19 Ocak 2009 Pazartesi

Bir Mülakat Hikayesi: Toygar Plazada

Toygar Coca Cola ile yaptığı acayip mülakattan beş yıl sonra bir başka acayip iş görüşmesine daha girdi. Bir önceki işinden ayrılıp İstanbul’da şansını denemek istemişti Toygar ve gördüğü her ilana başvuruyordu. İstanbul’da kalabilmesi için acilen iş bulması gerekiyordu zira. İşte bu dönemde, o saçma ilana da başvurmuştu.

İlan, askerlik hizmetini tamamlamış, üniversitelerin Mühendislik, İşletme, İktisat, Matematik vb. bölümlerinden mezun, uzmanlık alanında çok az deneyim sahibi ya da tercihen hiç deneyimi olmayan, öğrenmeye ve kendini geliştirmeye açık kişilerin üç aylık kısa bir eğitim yatırımıyla iş bulma olanağını %90’ın üzerine çıkarılabileceğini iddia ediyordu. Uyduruk bir Türk yazılım firmasının, çakma ERP (kurumsal kaynak planlaması) yazılımını satarken, Çemişkezek’e eğitmen gönderip, şirket içi eğitimle uğraşacağıma İstanbul’da adam eğitir, Çemişkezek’e gönderirim tercihi gereği verdiği bir eğitim programıydı. Programı tamamlayanlara da çakma yazılımlarının çakma sertifikalarını vereceklerdi.

Sonuçta şirketin taş atıp da kolu yorulmayacaktı ve müşterilerin şirketin pazarlamacılarını başından savmak için yaptıkları ben bu yazılımı satın alsam, bunu kullanacak adamı bulamam defansını boşa çıkaracaktı: “Ben size programı kullanan adam bulurum, zaten bunun için düzenli eğitim veriyor ve sertifikalandırıyorum. Bilmekaçyüztane sertifikalı adamım var.”

Toygar çaresiz bir durumda bulunduğundan bu işten bir cacık olmayacağını bile bile bu ilana da başvurdu. Coca Cola tecrübesinden sonra mülakat oyununda samimiyetin sökmediğini anlaması zor olmamıştı. Ne kadar çok mülakata girerse, her ne kadar üstüne eğreti duracağını bilse de rol yeteneğinin o kadar artabileceğini hesaplamıştı. Biraz da ne olup ne bittiğini görmek istiyordu Toygar. Her önlerine geelni alıyorlar mıydı bu eğitimlere, nasıl seçiyorlardı merak etmişti.

Toygar’ı firmadan aradılar ve iş görüşmesine davet ettiler. Saat ve gün konusunda randevulaşıldı, şirketin yerinin detaylı bir tarifi alındı, iyi günler dilendi ve telefonlar kapandı. Şirket 4. Levent’teki plazaların birindeydi. Günü ve saati geldiğinde Toygar, takım elbisesini, kravatını çekip, saçlarına da jöle sürerek business bir biçimde evden çıktı. Coca Cola mülakatı Toygar’a öğretmişti birşeyler.

Plazaya girdiğinde sağ tarafta bir banko ve kalan kısımda da turnikeler vardı. Gelenler bir kart tutuyorlardı turnikeye dıııt sesini müteakip geçiyorlardı turnikelerden. Toygar, bildiğin işhanına Merkez Bankası Darphane bölümü süsü vermekten ne zevk alıyorlar ki diye düşünmeden edemedi. Bankoya yöneldi, kimliğini uzattı ve bilmemne yazılıma iş görüşmesine gelmiştim dedi. Bankodaki hatun telefonla aradı firmayı, Toygar Lodosoğlu size iş görüşmesine gelmiş şekerim göndereyim mi yukarı dedi. Artık ne duyduysa şekerinden bankodaki hatun, ehh fena değil cevabını verdi. Sonra da gülerek tamam dedi, telefonu kapattı ve kimliği karşılığı Toygar’a bir kart verdi. 13. kat 141 numara diye ekledi Toygar’ın arkasından.

Toygar üçer üçer karşılıklı duran altı asansörün arasında 13. kata çıkacağı asansörün hangisi olduğunu çözmeye çalışmak yerine bütün düğmelere bastı. İlk kapısı açılan asansöre bindi. Asansördeki görevliyi görünce bu hareketine hemen pişman oldu. Çünkü yeterince şanslı değilse, asansör görevlisinden fırça yemesi kaçınılmazdı. Kaçıncı kat diye sordu asansör görevlisi. 13 dedi Toygar ve asansördeki beş kişiden gelen senkronize cık cık seslerinin üzerine bir assolist edasıyla gürleyen asansör görevlisinin kardeşim okumanız yazmanız yok mu sizin, niye yanlış asansörleri çağırıyorsunuz, bu asansör bir basamaklı asal olmayan sayılardaki katlara gider, sen sadece asal sayılardaki katlara giden 3B kodlu asansöre bineceksin sözlerini duymasıyla asansörün kapısının suratına kapanması bir oldu. Vay bee dedi Toygar kendi kendine, matematik bilmeyene asansör yasak lan. 3B kodlu asansöre yöneldi bu defa Toygar ve başladı beklemeye. Diğer beş asansörün kapıları sürekli açılıp kapanırken, 3B kodlu asansörün kapısı bir türlü açılmıyordu.

Toygar, bu işte bir acayiplik var düşüncesiyle duvardaki asansör kullanma talimatnamesi adlı 25 maddelik dev eseri okumaya başladı. İçindeki George Stobbart, bilemedin Guybrush Threepwood, en olmadı Grim Fandango uyanmıştı artık. Asansör kullanma talimatnamesinin 22. maddesi açıkça 3B kodlu asansörün kullanılacağı halleri düzenlemekteydi: 3B kodlu asansör yalnızca en üst kata gider. Toygar talimatnamenin plazayı tanımlayan 1. maddesini tekrar okuma ihtiyacı duydu ve plazanın 42 katlı olduğunu hatırladı. Artık kendisini bu plazaya layık görmeye başlamıştı. Talimatnameyi anlayacak kadar hukuk, asal sayıları bilecek kadar matematik ve işletildiğini anlayacak kadar zekaya sahipti. Hiç de az şey değil dedi kendi kendine, hiç de az değil. Kendisini asal sayılı katlara götürecek asansörün 3D kodlu asansör olduğunu talimatnamenin 13. maddesinden öğrenmiş olmanın verdiği kıvançla 3D kodlu asansörün önünde beklemeye başladı. Aklına takılan ise 1D kodlu asansörün görevlisi tarafından mı işletilmişti, yoksa görevli 3D demişti de kendisi mi 3B anlamıştı. Belki de plazanın beklediği zekaya ve duyarlılığa sahip değildi, hüzünlendi Toygar. Bu sırada 3D kodlu asansörün kapıları açıldı, Toygar içeri girdi ve güvenle görevliye 13. kat lütfen dedi. Birinci leveli geçmişti. 13. kattaki 141 numarayı elimle koymuşum gibi buldur bana yarabbi diye dua etti. Asansörden indi. Allah yardım etmemişti, kapılarda numara yazmıyordu. Her kapının üstünde tuhaf semboller vardı. Bu semboller bir şekilde kapı numaraları olmalı diye içinden geçirdi Toygar. 13. katın koridorlarında dolaşırken kenardaki bir çöp tenekesinin içinden bir broşür buldu. Broşürde her sembolün ne anlama geldiği anlatılmaktaydı. Toygar kalemini çıkardı ve 141 yazmak için gerekli sembooler kombinasyonun broşürün üstüne çizdi. Hemen kapıları tek tek dolaştı ve 141’e tekabül eden sembollerin bulunduğu cam kapıyı buldu.

Kapıyı itti kapı açılmadı, kapıyı çekti kapı açılmadı. Inventory’e bakıp, bankodan aldığı kartı kapıyla kullanmaya çalıştı. Nope dedi kendi kendine bunu kullanabileceğim başka bir cihaz olmalı diye düşündü. Kapının çevresini gözleriyle iyice tarayınca kapının sağ tarafında yanıp sönen küçük yeşil bir ışık gördü. Oraya doğru yaklaştı ve yeşil ışığın bir kart okuyucusunun ışığı olduğunu farketti. Bankodan aldığı kartı kart okuyucusuyla kullanınca cam kapı açıldı. Toygar artık plazada yaşamaya iyice alışmıştı. Kapıdan içeri girince sekreter,

- Ehh fena değil, dereceniz 4.41.13 dedi.
- Siz bankodaki hanımefendinin şekerisiniz di mi, aynı sizin tonlamanızla o da ehh fena değil demişti telefonda ben aşağıdayken?
- Evet Gülben’i çok severim ben dedi sekreter.
- Bengü ile Gülben de ideal kanka ikilisi zaten dedi Toygar, masada emailleriin dosyalandığı klasör açıktı ve tüm kağıtların köşesinde Bengü yazıyordu.
- İsmimi nereden bildiniz ?
- Dediniz ya, ehh fena değilim ben de.
- Ben derecenizi kastetmiştim.
- Ben de.
- ?
- Neyse, Bengü Hanım ben iş görüşmesine gelmiştim.
- Tabii buyrun şu formları doldurun lütfen.
- Oldu sağolun.

Toygar bir köşede cvsinde yazdığı bilgileri firmanın formuna yazmakla uğraşırken, saçmalık bu diye düşünüyordu. Formları doldurmayı bitirdikten sonra, Bengü’nün yanına gitti Toygar ve formları doldurdum dedi. Bengü o anda eee madalya mı bekliyorsunuz dese ne diyeceğini düşünürken Bengü formları aldı köşelerine 4.41.13 yazdı ve Toygar’ı bir odaya götürdü. Odada 40 yaşlarında şişman bir adam vardı. Formları alıp, eliyle kaşısındaki koltuğu işaret ederek, buyrun Toygar Bey oturun dedi. Toygar koltuğa oturdu ve sessizce adamın formları incelemesini bekledi. Bitirdiğinde şişman adam kafasını kaldırdı, Toygar’a baktı ve ERP yazılımlarının tarihçesini, ne işe yaradıklarını, hızla yaygınlaşmasının nedenlerini anlatmaya başladı. Toygar araya girip ben bilmemne ERP yazılımını kullandım dedi, bir önceki çalıştığım şirkette bölümün ERP anahtar kullanıcısıydım. Şişman adam o halde neden bu eğitimi almak istiyorsunuz diye sordu. Toygar,

- Çünkü bu eğitim sonucunda iş olanaklarımın %90 oranına yükseleceğini iddia ediyorsunuz dedi.
- Hımm anladım dedi şişman adam, biraz sizi tanıyalım, bana sizi tanımlayacak beş kelime söyler misiniz?
- Beş kelime mi, beş kelime ile kendimi nasıl tanımlayabilirim ki?
- Bir deneyin bakalım.
- Ben üniversite mezunu işsiz biriyim.
- Ama bu tanımda benim bilmediğim bir şey yok. Ben zaten hergün bu özellikteki insanlarla mülakat yapıyorum. Sizi tanıtacak beş sıfatı kastetmiştim.
- Analitik, ahlaklı, sorumlu, mükemmeliyetçi ve makul.
- Saydığınız özelliklerin hepsi olumlu özellikler, hiç kötü özelliğiniz yok mu?

Toygar söylediği sıfatları düşünürken zaten bu manasız mülakatta ne işim var diye düşünüyordu ve bu son soru üzerine sigortaları attı. Aptal bir kurs için bu kadar beyinsizce bir mülakatı haketmediğini düşündü. Para kazanması gerekirken üç ay boyunca zaten para kazanmadan salak bir kursa gidip gelmeyi zaten salakça buluyordu, bir de şişman adamın saldırılarını efendice cevaplamaya çalışmak biraz fazla oluyordu. Saldırıları efendice püskürtmekten hemen vazgeçti, artık alttan almayacaktı. Kızgınlığını belli etmemeye çalışarak,

- Yok dedi.
- Nasıl yani diye cevapladı şişman adam, hiç kötü bir özelliğiniz yok mu?
- Yok.
- ?
- Siz ürünlerinizi pazarlarken, yazılımınızdaki eksiklikleri, bugları, yetersizlikleri söylüyor musunuz?
- Ben eğitimciyim, ben söylerim.
- Pazarlamacılarınız söylüyor mu?
- Doğrusu bilmiyorum.
- Emin olun söylemiyorlardır.
- Muhtemelen söylemiyorlardır.
- Ben de şu an kendimi pazarlıyorum, kötü bir özelliğim varsa bile neden bunu size söyleyeyim.
- Yani mükemmelsiniz öyle mi?
- En az sizin yazılımınız kadar mükemmelim.
- Peki, biz görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Size de iki hafta içerisinde olumlu ya da olumsuz döneriz.
- Sağolun.
- Siz sağolun.

Toygar görüşmeden aldığı gazla kapıdan çıktı, Bengü’nün yanına gitti. Bir kağıda telefon numarasını yazdı, benimle bir akşam yemeği yemek istersen telefonum burada yazıyor, ara beni dedi, çıktı ve gitti.

13 yorum:

  1. bu yazıyı hangi türe almalıyız sevgili arkadaşım? Fantazi, kaçış edebiyatı mı? Anı mı? :)

    YanıtlaSil
  2. Sana Duke Ellingtonvari bir cevap vermek isterim canım arkadaşım. İki tür yazı vardır, iyi yazı kötü yazı. Bu hangisine girer ben bilmem :p

    YanıtlaSil
  3. eee bengü'yle yemek yediler mi bari, ben de onu merak ettim?

    YanıtlaSil
  4. Bengü hiç aramamış Toygar'ı :)

    YanıtlaSil
  5. tek merakım Toygarın bunları hakketen yaptığı noktasında eğer böyleyse Toygarı gölerinden öpüyorum

    YanıtlaSil
  6. bir de işin bitince bi zahmet şu benim "comment"leri siliversana zahmet. yazım hatası gırla

    YanıtlaSil
  7. Toygar'ın sonu beni korkutuyor :) Ya davulcuya kaçacak, ya ceo olacak!

    YanıtlaSil
  8. Sevgili Zafer,

    Sana almak istediğin cevabı vereyim. Toygar ilk başta benim deşifre olmamak için kullandığım bir takma addı. Sonra Toygar'ın bana olayları daha dramatik, daha komik şekillerde çarpıtma imkanı verdiğini farkettim ve karikatür oldu. Bu son hikayede ise daha bir fantastikleşti. Benim yapamadıklarımı da yapabilen bir anti kahraamna dönüştü. Alice tavşan deliğinde diyince inanıyorsun da Toygar plazada diyince niye inanmıyorsun canım kardeşim. Sonuçta Toygar otobiyografik özellikler taşımaktadır, ama aynı zamanda otbiyorgrafik olmayan özellikler de taşımaktadır. Hz. Muhammed'in kendi hadisleri için söylediği bir söz vardır. Benim olduğu söylenen söz kalbinize yakınsa, o sözü ben söylemişimdir, yakın değilse, ben söylememişimdir. Toygar için de yaşananlar akla yakın geliyorsa yaşanmıştır, akla yakın gelmiyorsa yaşanmamıştır. Fantazi de bu değil midir zaten? :)

    Sevgili Mehmet Hayri,

    Korkma :) Sonunu düşünen kahraman olamaz.

    YanıtlaSil
  9. sevgili Selim,

    Toygar Lodosoğlu ile ilgili olarak, takma ad - gerçek ad ilişkisini zeki bir insan olarak son derece kolay bir şekilde bulmuş hattı zatında farklı bir ortamda bunu seninle paylaşmıştım. (düzeltme ve üste çıkma bölümü bitti :))

    Öte yandan cevabımı aldım teşekkür ederim.

    gözlerinden öpüyorum,

    YanıtlaSil
  10. Sevgili Zafer,

    Benim gerçek adımı bilenler gülsün diye o ismi seçtiğimi de anlamışsındır herhalde. Yani aslında çok da gizlenmeye çalışmıyor, sadece kabak gibi belli olmaktan imtina ediyorum. Yani dıdımın dıdımın dıdısı beni bu kadar tanımasa da olur ama bu oyunu çözen adamın da beni daha fazla tanımasında bir sakınca yoktur. Zaten beni tanıyan birinin de bu yazıda neyin gerçekten yaşandığını neyin ise yaşanmadığını anlayabileceğini düşünmüştüm. Demek ki, ya beni sandığım kadar tanımıyorsun, ya sandığın kadar zeki değilsin, ya da başka bir derdin var :p

    YanıtlaSil
  11. Sevgili mümteni Toygarım Lodosoğlum,

    ne kadar ciddiyetli bir yorum böyle, demem o ki kimlikle bir derdim yok sevgili hacım.

    diğer yandan bir insanı ne kadar tanırsan tanı güngeçmiyor ki şaşırtsın seni değil mi ama. buna istinaden hem soralım hem de ortalığı biraz şenlendirelim dediydim. yazılarını beklemeye devam :)

    sevgiler ve yine sevgiler cancağızım :)

    YanıtlaSil
  12. hikayeye broken sword havası katılması müthiş olmuş, bir nevi beyaz yakalı r.ivedik e dönüşecek herhalde toygar ilerleyen bölümlerde. A bu arada bugün kariyer.nette bi ilan gördüm. öyle bi ilanki şartları sağlamak için hem bilgisayar,hem çevre hem de harita mühendisi olmak lazım,hem de iş bilecikte. Tepem attı başvurdum önyazıya klavyede on parmak yazı yazarken 3 portakal çevirmek gerekiyo mu, yoksa 4.portakalı çevirebiliyor olmak tercih nedenimidir? yazdım cevabı heyecanla bekliyom.

    YanıtlaSil
  13. Sevgili A.C. Krc (yoksa eysikeyarsi mi)

    Toygar'a nolacağını şu an net olarak bilmiyorum ama senin iş başvuruna gelecek tepkiyi biliyorum: Ya hiç kimse cevap yazmayacak, ya da 3 ay sonra falan özgeçmişinizi databaseimizde tutuyoruz falan diyecekler.

    Toygar'a dönersek, Toygar'ın Recep İvediklikte gözü olduğunu sanmıyorum. Toygar sadece iş dışındaki özel hayatını finanse etmeye çalışıyor. Parasını verdiğin sürece ne dersen onu yapar. Çok tuhaflaşırsa durum istifa eder, ya da kovulur. İş hayatını hayatının bir parçası gibi görmez. İştekilerle arkadaşlık etmez, iştekilerle sosyalleşmez. İş iştir ve mesai bittiği anda hayatından çıkar gider. İşteki Toygar doğru bildiğini söyler, ama sonuçta emirlere itaat eder. Toygar için bilgisayar başında oturduğu bir iş olduğu sürece işin niteliği çok önemli değildir, sadece aldığı paranın bir önemi vardır.

    Adventure oyunları da yıllardır oynadığım tek oyun türüdür. Broken Sword, Monkey Island, Sanitarium, Grim Fandango, Gabriel Knight, Runaway, Leisure Suits Larry, elime geçen tüm adventure oyunları oynadım. Severim.

    YanıtlaSil