5 Temmuz 2009 Pazar

Eti Puf Alt Folyolarındaki Sıkıntı

Sayın Kale Nobel Yetkilileri,

Uzun zamandır içimdeki sıkıntıyı anlamaya çalışıyor fakat bir türlü bulamıyordum. Ta ki, 27 Haziran 2009 sabahına kadar. İnsanın doğumgününün bir Cumartesi gününe denk gelmesi elbette şahane birşeydi. Fakat sabah sabah evdeki abur cubur yığınının içerisinden aldığım Eti Puf’un altındaki folyoyu, üstündeki PVC folyodan sabah mahmurluğuyla ayıramıyor olmam, beni önce çileden çıkardı; fakat hemen ardından da beni içsel bir yolculuğa götürdü. İnsan bekliyor ki, doğumgününde hiçbir işi aksamasın, hiçbir şey canını sıkmasın. Yıllardır farkediyorum bu problemi ama sanırım böyle bir günde başıma gelmesi bana artık harekete geçme kararını aldırdan şey oldu. Bu bir işaretti belki de.

Eti Puf ile ilk tanışmam 80’li yıllarda olmuştu. O zamanlar marshmallow ve jöle kıvamında tatlılar meleketimizde henüz yaygınlaşmamıştıi. Bunlara benzeyen geleneksel tat lokum ise hem tatta, hem pahada ağırdı. Leblebi tozu gibi şimdiki çocukların yüzüne bakmayacağı şeylerden mutlu olmak durumundaydık o zamanlar. Demir para çocuklarıydık, kuruş nedir bilmezdik. 1 litrelik cam şişelerde sattılan kolaların adı aile boyu kolaydı. 5 liraya bir sakız 10 liraya bir eti puf alınabiliyordu. En büyük para 10,000 liraydı ki 1,000 adet Eti Puf parasıydı. İlkokulda matematikte sınıf birincisi oluşumun sebebi belki de kaç paraya kaç tane Eti Puf alınır konusundaki merakımdı. Amcaların, abilerin cüzdanlarının içerisinde gördüğüm iki 10,000 TL’lik iki 5,000 TL’lik banknot başımı döndürüyor, 3,000 tane Eti Puf yığınının içerisine altnlarının içine balıklama atlayan Varyemez Amca gibi atlıyordum hayallerimde. Eti Puf benim için bir para birimiydi ve hemen cüzdanlardaki ceplerdeki paraların Eti Puf cinsinden değerini hesaplyordum. Ve tüm bunların sebebi annemin babamın bana en çok iki tane Eti Puf alacak kadar para vemeleriydi; ben Eti Puf’a bir türlü doyamıyordum. Bunun fakirlikten olmadığını da yıllar sonra öğrenecektim.

Bakkalların dünyasıydı o günler, marketler yoktu. Bayat Eti Puf’a da hayır demezdik, çünkü yemesi uzun sürerdi, tazesi gibi hemen ağızda eriyip gitmezdi, ama yine de taze Eti Puf için bakkala Eti kamyonunun geldiği günleri iple çekerdik. Kamyonun bakkala mal getirmesinin ardından bakkala koşar taze Eti Puf sorardık ve çoğunlukla boynumuz bükük ayrılırdık bakkaldan. Topyekün tüketim hamlesi henüz yapılmamıştı. Ya elinde hala yeterince Eti Puf olduğu için almamış olurdu bakkal, ya da almış olsa bile, önce eskisi bitecek deyip yeni koliden Eti Puf vermezdi bizlere. En sevimli hallerimizi takınıp bakkala yalvarırdık taze Eti Puf için. Ben duygu sömürüsündeki eşsiz tecrübemi Eti Puf’a borçlu olduğumu söyleyebilirim mesela. Bakkalı yumuşatmayı başardığımız nadir günlerde alabildiğimiz taze Eti Puf’u yemeyi bir ayine çevirişimiz ondandır:

Eti Puf ambalajı sabırsızlıkla açılmaya çalışılır, başarılamaz, o alt folyo üstündeki PVC folyoya öyle bir yapışmıştır ki, bir türlü bırakmaz. Üstüne “Buradan açınız” yazmakla etiket oradan açılmaz. Allem edilir kallem edilir bir şekilde etiket imha edilir. Önce teze Eti Puf ambalajından çıkarılmadan uzun uzun koklanır. Yavaşça çıkarılıp bisküvisi alta gelecek şekilde temiz bir yüzeye konur. Ambalajın içine dökülen granüller avuca boşaltılır ve seri bir hareketle ağza atılır. Yumuşacık Eti Puf’un üzerindeki granüller tek tek yenir önce. Bisküvinin üstünde bembeyaz bir marshmallow kalır. Sonra yumuşacık marshmallowu parmaklarla tutularak Eti Puf’u ters çevrilir ve tek bir hareketle bisküviye hücum edilir. Artık elinizde bembeyaz katıksız bir marshmallow kalmıştır. Bisküvinin tadının ağızdan tamamen gitmesi için biraz beklenir. Ve o an geldiğinde, marshmallow ağza atılır ve ağızda mümkün olduğunca fazla kalması sağlanır. Doyumsuz tat ağızdayken mutlu gözlerle gökyüzüne bakılır ve taze Eti Puf’u gönderen Allah’a şükredilir. Ayin marshmallow tutan parmakların yalanmasıyla sona erer.

Sizin de anlattığım bunca şeyden sonra, artık tahmin edebileceğiniz gibi, Eti Puf benim için sadece ürettiğiniz etikette yazdığı gibi granül kaplamalı marshmallow bisküvi değil, büyümenin en güzel taraflarından biri, 32 yıllık ömrümün en güzel hatıralarında yerini sıklıkla almış bir ikon, çocukluğumdan beri vazgeçemediğim bir tat ve sanki benimle büyümüş bir arkadaş. Senelerce pek çok şeyimi değiştirdim; yaşadığım şehri, evimi, arkadaşlarımı, eşyalarımı, fikirlerimi ve hatta inançlarımı; ama Eti Puf’a olan sevgim hiç değişmedi. Çok az şeyin sabit kaldığı, değişmeyen tek şeyin değişim oluşunun marifet sayıldığı dünyada, eşsiz lezzeti, özgün şekli ve efsanevi ambalajıyla kaybolmayan nadide güzelliklerin başında gelir Eti Puf.

Serdar Turgut, 27.11.2001 tarihinde Hürrüiyet’te yayınlanan yazısında rakı kapakları ile ekonominin gidişatı arasında bir korelasyon olduğundan söz etmektedir: “Babam gibi 60 yıldır, benim gibi de 30 yıldır istisnasız her akşam içiyor ve bununla da övünüyorsanız, Türkiye'nin ekonomi tarihini birtakım yazılara bakarak izleme zulmünden kurtulursunuz. Sadece rakı kapağına bakmanız yeter. Türkiye'de ne zaman köylüleri seven bir iktidar işbaşına gelmişse, rakı kapakları bir çevirişte açılmamaya başlar. Ve ne zaman yapılması gerekeni yapan, yani köylülüğü fiziksel olarak tasfiye etmeye soyunan bir iktidar başa gelirse, rakı kapağını bir çevirişte açarsınız. Bu kesin bilimsel bir tespittir.”

Benzer bir durum Eti Puf ambalajlarında yoktur. Eti Puf ambalajarı Türk ekonomisi iyiye de gitse, kötüye de gitse zor açılır. Hadi çocukken kafamız basmıyordu, allem edip kallem edip açıyorduk, hadi üniversite yıllarımızda da “tembel adam yaratıcı olur” düsturuyla bir Eti Puf paketinin sivri köşesini diğer Eti Puf’un göbeğine çakarak açıyorduk da, artık 32 yaşına geldim yahu. Eti puf paketi açacağım diye kalem, kürdan, çatal, bıçak gibi nesneler bulmaya mecbur muyum ben? Yazık değil mi artık bana, çektiğim çileler yetmedi mi? O Eti’nin ambalaj satın almacılarının da gözleri kör olmasın, bunca yıldır adam edemediler şu etiketi.

Sayın Kale Nobel Yetkilileri,

Lütfen hemen şimdi dışarı çıkın ve en yakın marketten ya da bakkaldan bir Eti Puf alın. Ürettiğiniz etiketi buradan açınız yazan yerden tutun ve lütfen çekin. Hadi lütfen yapın bunu. Doğru düzgün laminasyon yapamadığınızı göreceksiniz. Çünkü göreceksiniz ki o folyonun üstünde yazılar yazan yeri kavlayacak, fakat ambalajı açmış olamayacaksınız. Çünkü kavlayan etiketin altından üzerinde kırmızı Eti yazan şeffaf bir folyo daha çıkacak ve o ikinci şeffaf folyoyu açmak için özel bir şekilde kesilmiş tırnaklarınız yoksa kalem, kürdan, çatal, bıçak gibi bir yardımcı nesneye ihtiyacınız olacak. O zaman belki memleketin çocuklarına yaptığınız zulümden utanırsınız da şu iki folyonun laminasyonunu adam gibi yaparsınız.

Sayın Kale Nobel Yetkilileri,

Sizce de memleketin çocukları yeterince zulüm görmediler mi laminasyonu kötü yapılmış Eti Puf etiketlerinden? Artık bu işi çözmeniz gerekmez mi? Sakın bana sorun bizde değil, Eti’nin ambalajlama makinelerinde falan da demeyin. Bana ne yahu! Koca koca kalite kontrol bölümleriniz yok mu? Gidin çözün işte. Sadece benden yediğiniz küfür, yedi sülalenize yeter. Artık ne bana küfür ettirin, ne de kendiniz benden küfür yiyin yahu. Lütfen.

Sayın Kale Nobel Yetkilileri,

Benim nevrotik bir şahsiyet olmam, sizin o ambalajları adam gibi yapmadığınız gerçeğini değiştirmez. Hadi Eti için ambalajlama yan bir faaliyet ve gözleri kör olmayasıca ambalaj satınalmacılarının tek derdi ambalaj stoklarını belli bir seviyede tutmak. Belki düzgün ödeme yapamadıkları için de size şikayet etmeye yüz bulamıyor olabilirler, bilmiyorum o kadarını. Ama ambalaj sizin ana işiniz. Internet sayfanızı inceledim, bayağı da kocaman tesislere sahipsiniz. Şu konuya bir el atın ve lütfen çözün artık. Gözüme uyku girmiyor, sabahın altısında mektup yazıyorum size yahu!

Saygılarımla,

Selim Işık