20 Ağustos 2008 Çarşamba

Eşek - Havuç Bağlamında Sürdürülebilir Enerji Kaynakları

Bugün beyin gücünün, umudun, ihtiyaçların, arzuların nasıl bir enerji kaynağı olduğu konusunu işleyeceğiz. Dersimiz enerji kaynakları, konumuz eşeklik.

Bu konuyu önce köylerde sıkça kullanılan bir düzenekle açıklamaya başlıyoruz. Daha sonra bu düzeneği analiz ederek bu enerji kaynağının nasıl sürdürülebilir bir enerji kaynağına dönüştürebileceğimiz üzerinde görüşlerimizi ifade edeceğiz.

Düzenek için gerekli malzemeler: bir değnek, bir ip, bir havuç ve bir de eşek.

Bir değneğin ucuna ipi bağlayın ve ipin ucuna da havucu bağlayın. Bu değneği elinize alıp eşeğin üzerine binin ve ipin ucundaki havucu eşeğin gözünün önünde sallandırıp eşeği istediğiniz yere doğru yönlendirin. Eşeğin sizi istediğiniz yere hiçbir zorluk çıkarmadan götüreceğini göreceksiniz.

Bu düzenekteki en çarpıcı nokta bence eşeğin gözünün önünde olan ve eşeği istediği gibi yönlendiren havucun hareketli olması ve bu hareket için gereken enerjinin de yine bizzat eşekten elde edilmesidir. Yani sistem eşeği öldürene kadar işler konumdadır. İki günde bir falan da bozulmaya yüz tutmuş havucu eşeğe yedirmek sistemin etkinliği için faydalı olacaktır. Zira taze havuç kokusu ve görüntüsü eşeği daha fazla cezbedecektir. Hem de bozulmaya yüz tutmuş havuç eşeğe vitamin, kan, can olacaktır.

Şimdi dersin konusu gereği eşeğin davranışlarını analiz etmeye çalışalım. Bu davranışları analiz edebilmenin olmazsa olmaz ilk adımı, bu düzenek içerisinde bulunmasaydı eşeğin nasıl davranacağını tespit etmektir. Havucun, değneğin ve üstüne binen birinin olmadığı bir durumda eşek hiç şüphesiz dağda, kırda, bayırda lezzetli otların peşinde koşup, başarılı olduğu ölçüde karnını doyuracaktı. Hava çok sıcak olduğunda gölgede miskin miskin yatıp, çok soğuk olduğunda da bir mağara kovuğu falan arayacaktı. Yani özetlersek eşek kendi hür iradesiyle üstüne birini bindirmiş ve onun istediği yere gitmekte değildir.

Buradan çıkarabileceğimiz ilk önemli ders, bir eşeği yönetmek istiyorsanız, onun hür iradesini kısmen ya da tamamen yok etmeniz gerekir. Bu noktada bağımız bir yaban eşeğini, bağımlı hale getirmeye hayvanı ehlileştirme dendiğini ve hayvan ehlileştirmenin ve/veya evcilleştirmenin tarihçilerce tarih öncesi dönemlerde tekerleğin bulunması kadar önemli bir gelişme olarak değerlendirildiğini gözden kaçırmamak gerekir. Başka bir deyişle hayvanı eğitmek, terbiyeli hale getirmek yani ehlileştirmek, hayvanın hür iradesinden kısmen ya da tamamen feragat etmesini gerektirir ve bu durum hayvanlardan çok, hayvanları ehlileştirenlerin lehinedir.

Peki eşek hür iradesiyle yapmayacağı birşeyi neden yaptı ? Ne uğruna hür iradesinden vazgeçti ?

Bunun en temel nedeni eşeğin bir yanılsamaya maruz kalmasıdır. Eşek eğer burnunun ucundaki havuca ulaşabilmesi için 10 km. boyunca 80 kg ağırlığında bir şey taşıyacağını ve sonunda yine de havucu yemesinin garanti olmadığını bilseydi, hiç şüphesiz bu maceralı yolculuğa katılmazdı. Eşek, arzuları ve ihtiyaçları gereği burnunun ucundaki havuca kolayca ulaşabilmesi için motive oldu.

İkinci önemli dersimizi de yeri gelmişken hemen çıkaralım: Eşekten minimum kaynakla maksimum verim elde etmek istiyorsanız, ona hayal vaadetmelisiniz. Tabii vadettiğin hayalin eşeğe olan uzaklığı da yol boyunca sabit olmalı veya kısalmalı. Aksi takdirde eşek hayale inanmaktan vazgeçebilir. Yani eşeğe sunulan hayalin bir sürekliliği olmalı. Eşek havuca hep yaklaştığını düşünmeli ama ulaşamamalı. Eşeğin arzuları ve ihtiyacı canlı tutulmalı, umudu hep korunmalıdır. Eşek bu umudun neticesinde beyin gücünü tümüyle bu olaya kanalize edip, yorgunluğunu düşünmemeli ya da bu hayalin peşine düşmeseydi dağda kırda bayırda bulabileceği lezzetli otların muhasebesini yapmamalıdır.

Üçüncü önemli dersimiz de, eşeğin performansını sürekli kılmak istiyorsanız, umudunu da sürekli kılmalısınız. Çünkü eşeğin performansı ile umudu arasında bir doğru orantı vardır. Eşeğin umudu zayıflarsa performansı da zayıflar. Eşeğin umudu yükselirse, performansı da yükselir.

Tüm bu açıklamaların sonucunda gelelim en önemli dersimize : Birini yönetmek ya da sömürmek istiyorsanız en az bir eşeğe ihtiyacınız vardır. Zira, Ayn Rand’ın da dediği gibi “Tek başına düşünür, tek başına üretirsiniz ama tek başına yönetemez ve tek başına sömüremezsiniz.”

5 Ağustos 2008 Salı

Günlerden Salı, Aylardan Ağustos, Mevsimlerden Yaz

Günlerden Salı, aylardan ağustos, mevsimlerden yazdı. Sıcak ve kurak geçiyordu hayatımın günleri. Her daim bir susamışlık, hep bir su arayışı. Küresel ısınmanın tatlı su kaynaklarını kurutmaya başladığı günlerde aramak suyu bir başına. Zordu. Determinizm ilkesinden nefret ettiğim zamanlarda merak sarmıştım quantum fiziğine. Nedenlerin doğurduğu sonuçlar parçacıkların fiziğinde karman çorman oluyordu. Parçacıkların dünyasında su aranmadan da bulunabiliyordu. Hayal etmeden de hayal kırıklığına uğrayabiliyordu insan.

Şartlar çetin, hayat cevizdi. Dışı dünyaya içi beyne benzerdi. Mahallenin yaramaz çocukları sokaklarda taşlarla dünyalar kırıp, beyinler yerlerdi. Kan olurdu, bazen can olurdu ama fazlası hep bok olurdu. Kanalizayonlar tıkanır, foseptik çukurları taşardı. Ağacının serin gölgesinde ceviz, tüketilmiş ve kabuğu kırılıp sokaklara saçılmıştı.

Günlerden Salı, aylardan ağustos, mevsimlerden yazdı. Sıcak ve kurak geçiyordu hayatımın günleri. Kafam kırık, beynim tozluydu. Hayatın anlamı beynimin tozlarına takılıyordu. Toz ve gaz bulutundan geriye toz kalmış, gaz uçmuştu. Denizlerin ve de toprakların altında doğalgaz arıyordu insanlar. Yüzeyler tozlu derinler gazlıydı çünkü. Su için, gaz için hep tozu toprağı kazmak gerekiyordu. Kazmak için gaz, gaz için su, su için de kazma gerekiyordu. Belki de bu yüzden sürekli dönüyordu dünya. Belki de bu yüzden zaman asla ölmezdi ve döngü yuvarlak değildi (“Time never dies. Circle is not round”).