23 Ocak 2009 Cuma

Apolitik Olmayı Erdem Sayan Bir Adam Hrant Dink’in Anıldığı Etkinliklere Neden Katılır?

Bir hafta önce “Eylemsizlik bazen yapılacak en iyi eylemdir” diyen bu bünye, bir akşamını tamamen bilinçsizce Hrant Dink’i anmaya harcadı. Ben de beklemiyordum açıkçası :)

Benim acayip enternasyonel, çalışkan, politik bir kuzenim var. Kız mütercim tercümanlıkta okurken AEGEE diye bir Avrupa öğrenci kuruluşuna girdi. Mezun olduğunda, Brüksel’e çağırdılar, altı ay sonra mı ne Avrupa genelinde AEGEE başkanı seçildi. Öğrenci haliyle yaklaşık 300,000 USD fon bulup, onu Türk Yunan dostluğu adına sosyal bir projede kullanıp, harcadığı her kuruşun hesabını da Avrupa Parlamentosuna mı bir yere verdi. 2007’de yılın genç Avrupalısı seçildi bir Alman Vakfı tarafından. Doğal olarak da Türkiye’nin dış politikasındaki pek çok olayla ilgileniyor. İşte Türk Yunan dostluğu, Türk Ermeni barışı, Kıbrıs sorunu, Kürt sorunu, her konunun içinde. Aslında istemese de içinde kalıyor bu saatten sonra, çünkü atıyorum Dünya Bankası Başkanı Türkiye’ye geliyor, bir yerlerde konuşuyor, bunun konuşmalarını kabinden simultane çeviren de benim politik kuzen oluveriyor. Zırt pırt Avrupa’da bir yerlere gidiyor, arkadaşlarının yarısı gavur, sürekli bir eylem, bir hareket, koşturup duruyor. Boş oturduğunda kendisini işe yaramaz ve tembel hissediyor. Şimdi ailede de bunun yaptıklarını en çok anlayabilecek kişi gerek yaş itibarıyla, gerek sanatsal zevkler itibarıyla maalesef benim ve benim de tavrım belli. Aman karışma, aman bulaşma. Sanırım çevresinde benim gibi biri de olmadığından arada bir benimle konuşmak hoşuna gidiyor. Neyse geçen hafta mı ondan önceki hafta mı aradı bu beni, Şevval Sam konseri varmış 22 Ocak’ta gelir miymişim onu soruyor. Benim gözlerim parladı, Süper Baba’daki Deniz öğretmenin, o mavi gözlü güzel kızın konserine nasıl gitmem. Bir de biliyorum ki, Türk Sanat Müziği albümü falan çıkardı, dinledim, fena da söylemiyor. Benim hayalimdeki sahne şu: masaya oturuyoruz, rakı balık var, mezeler tam, mavi gözlü güzel bir kız güzel güzel Türk Sanat Müziği söylüyor, ben içiyorum, kuzen içiyor, muhabbet ediyoruz falan. Şevval Sam mı, gelirim tabii dedim. Ama dedi, senin için bir sakıncası var mı bilmiyorum ama konser Hrant Dink anısına dedi.

İşte bu ne yazık ki benim kaderimdir. Tüm gençliğim zerre kadar komunist olmadığım halde en komunist ortamlarda komunist müziği dinleyerek geçti. Evet abarttım biliyorum, çünkü benim tüm gençliğim esasen evde geçti, ama dışarı çıktığım dönemlerde de komunist müziği dinlemek için çıkmışımdır yani. Kardeşim seviyorum, adamlar güzel müzik yapıyorlar. Yaşım 18 bilemedin 20, aşırı duygusal şeyler, koyu bir inanç, gereksiz bir iyimserlik, saçma bir umut, güzel müzik, cezbediyor işte. Şarkı aralarında konuşmadıkları zaman çok daha fazla severdim ben onları.

Tutuklamazlar di mi dedim kuzene, yok sana gelene kadar çok tutuklanacak adam vardır dedi. Baştan da tamam demişim, sözümü de yiyemiyorum, mecburen tamam dedim gelirim. Perşembe günü ne yapacağımızı konuşuruz o halde dedi, telefonu kapattı.

Öldürüldüğü güne kadar Hrant Dink’in adını bile duymamış, ne işler yaptığını bilmeyen, öldürüldükten sonra da öldürenler ile öldürülenlerin kamplaştığını görmüş, önüne bu konu geldiğinde sıradan ve vicdanlı bir insanın, tanımadığı bir adamın öldürülmesi karşısında uğruna öldüğü davayı önemsemeksizin öldürülenin tarafında yer alacağını da bilen bir insan olarak Hrant Dink’in tarafında kendimce konumlandım ama mümkünse de hiç konuşmayayım bu konuda istiyorum yani.

Ama işte kamuoyu, trajedi ile, kan ile, acı ile oluşturulabiliyor. Dünyanın bir yerinde imzalanan barış anlaşması her zaman küçük haberdir, atılan bombalarsa büyük. Türk ile Ermeninin, Kürt ile Türkün omuza omuza dayanışma içinde yaşamaları küçük haberdir, birbirlerini öldürmeleri büyük. Sonuçta mutluluklar acılardan daha kolay unutulur. Kin, vefadan daha güçlü bir duygudur. Kısaca bu suikastta amacına ulaşmış bir manipulasyon, bir toplum mühendisliği kokusu alıyorum. Özür dileme kampanyaları filan hep Hrant Dink suikastının ardından çıktı. Yani vicdanen katledilmiş Hrant Dink’in tarafındayım tabii ki, ama ölü bir adamın üzerinden siyaset yapılmasını da hoş karşıladığım söylenemez. Bu arada bütün bunları da Hrant Dink’in peygamber gibi bir adam olduğunu varsayarak söylüyorum, çünkü hali hazırda kendisi hakkında hiçbirşey bilmiyorum.

Kuzen dün öğlen bir mail atmış, Fransız Kültür’de Hrant Dink için anma konuşması yapılacak saat yedide, ben de dinlemek istiyordum aslında, Fransız Kültür’de buluşalım, sıkılırsak başka bir yerlere takılırız diyor. Tamam dedim, bugün de entel, dantel ve de politik oluruz nolacak. Yemek yerken bir damlacık salça damlatırsan da, çamura yuvarlanırsan da gömleği yıkamak gerekir çünkü. Mailde ilgili etkinliğin tanıtım yazısı da vardı ve aşağıdaki gibiydi.

“Ortadoğulu ve Yalnız Bir Entelektüel Olarak Hrant Dink
Agos
Moderatör: Yeliz Kızılarslan
Konuşmacılar:
Etyen Mahçupyan
Pakrat Estukyan

Fransızca simultane çeviri olacaktır.

Tarih: 22 Ocak 2009, Perşembe

Saat: 19.00 - 20.30
Yer: Fransız Kültür Merkezi - istiklal Cad. 4 Taksim İstanbul”

Ben sadece Etyen Mahçupyan’ı gördüm, iyi dedim en azından zekice bir konuşma dinlerim. Gerisini de okumadım. İşten çıktım Fransız Kültür’ün önünde kuzenle buluştuk ve içeri girdik. İşte ne var ne yok falan derken sonradan Fransız konsolosu olduğunu öğrendiğimiz ve sanki gidecekmişim gibi gidip tanışalım ya, vize alırken işimize yarar diye düşünürken kadın, Fransızca bir metin okumaya başladı. Tabii ikimiz de tek kelime anlamadık. Fransızcamıza çok güvendiğimiz için kulaklık almamakla iyi etmişiz dedim kuzene o da konuşmacılar Türkçe konuşacak boşver bunu dedi.

Sonra konuşmalar başladı, ben de dinliyorum neler diyecekler diye. “Ortadoğulu ve Yalnız bir Entelektüel olarak Hrant Dink” başlığını neden seçtiklerine dair ilk hamlelerini yaptılar, Hrant Dink ile Edward Said’i benzeştirip, Edward Said hakkında bilgi vermeye başladılar. Tabii ben Alev Alatlı takibim neticesinde Edward Said hakkında az çok bilgi sahibiydim ve http://www.alevalatli.com/menu.asp?sayfa=detay&makale=221&v=F%C3%84%C2%B0L%C3%84%C2%B0ST%C3%84%C2%B0N&kat=16 adresindeki yazıyı okumuştum.

Sonra düşünmeye başladım, neden Ortadoğu, neden Edward Said diye. Ermeniler asıl güçlerini Avrupa ve Amerika’dan almıyorlar mıydı, Ortadoğu nereden çıkmıştı? Madem Ortadoğuluydu, o zaman bu anma etkinliği niye Fransız Kültür’de yapılıyordu da, Mısır Konsolosluğu’nda yapılmıyordu? Filistin’de yaşananların kamuoyunda yarattığı hassasiyeti kullanmak istediklerini düşündüm. Hrant Dink de olsa Filistin’e yapılanlara tepki duyardı varsayımı üzerinden Filistin Sorunu ile Ermeni Sorununu benzeştiriyorlardı aslında. Zira Edward Said Filistin sorununu, Hrant Dink de Ermeni sorununu temsil eden saygıdeğer kişilikler olarak sunuluyordu kamuoyuna. Filistin’de İsraillilerin yaptığını, Türkler de Ermenilere yaptı diyemeyeceklerinden Edward Said = Hrant Dink, yani Ermeni Sorunu = Filistin Sorunu, yani İsrail = Türkiye, yani Ermeniler = Filistinliler denklemlerini kullanarak bilinçaltlarına sesleniyorlardı. Etyen Mahçupyan, konuşmasında ilginç bir biçimde, Hrant Dink ile Edward Said’in zihniyetlerinin benzediğini, pek çok olaya benzer tepkiler verebileceklerini ama konunun özünde bu iki adamı ayrıştıran özellikler olduğuna vurgu yapıyordu. O zaman niye benzeştirdiniz kardeşim bu iki adamı, kimsenin aklında yoktu bu diye düşünürken Etyen Mahçupyan ile toplantının moderatörünün bir tür iyi polis kötü polis oynadıklarını düşünmeye başladım. Hamasi konuşmaları moderatör yapıyor, Etyen Mahçupyan da bu konuşmaları hamasetten kurtarıp özünü vermeye çalışıyordu. Böylece dinleyenlerin moderatöre yapacakları olası muhalefeti meselenin özünü koruyarak kontrollü bir biçimde kendisi yapıyordu. Etyen Mahçupyan’a muhalefet edecek haliniz kalmıyordu. Zaten moderatör tüm konuşmasını bir kağıttan okudu. O konuşmayı kim yazdı ki acaba, yoksa Etyen Mahçupyan mı; bu anma etkinliğinin konseptini “Ortadoğulu ve yalnız bir entelektüel” diye belirleyen kimdi, Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Etyen Mahçupyan olmasın sakın diye içime şüphe düşünce; konuşmaların samimiyeti kayboldu benim için. Ölünün üzerinden siyaset yapılıyordu. Diğer konuşmacı da zaten iyice çileden çıkardı beni. Adam Ortadoğu’yu anlatırken, insan aklının ürettiği üç büyük din de buradan çıkmıştır dedi.

Şimdi burada düşünmek lazım yine. Hrant Dink neden öldürüldü? Kabaca Ermeni ve Hıristiyan olduğu için. Şimdi sen etnik kimliğin bir önemi yok diyerek solcu, dinleri insan aklı üretmiştir diyerek ateist, Hrant Dink’i Ortadoğu’ya hapsetmek doğru olmaz diyerek evrensel olacaksın, sonra da Hrant Dink Ermeni ve Hıristiyan olduğu için öldürülmüştür, azınlıklara daha çok demokrasi götürmek lazım, etnik ve dinsel farklılıklar zenginliğimizdir diyeceksin. Lan hani bunların bir önemi yoktu, niye sen gündeme getiriyorsun o zaman. İnsan öldürmenin yanlışlığı üzerinden neden anmıyorsun Hrant Dink’i. Sana ne etnik ve dinsel farklılıkların yarattığı zenginlikten, sen ikisine de saygı duymuyorsun ki.

Yine politika iğrenç bir şeydir yargım kuvvetlenmişti çıkarken. Kuzen sordu, çok sıkılmadın di mi diye. Aksine çok zihin açıcıydı benim için dedim. Allah allah dedi, biraz anlattım, hak verdi. Hiçbirşey yapmadan bunu kabul etmeyi kendime yediremiyorum dedi. Kibir en büyük günahtır dedim. Nasıl bu kadar net olabiliyorsun dedi. Bilmem dedim ve Şevval Sam konserine gittik.

Mekanın önünde dışarıda Mor ve Ötesi’nin davulcusu Kerem’i gördüm. Yanındaki organizatör kılıklı ablayla içerinin çok kalabalık olduğunu falan konuşuyorlardı. Harbiden çok kalabalıktı içerisi, koltuksuz yerlerde mekan kapasitesi hesabının çok göreceli yapıldığını hemen anladım.

- Burası 300 kişi alır abi
- Ne 300’ü, 500 rahat alır.
- O zaman 500 tane bilet satalım abi.
- Tabi canım insanda akıl olduktan sonra.

Girdiğimizde Şevval Sam sahnede Hrant Dink’in masumiyetini temsil ettiğini zannettiğim bembeyaz bir kıyafetle Hrant Dink mezarında rahat uyusun diye ona Ermenice bir ninni söylüyordu. Yarım saat mekanda yerleşecek bir yer aradıktan sonra, bir yere yerleşip konseri dinlemeye başladık.

Rum, Ermeni, Laz, Pontus, Gürcü, Azeri, Roman, Suryani, Kürt ve Türk halk ezgilerinden oluşan 25-30 şarkılık güzel bir repertuar vardı. Ses düzeyi hiç rahatsız etmiyordu kulakları, ve şarkıların düzenlemeleri de çok güzeldi. Keşke adam gibi bir yerde oturarak sakin sakin dinleyebilseydik ve bu kadar yorulmasaydık, ama olsun uzun zamandır bu kadar içerikli müzik dinlememiştim.

Çıkarken Allah Şevval kuluna çok cömert davranmış canııııım diyordum. Uzun havaları, türküleri falan bu kadar farklı dillerde söylemek kolayına olacak bir şey değildi. Ya çok çalışmıştı, ya da acayip yetenekliydi. Muhtemelen ikisi birdendi ve üstüne üstlük bir de çok güzeldi kadın ya. Gecenin sonunda kırmızı elbisesiyle yine çok güzel bir abla geçti önümden. Bir baktım Banu Güven. Yoruldum ama yorulduğuma değdi yani.

6 yorum:

  1. selim, bence konuşmanın gündemini fkm belirlemiştir. malum batıdan bizim taraflara bakanların önemli kısmı bu taraftaki her şeyi estetik bir kılıfa sokmaya bayılırlar. üstüne kendilerine layık görmedikleri kocaman genellemelerde bulunurken bir sakınca görmezler.

    eh işte said de tam bunu açık etmedi mi? bu adamlar bizi gerçekliğimizi anlamadan ve anlamaya çalışmadan kuruyor, hikayeleştiriyor diyordu. sonra da bu hikayeleştirmenin nasıl işlerini geldiğini gösteriyordu.

    benim için ikisi de çok önemli, çok değerli insanlar. ikisinin de hem gönlümde hem zihnimde değeri büyük. ama gereksiz bir benzetme çabası olmuş bence de.

    ha nesil olarak sevval sam'ı seviyor, metin tekin'e haset mi ediyoruz? bende yalan yok, öyle :)

    YanıtlaSil
  2. abi 10 dakikadır düşünüyorum allah aşkına söyle fkm ne ya?

    YanıtlaSil
  3. fransız kültür merkezi :)
    yanlış mı olmuş?

    YanıtlaSil
  4. ha bak fransız kültür bulduysa o konsepti daha da fena.

    YanıtlaSil
  5. Mahçupyan'ı tanımaya ve okumaya başlamam Yeni Yüzyıl'la olmuştu. Sonrasında da elimden geldiğince takip etmeye çalıştım. Görüşlerine katıldığımdan değil getirdiği bakış açısından dolayı... Ali Bayramoğlu'yla yaptıkları programlar vs. izlemeye çalıştım. Ancak maalesef Türkiye'de ön plana çıkan "entelijansya" gibi referansını tamamen batıdan alan bir anlayışı var. Buralı değil...

    Senin verdiğin linkten Alatlı'nın yazısını okudum ve son cümleler ziyadesiyle dikkatimi çekti ve anlattığın oturumla Alatlı'nın yazısının şu kısmını bir araya ister istemez getiriverdim :

    “Oriyantalizm” isimli kitabın “Sömürgeciliğin Keşif Kolu” şeklindeki üst başlığını koyan da Cemil Meriç’tir. İktidarım olsa, liselere zorunlu ders kitabı olarak yerleştireceğim Oriyantalizm ve Kültürel Emperyalizm, “bilgi”nin nasıl “yaratıldığı”nı, nasıl “manipule edilebildiğini” gözler önüne sermesi bakımından bir dehanın eseridir" Fantazi mi yapıyorum nedir?

    YanıtlaSil
  6. Etyen Mahçupyan, yazıda da belirttiğim gibi zeki bulduğum bir adamdır, söyledikleri kendi içinde tutarlıdır. Sırf bu nedenle zaten, neden Ortadoğulu bir aydın olarak Hrant Dink sorusunun cevabını aradım. Buna verebildiğim en makul yanıt yazıda yazdığım şeyler oldu.

    Dolayısıyla fantazi yaptığını düşünmüyorum. Ya da yapıyorsan, beraber fantazi yapıyoruz. Herşey bir yana, Etyen Mahçupyan'ın art niyetli olmadığını varsaysak bile o söylem, insanların bilinçaltına yazıda belirttiğim Filistinliler = Ermeniler mesajını gönderir. Art niyetli olarak ya da olmayarak.

    Öte yandan tam da yazdığım gibi, eğer bir toplumda İsrail'in Filistinlilere yaptığını Türkler de Ermeniler'e yapmıştır diyemiyorsan ve bu mesajı vermek istiyorsan kullanabileceğin en akıllıca yol budur. Mazlum olduğunu iddia ettiğin halkın saygı değer bir ferdini, mazlum olduğu herkesçe kabul edilen bir halkın savunucusuna benzetirsin, her ikisinin de barış yanlısı filan olduğunu da söylersin, hatta Hrant Dink Edward Said gibi gidip de İsrail tanklarına taş da atmamıştır diyerek onu bir adım daha da öne koyarsın, birisi kalkar da sen konuşmanla Ermeniler ile Filistinlileri özdeşleştirmiş oluyorsun muhalefetini yaparsa, ne alakası var, ben barıştan sevgiden bahsediyorum der çıkarsın. Ondan sonra gelen kuru gürültü hep senin işine yarar. Çünkü sen azsındır, konuşturulmayansındır. Mazlum konumunda kaliteli kaliteli oturur, ben sizi dinledim ama siz beni dinlemiyorsunuz ki bakışları atarsın. Bu duruş da esasen pek çok bilinçaltına bakın halkım da benim gibi mazlumdur mesajı verir.

    İşte bu oyunu kurgulayan adamın karşısında gerçekten yapabileceğin hiçbirşey yoktur. O bir aikido dehasıdır.

    YanıtlaSil