22 Ocak 2009 Perşembe

Tuhaf Bir Arkadaşlık

Benim manyak bir arkadaşım var, üç senede bir falan görüştüğümüz, kafasına estikçe beni arayan ve hep kaldığımız yerden devam ettiğimiz bir arkadaşlığı sürdürdüğümüz bir arkadaş. En son bundan iki ay önce falan ben uyurken aramıştı. Uyandım ve uyku sersemliğiyle he he dedim uyanayım bakarız sonra da bir daha aramadım. Bir hafta sonra Kadıköy’de dolaşırken aklıma düştü, aradım telefona cevap vermedi, bir daha da aramadı.

1995’te ben yurtta kalırken bu da benim oda arkadaşımdı. Oda 6 kişilikti ve diğer dört kişi fecaat tiplerdi. Onlarla kaynaşmak hatta kaynaşmaya teşebbüs etmek bile tarifi imkansız acılar içine sokuyordu beni. Ben bir süre gurbette akşam çok zor modundaki arabesk tavır hoşuma gittiğinden odadaki herkesle iyi geçinen uyumlu tipi oynadım. Bu yukarıda bahsi geçen lavuk arkadaşımsa bunları hiç sallamadı. Bir tür kendi içlerinde yuva sıcaklığı yaratan diğer dört kişiye hiç karışmadı. Dört kişi çok tertemiz ve düzenliydi, bu dağınık ve pis, dört kişi akşam tavuk gibi erkenden yatardı bu geç, dört kişi erkenden kalkar kahvaltı yaparlar ve bunu çekiştirirlerdi, bu ise o sırada horul horul uyuyor olurdu. Dört kişi ders kaçırmaz, her derse girerler, bu okula bile gitmezdi. Rahatça hazırlık sınıfını atlayacak kadar İngilizce bilmesine rağmen, bir sene daha üniversite sınavlarında şansını denemek için hazırlık okuyordu. Tabii üniversite sınavına çalışmak yalan oldu, bir sene boyunca tembel tembel takıldı. Bir süre sonra odadaki dört kişiyle tüm bağlarımı ben de kopardım, dayanılmazlardı.

Bir sonraki sene o yurttaki başka odalardan birileriyle eve çıktı ben de başka bir yurda geçtim. Ne bende ne onda cep telefonu yoktu. Uzun bir süre görüşmedik. Sonra beni buldu bu ve evine çağırdı. Tamam dedim gittik. Ev bayağı iyi durumdaydı, herşeyleri vardı. Vaaay dedim siz bu kadar zengin miydiniz? Hee ne sandın dedi. Evde oturdum birkaç saat ve sonra gittim.

Altı ay sonra falan bir daha buldu beni yine aynı eve gittik. Evin para edecek neredeyse tüm eşyaları satılmıştı. Naptın lan bu eve, buzdolabı satılır mı manyak dedim, abi kullanmıyorduk dedi. Lan nasıl kullanmıyordunuz dedim, abi içinde bir tane limon vardı satmaya karar verdiğim gün dedi. Benzeri öğrenci evlerini o kadar çok görmüştüm ki, hak verdim ama yine de sen hastasın olm dedim, peki annen baban eve gelse de buzdolabını sattığını görse ne diyecek? Babam annemden boşandı, Kanada’ya gidiyor dedi, dolayısıyla göremez. Annem de zaten gelemez buralara dedi, gelse de ne diyebilir ki. Haklıydı, sustum.

Bir sonraki yıl kitap pazarlamaya çalışıyordu. Potansiyel müşteri olarak beni de aradı, artık eve çıkmıştım ve ev telefonum vardı. Gel anlat dedim ille anlatacaksan ama bizden iş çıkmaz. Biliyorum abi dedi maksat görüşmek. Geldi, iki dakika ne sattığını anlattı, ben bunları alamam dedim ve konu kapandı. Okulun nasıl gittiğini sordum, Metalurji ile mühendislikle aranı düzeltin mi? Yok dedi, atılmak üzereyim. Bundan sonra iki saat boyunca müzikten konuştuk. O ara türkülere sarmıştı o, bense Bülent Ortaçgil’e falan. Türküler dedi çok güzel, ben de dedim ki evet çok güzeller ama beni yansıtmıyorlar, artık şehir müziği dinlemek istiyorum. Bende aradığını bulamamıştı, beni yabancılaşmakla suçladı, gitti.

Bir sonraki sene telefonla aradı. İstanbul’a döndüğünü ve İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümüne girdiğini söyledi. Nasıl olsa onu da bırakırsın sen dedim, yok abi psikolojiden de yandal yapacağım dedi. İnanmadım. Bir sene sonra hala aynı okulda olduğunu ve notlarının acayip yüksek olduğunu söyledi. İnanmadım. Bir sene sonra film tretmanları yazdığını söyledi, gönder de okuyayım dedim, yok sen çalarsın dedi, ama hala okuldaydı ve gelecek sene okulu bitiriyordu. Peki dedim nasıl geçiniyorsun sen? Özel ders veriyorum, anketörlük yapıyorum falan dedi. Bu şekilde geçinilebileceğine pek aklım kesmemişti ama ses etmedim.

Sonraki iki yıl konuşmadık, okulu bitirip evime dönmüştüm ve işsizdim. Aradı. Dedi abi walkmenin var mı? Var dedim, sen bana walkmen gönder ben sana karşılığında kenwood marka 80’lerden kalma müziksetinin radyo ve kaset çalar kısımlarını göndereceğim dedi. Tamam dedim. Eve aletler geldiğinde bir müzik seti sahibi olmuştum. Üç dört ay sonra tekrar aradı. Param yok dedi, annemle bozuştum, Eskişehir’de bir arkadaşımın yanında kalıyorum, size gelsem iki üç ay kalabilir miyim dedi. Anneme sormam lazım ama ayarlarız dedim. Anneme sordum, annem kimdir oğlum bu, neyin nesidir kimin fesidir, anası babası yok mu şeklinde bir tepki gösterdi. Ama ben ağırlığımı koydum ve annem tamam gelsin bakalım görelim bi dedi. Fakat beni bir daha aramadı, eve de gelmedi.

İki yıl falan yine hiç görüşmedik. Bir gün aradı Ankara’da yüksek lisans yapacağım ben dedi. Oğlum bırak bu işleri de çalış, para kazan dedim. Yok ya, burada kardeşim de var zaten, idare ederiz bir şekilde dedi.

Yine bir iki yıl filan görüşmedik. Ben İstanbul’da yaşamaya başlamıştım. O da İstanbul’daydı, annesini görmeye gelmişti. Moda Parkının kayalıklarına oturduk. Şarapçı olmayı hayal ettik. O benim hayat tercihlerimi, ben de onunkileri tasvip etmiyorduk ama anlıyorduk birbirimizi ve bu konularda hiç konuşmuyorduk.

Bir ara taa yurttan benim de tanıdıığım eski ev arkadaşıyla beraber üçümüz galata köprüsünde rakı içtik. Güzeldi. Bir yıl filan sonra facebook’ta bana mesaj gönderdi. Ben hemen kendisini ekledim arkadaşlar listeme ama kabul etmemiş bir mesaj daha göndermiş, benimle arkadaş olmak o kadar kolay değil diye. Dedim öyle oılsun. İki gün sonra bir mesaj daha gönderdi, hala arkadaşım olmak istiyorsan, sana belki bu şansı verebilirim. Ben de kalsın dedim, hala arkadaş listemde değildir kendisi.

Bir ara aradı ben evlendim dedi. Allah allah dedim. Harbi evlendim abi dedi. İyi hayırlı olsun dedim. Akşam bize gel, yemek yer, film seyrederiz dedi. Asosyalliğim tuttu, karısıyla tanışmak istemedim, salladım. Bu hafta yoğunum haftaya görüşelim dedim. Ne o aradı ne ben aradım.

Dün kendisi tekrar aradı. Direkt sorumu mu sorayım yoksa hal hatır muhabbetine mi gireyim dedi. Direkt sorunu sor dedim. Birinde büyük ödülün olduğu 3 top var dedi. Eee dedim. Bunlardan birini seçiyorsun dedi. Eee dedim. Sonra adamın biri seçmediğin iki toptan birini boş diye açıp yarışma dışı bırakıyor dedi. Eee dedim. O anda seçtiğin topta ısrar etmek mi mantıklıdır, yoksa diğer topu seçmek mi dedi. Kumarda mantık sökmez ama ben olsam seçtiğimde ısrar ederdim dedim. Kaybettin dedi, o anda büyük ödülün ilk seçtiğin topta olma olasılığı %33, diğer topta olma olasılığı %66, o yüzden diğer topu seçmek mantıklıdır. Hadi len dedim. İlk düşündüğümde bana da mantıksız gelmişti ama sonra düşününce doğrusunun bu olduğunu anladım dedi, ayrıca bir profesör bunun böyle olduğunu ispatlamış. Dedim ki, eğer ilk seçtiğim topta büyük ödül varsa, hangi topu dışarı attığı önemli değildir, bunu birinci olay olarak adlandırırsak, iki kere de büyük ödülü bulamadığım durum olacaktır ki, o zaman büyük ödül kesinlikle diğer toptadır, o yüzden bu %33 ve %66 geyiği yapılıyor ama işin aslı öyle değil. Diğer topu seçmenin mantıklı olduğunu düşündüğün zaman beni ara da birşeyler yapalım dedi, telefonu kapattı.

Bir saat sonra ben aradım. Hayatında bir değişiklik var mı dedim. İşten ayrıldım abi dedi. Bir işte mi çalışıyordun ki dedim. Evet abi Kasımda bıraktım dedi. Ne iş yapıyordun ki dedim. Ohooo dedi bunları telefonda mı anlatacağım, yarın bize gel, yemek yer film seyrederiz. Bakarız dedim. Bakarız deme, gel işte dedi. Karınla falan tanışmak istemiyorum abi ben dedim. Lan nolacak yiyecek mi seni, altı üstü film seyredeceğiz dedi. Tamam dedim kapattım. Ama bu konuşmadan iki saat sonra yarın Şevval Sam konserine biletim olduğunu hatırladım.

O andan itibaren nasıl etsem de, kendisini eksem diye düşünüyorum. Çünkü konser varmış lan desem, iyi lan gelmezsen gelme der ve bir daha da en az altı ay aramaz.

Bu şaka gibi, film gibi adamla da hep daha çok vakit geçirmek istemişimdir ama ondaki rahatlık bende hiçbir zaman varolmadığından, seni uzaktan sevmek sevmelerin en güzeli tadında yaklaşmışımdır hadiseye. Yapacak bir şey yok, ben konsere gideceğim, kendisine de Cumartesi buluşmayı teklif edeceğim. Kabul ederse eder, etmezse de etmez.

5 yorum:

  1. pek guzel anlatmissin.

    blogunun adresini ver, alsin okusun bu yaziyi bence. hem o zaman yarin konsere gitmene de bisi demez bence :)

    YanıtlaSil
  2. merak etme 1-2 sene sonra tekrar bulur ve ben boşandım der. Böyle birinin evli kalması olanaksız gibi

    YanıtlaSil
  3. :)

    Öncelikle konserime gittim ve çok güzeldi. Muhtemelen yarın yazarım.

    Vatandaşı da aradım ve bugün konsere gideceğimi ve haftasonu görüşmeyi teklif ettim. Bana haftasonu işi olduğunu ancak akşam görüşebileceğimizi söyledi, ben de iyi dedim o zaman pazartesi görüşelim dedim. O da haftasonunu kesin iptal mi ettim dedi. Ben de iyi lan dedim cumartesi gündüz ararım ben seni konuşuruz dedim. Sen aramazsın ben seni ararım dedi. Dalaşmadım, peki dedim kapattım. :)

    Valla evli kalır mı kalamaz mı bilmiyorum açıkçası. Hatunu görmnek lazım. Tencere kapak olmuş olabilir :)

    YanıtlaSil
  4. ya ne kadar başarılı bir arkadaş böyle. hayatta her istediğini yapmış. bağlılık desen bağlılık yok, kasıntı desen kasıntı yok. çok yaşar, bırak mastırı rektör bile olur!
    kendisine hörmetlerimi sunuyorum.

    YanıtlaSil
  5. Valla ne olur bilmem de, o rahat adamdır vesselam.

    YanıtlaSil