14 Haziran 2008 Cumartesi

Üniversitedeyken hayallerimi süsleyen şehre yolculuk: Van

Çok şükür. Bu hafta bitti. Aksi giden işlerim de toparlandı. Biraz yoruldum ama sorun yok. İşleri hallettim. Kalanları devrettim. Bekle beni Doğu’nun Paris’i. Keşke pasaportum olsaydı, İran’a da bir geçerdik. Neyse kısmet değilmiş demek ki. Aslında zaten hayatımın hiçbir döneminde yurtdışı meraklısı olmadım. 2 kere yurtdışına çıkmaya çok yaklaştım. Birinde Cezayir’e gidiyordum, birinde Çin’e. İkisi de uzun süreli gidişler olacaktı. O nedenle ikisini de hiç istemedim. Pasaport almayı da hep son ana kadar erteledim ve ikisi de iptal oldu. Neyse, zaten Güneydoğu Anadolu’yu gezmeden yurtdışına çıkmayı da nedense hep biraz tuhaf karşıladım. Yani gidenlere bir tepkim de yok tabii ki, ama ne bileyim tüm Avrupa’yı gezmiş, doğma büyüme İstanbul’lu, ama Ankara’nın doğusuna gitmemiş insanlarla da pek anlaşabilmiş değilimdir.

Her neyse, izne çıkacağımı duyan herkes nereye gideceğimi sordu. Van’a dediğimde, herkesin ilk tepkisi ne işin var Van’da oldu. Önce biraz sorgulamaya kalktım. Niye ki dedim, geçen sene de Karadeniz’e gitmiştim. Dediler ki, Karadeniz farklı, yeşillik deniz falan. Bana tuhaf geldi. Dedim Van’da da göl var. Ne var ki gölde dediler. Neyse sonuçta bu sorgulamalardan eğlenebileceğim sonuçlar çıkmadığı için güzel ve klişe bir cevap buldum. Türkiye’nin en büyük gölünü, en büyük dağını ve en doğudaki yerini göreceğim dedim. Bu defa tepkiler biraz değişti. Bir kısmı dedi ki, demek “en”leri seviyorsun sen. Bir kısmı dedi ki, hadi bakalım “en”lerin tatilini yap. Bir kısmı da helal olsun dedi.

Ben “en”leri seviyor muydum diye düşündüm. Bir yanım dedi ki, Türkiye’nin “en”lerini bir gör de daha az olanları değerlendirebilesin. Diğer yanım ise dedi ki, hayır sen “en”leri sevdiğin için Van’a gitmiyorsun. Biraz daha düşününce, daha az olanlarını değerlendirmek için “en”leri görme fikri de çok mantıklı gelmedi. Peki ben neden Van’a gidiyorum dedim kendi kendime.

Benim üniversitedeyken tuhaf bir hayalim vardı. Hoş buna hayal demek de bir garip durum. Ben o dönemlerde okuldan nefret eden, fena halde asosyal, yalnız ve “en doğrusunu yapmaya gücüm yetmediğinden hiçbirşey yapmama” sendromunu aşamamış biriydim. Şimdi aştım mı onu da bilemiyorum. Ama daha hareketli, daha hayata katılan biri olduğum bence kesin. O dönemlerde dünyada, özellikle iş hayatında temiz kalmanın mümkün olmadığını düşünüyordum. Çalışmak zorunda olduğumun da farkında olduğum için bir slogan geliştirmiştim: “Direkte bulaşmam, endirekte karışmam”. Yani bizzat ben bir pislik yapmayacak, ama çevremde dönen işlerde de arıza çıkarmayacaktım. Dolap Beygiri filmindeki gibi ne İlyas Salman olacak, ne de Şener Şen olacaktım. Bu şartlar altında küçük ve güzel bir taşra şehrinde izole olarak çalışabiileceğim gün boyu bilgisayar başında zekamı kullanarak iş yapacak ve böylelikle iş ortamında minimum insan ilişkisiyle direkte bulaşmayıp, endirekte de karışmayacaktım. İşte o günlerde aklıma gelen iki şehir vardı bu şartları sağladığını düşündüğüm, yaşayabileceğim. Biri Van, diğeri Bolu. Sıkılınca Van Gölü, Abant gibi bana huzur verebilecek doğal mekanlarda vakit geçirebileceğimi hesaplamıştım o dünlerde.

Şimdi baktığımda, bu hayalin çok iyi niyetli ve naif olduğunu ama bir o kadar da iyilikten maraz doğurabileceğini görüyorum. O zaman daha “Eksiklik kendi özümde” diyen Şah Hatayi’yi bilmiyordum. Takva filminde arada kalmış Erkan Can’ın ruh halini ve sonunda sapıtmasını izlememiştim.

“Eksiklik kendi özümde” önceleri kabul etmediğim bir laftı. İnsan bunu kabul ederse, herşeyi yapabilir gibi gelmişti önceleri. Adam öldürdüm, çünkü özüm eksik. Hırsızlık yaptım çünkü özüm eksik. Sanırım bu deyişler için batınî sıfatının kullanılması da bundandır. Görünen anlamın dışında sadece ehil insanların anlayabildiği ezoterik bir anlam daha vardır belki de dedim. Asla kendimin ehil olduğunu düşünmüyorum, fakat biraz mantık yürütünce, yaratılışımıza bambaşka bir açılım getirdim.

Kendime ilk sorduğum soru, “Günahsız insan neden olamıyor ?”. Neden peygamberlerin bile yaptıkları hatalar anlatılıyor kutsal kitaplarda ? Oysa mesela yalan söylememek neden bu kadar başarılamaz bir şey ki ? Kesinlikle hiç yalan söylemedim diyen birine inanır mısınız ? Siz kesinlikle yalan söylemediğinizi iddia edebiliyor musunuz ? Bu sorulara hayır diyerek devam edince, bambaşka bir yere çıktım. Peki Allah neden hem bizi günahsız olmamızı imkansız kılacak bir şekilde yaratıyor da bize günahsız olmamızı emrediyor ? Çünkü Allah kendi nefesinden üflediği insan ruhunun bu durumla halleşme biçimine imtihan diyor. O zaman “hayır da şer de Allahtandır” ayeti bambaşka bir anlam kazanıyor. O zaman eksiklik kendi özümde diyen insan ruhu sıkılmadan bunalmadan hayatın getirdikleriyle halleşebiliyor. Görüyor mevlası neyliyor, neylerse güzel eyliyor. Çok da yaşamsever bulduğum bir hayat hali getiriyor bu anlayış insana. Hata yapmaması için uyarılan çocukların sürekli hata yapması ve hatalarıyla halleşerek büyümesi farklı anlamlar kazanıyor.
Sonuç olarak şu an itibarıyla etliye sütlüye bulaşmadan olabildiğince temiz kalmaya çalışan “Direkte bulaşmam. Endirekte karışmam” sloganını hayat felsefesi yapan üniversite öğrencisinden çok daha farklı biriyim. O zaman yaşamayı hayal edip de görmediğim şimdiyse göreceğim ama yaşamayı hayal etmediğim şehri, Van’ı, görmeye gideceğim. Yarın.

2 yorum:

  1. bir de, iyiliği O'nda, kötülüğü kendinde ara, denir. ki ben bunu daha çok seviyorum.

    umarım van'dan mutlu dönmüşsünüzdür. etiketlerden rastgele okuyordum yazılarınızı, sonrasını bilmiyorum :) belki karşıma çıkar sonrası. okumaya devam ediyorum :)

    YanıtlaSil
  2. Valla aslında o geziden yazabileceğim çok şey vardı. En çok da mecburi hizmete giden doktorların sahte dayanışması üzerine ama yazmadım. İçimden gelmedi. Üsküdar'a döndüğümde sokaklar dut kokuyordu yalnız. Farklı bir ülke gibi Van. İklim değişiyor, bitki örtüsü değişiyor, herşey değişiyor. İstanbul ile Van'ın aynı ülkede olması bile tuhaf :)

    Bana göre Türkiye hakkında düşünen insanların görmesi gereken bir yer Van. Hatta doğunun tümü görülmeli. Tabii ilk kez Kürt yoğun nüfuslu bir şehire gitmiştim ve naparsam yapayım kalabalığın arasına karışamadım :) Bir km. den bu herif yabancı etiketiyle gezdim durdum sokaklarda. Mesela en çok tuhafıma giden şey, Van'da çarşının ortasında Van Devlet Hastanesine nasıl gidebiliriz sorusuna hastane mi hastane nerde bilmiyorum cevabını veren iki üç kişi oldu. Sonradan da o koca şehirde bir tek kendimin gözlükle dolaştığımı farkettim zaten. Evet Van'lılar yolları hastaneye düşmeyecek kadar sağlıklı ve gözleri de gözlük takmalarını gerektirmeyecek kadar iyi görüyor :)

    Van Gölü, Akdamar Adası, İshak Paşa Sarayı da gerçekten güzel. Ben beklediğimi aldım ve mutluydum ama Üsküdar'daki dut kokulu sokaklar da oh be iyi ki burada yaşıyorum dedirtmedi değil :)

    YanıtlaSil