16 Ocak 2009 Cuma

Bir Mülakat Hikayesi : Toygar ilk defa İş Görüşmesinde

Toygar üniversitedeki beşinci yılında 2-4 denen baraja ikinci kez takılmanın önüne koyduğu fasit daireye bakıyordu. Okuldan nefret ettiği için derslere ilgisiz, derslere ilgisiz olduğu için de fazladan bir senesini daha okulda harcamak durmundaydı. Çünkü 2-4 denen baraj, okulda kaçıncı senesi olduğuna bakmaksızın 2. sınıftan dersi kalmış bir Toygar’a 4. sınıftan ders vermemekte kararlıydı. Barajın bir önceki 1-3 versiyonundan ise ucuz atlatmıştı Toygar. Mantıklı düşünebilen her Toygar derslerine asılıp bir an önce okulu bitirmeye çalışacakken, burada bahis konusu Toygar başka bir çözüm düşündü. Geçinecek kadar para kazanabilirsem, hem bu salak okulda vakit geçireceğime sahaya çıkar biraz top oynarım, bakarım öğretmeye kalktıkları gibi mi dünya, hem de okulu istediğim kadar uzatır kendimi aptal, suçlu, beceriksiz falan hissetmem diye aklına gelen çözümü masaya koydu ve başladı incelemeye. Çözüm işte buydu ve TCIAOS (Tabii Canım İnsanda Akıl Olduktan Sonra) pastenesinin “beni ye” diyen muzlu rulo pastasıydı. Toygar yanılıyordu, çözüm okulda kalıp derslere asılmaktı. Toygar okuldaki minare gibi başarısızlığını çalmıştı da kılıfını hazırlıyordu. Ama muzlu rulo pasta da çok cazip görünüyordu gözüne.

Bu haleti ruhiyedeki bir Toygar’ın geleceğinin selahiyeti açısından görmemesi gereken tek şey ise okuldaki part time çalışacak 3. ve 4. sınıflardan stajyer öğrenci aranıyor ilanıydı. Toygar kaderinin bir gereği olan bu ilanı ne yazık ki gördü. Üstelik de ilanı Coca Cola vermişti, yani uyduruk bir garson ilanı filan değildi. Koskoca Coca Cola bayağı muhasebe ve iç denetim gibi işlerle uğraşacak eleman arıyordu. O an Toygar hayallere daldı. Okulu bitirdikten sonra da tam zamanlı olarak dolgun bir maaşla Coca Cola’da çalıştığını müdür filan olduğunu, yönetim kuruluna şirketin yıllık iç denetim raporunun sunumunu falan yaparken gördü kendisini. Titiz çalışmasından ve zekice çözüm önerilerinden dolayı teşekkür ediyordu tüm yönetim kurulu. Başvurular için bir faks numarası vardı ilanda. Faks çekmeyi beceremeyenleri elemeye çalışıyorlardı herhalde. Oysa Toygar bilgisayarının faks modemiyle faks çekmeyi becerebilen ideal bir stajyer öğrenci olduğundan hemen içi eve gidip faks çekme isteğiyle doldu. Yol boyunca yazacağı cümleleri aklında kuruyor. Sonra da bu cümle olmadı diye düzeltmeye kalkarken kendi kendine boşver diyordu nasıl olsa klavyenin başına gelince herşeyi yazacaksın.

Toygar personel yönetimi dersindeki asistan hatunun büyük bir iştahla söylediği “biliyorum hepiniz nasıl cv yazılacağını, mülakatta nasıl giyinmeniz, ne konuşmanıuz gerektiğini öğrenmek için sabırsızlanıyorsunuz, fakat dersimizin müfredatı bu konuda sizlere birebir destek vermemize imkan tanımıyor, ama mülakat teknikleri ve cv yazma gibi konular için haftasonları ek derslerle sizlere yardımcı olmak isterim” sözlerini “siz bir harikasınız hocam” bakışlarıyla dinleyen insanların aksine “mülakatın ne tekniği olacak lan, sorarlar söylersin, tiyatrocu muyuz biz” bakışlarıyla dinlediğinden o ek derslere de gitmemişti. Şimdi evdeki bilgisayarının başında bembeyaz Word sayfasına bakıyordu.

Bir süre yazıp, yazdıklarını okuyup, sildikten sonra, ek derslere gitmeme gerekçesini de düşünerek, “samimiyet gibisi yok ki usta” diye ağzına geleni yazdı. Özgeçmişinden, okuduğu okullardan söz eden, yeteneklerinden ve bu ilana başvurma gerekçelerinden bahseden bir sayfa yazı yazıp, çekti faksını Coca Cola’ya.

İki gün sonra aradılar Toygar’ı Coca Cola’dan ve görüşmeye çağırdılar. Muhtemelen Toygar ilk faks çekenlerden biriydi. Toygar okuldaki başarısızlığını açıklamaya yönelik güzel bir açıklamanın peşindeydi o sıra ama sonra Coca Cola’nın nerede olduğu ve oraya nasıl ulaşacağı konusu daha önemli hale geldi. Toygar Coca Cola’nın dağıtım deposunun bulunduğu yer hakkında hiçbirşey bilmiyordu ve göründüğü kadarıyla şehre acayip uzak bir yerdeydi. Sordu soruşturdu, Sıhhiye’den kalkan Etimesgut dolmuşlarının Coca Cola’nın yakınlarında bir yerden geçtiğini öğrendi.

Kot pantalonu ve kırmızı gömleğini giydi, uzun saçlarını arkaya doğru taradı, ayaklarına da botlarını geçirip görüşmeden iki saat önce evden çıktı, Sıhhiye’den dolmuşa bindi. Dolmuş şöförüne bir defa nerede inmesi gerektiği sorusunu, dört defa da “daha çok var mı” sorusunu sordu. Şöför ilk üç “daha çok var mı” sorusunu nerede inecektin sen sorusuyla cevapladığından gideceği yeri dört kere anlattı dolmuş şöförüne. Şöförün sen burada ineceksin dediği noktanın tek şeritli, basbayağı tarlaların olduğu ve ineklerin dolaştığı bir yol kenarı olduğunu anladığında Coca Cola nerde peki abi sorusunu sormaktan çekindi. Macera başlamıştı ve hatta bu dolmuş şöförü bile Coca Cola’nın adamı olabilirdi. Kendi başının çaresine bakabildiğini dosta düşmana göstermeliydi.

Dolmuştan indi ve fabrika mimarisi arayan gözlerle ufuk çizgilerini taradı. Fabrika mimarisi, orman kulubesinin yatay olarak uzatıldığı ve yüksekliğinin de iki katına çıkarıldığı gri renkteki betonarme versiyonuydu. Saat ikibuçuk yönünde bir fabrika mimarisi gördü fakat oraya da yol yoktu. Yılmadı Toygar, çamurlu tarlanın içinden yürüyerek ulaştı fabrika deposuna. Nizamiye kapısını bulduğunda görüşmeye on beş dakika kalmıştı. Nizamiye kapısından içeri girmeden önce ayağındaki çamuru yol kenarındaki bir taşa sıvadı.

Merhaba, ben iş görüşmesine gelmiştim dedi ve kimliğini uzattı nizamiyedeki görevliye. Görevli dahili telefondan Toygar Lodosoğlu iş görüşmesine gelmiş dedi ve 2 saniye dinledikten sonra cevap vermeden telefonu kapattı. Toygar’a dönerek buyrun dedi. Toygar adamı sadece bir masa ve iki sandalyenin karşılıklı durduğu küçük odaya kadar takip etti. Gülay Hanım birazdan kendisiyle görüşmek için bu odaya gelecekti. Toygar kabanını çıkardı sandalyenin arkasına astı ve çamurlu botlarının odanın halısında yarattığı taban izlerini izlemeye koyuldu. Bir süre sonra Gülay Hanım merhaba hoş geldiniz diyerek odaya geldi, ve Toygar’ın karşısına oturdu. Toygar’ın çektiği faksı da yanında getirmişti.

- Toygar Bey dilerseniz ben önce size pozisyonun nitelikleri hakkında bilgi vereyim, sonra sizin bu pozisyon ile ilgili düşüncelerinizi alır ve sizin pozisyona uygun olup olmadığınızı konuşuruz dedi sıcak bir gülümseme ve güzel bir ses tonu ile.
- Tabii buyrun dedi Toygar.
- Muhasebe departmanımızda yoğun paperwork işleri var, fatura kesiliyor, irsaliye kesiliyor, hesaplara kaydediliyor, bir kopyası bir yerlere dosyalanıyor, raporlar hazırlanıyor, analizler yapılıyor, denetim süreçlerinden geçiliyor, toplam kalite yönetimi ilkeleri çerçevesinde iyileştirmeler yapılıyor. Bu paperwork işlerinde kim yoğunsa onu asiste edecek düzenli tertipli birini arıyoruz.
- Peki çalışma zamanları belli mi?
- Hayır. İki üniversite öğrencisi istihdam edip, tam zamanlı bir personel elde etmek istiyoruz. Yani diğer arkadaşla zamanları siz belirleyeceksiniz.
- Anladım.
- Şimdi bu aşamada sizin özgeçmişinize bakalım biraz. İngilizce biliyor musunuz?
- Yazılı İngilizcem iyidir, okuduğumu anlarım, dilediğimi yazarım ama sözlü İngilizce için biraz daha pratiğe ihtiyacım var.
- Nerede öğrendiniz İngilizce’yi?
- Anadolu Lisesi mezunuyum ben.
- Hımm güzel, genelde Anadolu Liseleri’nin İngilizce Eğitimi kolejlerden daha iyi.
- Anadolu Lisesi’ne ve kolejine göre değişir. Şimdi Çemişkezek Anadolu Lisesi’nin Robert Kolejinden daha iyi İngilizce eğitimi verdiğini iddia etmek saçma olacaktır. Toygar kendi kalesine ilk golünü çakmıştı. Ona mı kalmıştı mülakatçıyı düzeltmek? Hem de düzeltilmemiş hali lehineyken.
- Doğru haklısınız ama zaten genelde demiştim. Neyse, kariyer hedefiniz nedir Toygar Bey?
- Bir hedefim yok. Nasıl yani Toygar, uydursana birşeyler, bak kendi kalene ikinci golünü de attın.
- Ama üç senedir üniversite eğitimi görüyorsunuz, artık bir hedef belirlemeli ve o hedefe ulaşacak planlar belirlemelisiniz.
- Üç değil beş.
- Anlamadım.
- Üç senedir değil beş senedir üniversite eğitimi görüyorum. Hedef koymayı sevmiyorum. Çünkü hedefleriniz tutmuyor. Lisede hedefim işletme değil, gazetecilikti. Ama ben işletmedeyim. Bu yaşta hedeflerinizi gerçekleştirmek çoğu zaman sizin elinizde olan bir şey değil. Kısmet. Yok artık Toygar, bu senin kendi kalene attığın golü Recep Çetin malmü maçında kendi kalesine atmadı. Üç değil beşmiş. Düzeltmesene olm mülakatçıyı doğrusu aleyhine olan konularda. Hem hedef koymayı sevmiyorum da ne demek, çalışmayı seviyor musun da buraya başvurdun? Kısmet ne Toygar, hayatında kaç defa kullandın bu kelimeyi?
- Evet aslında haklısınız, ne yazık ki eğitim sistemimiz böyle sonuçlar doğurabiliyor. Ama işletme ile ilgili diğerlerinden daha fazla ilgi duyduğunuz bir alan yok mu?
- Finans ve muhasebe diyelim. Hem teknik, hem uygulamacı. Nihayet be Toygar, en azından kendi kalene gol atmadın.
- Hımm anlıyorum.
- Sizin sormak istediğiniz bir soru var mı?
- Yok. E be Toygar, e be Toygar, kadın sana al da at dercesine pas veriyor, sen o pası da gole çevirmiyorsun.
- Toygar Bey görüşmelere yeni başladık. Bir iki hafta içinde olumlu ya da olumsuız size döneriz. Geldiğiniz için teşekkür ederiz.
- Ben teşekkür ederim.

Toygar binayı terkederken, içi rahattı. Ohh beee dedi kendi kendine samimiyet gibisi yok.

5 yorum:

  1. Yok artık! Bu kadarını da yapmamıştır Toygar yahu! Yazar bey Toygar'ın azcık hakkını yiyiyor bence :)

    YanıtlaSil
  2. Sorarım sana Toygar'da hakkını yedirtecek göz var mı :)

    YanıtlaSil
  3. sonucu ne oldu peki

    YanıtlaSil
  4. :) adsız olduğunuz kadar da romantiksiniz sevgili Adsız. Tabii ki, hiçbir cevap gelmedi Toygar'a :)

    YanıtlaSil
  5. romantik mi hahaha hayır benim de kötü geçtide coca cola mülakatım bi umut sormuştum hiç cevapta mı vermediler :)

    YanıtlaSil