12 Haziran 2008 Perşembe

Tatil Kokusu

Normalde işi çok yoğun olan biri değilim. Basit işlerim vardır. Aslen benim işim bir tür koordinasyon. Yoksa doğru düzgün hiçbir iş yaptığım yok. Sen şunu yap derim. O da yaparım ama sen de bana şunu bunu ver der. Ben de işin yapılmasını isteyenlere derim ki, bu iş yapılır ama, şunu bunu ona sağlamak lazım. İşin yapılmasını isteyenler der ki ona söyle şunu bunu alsın dahasını karıştırmasın işi de yapsın. Neyse işte bir şekilde arayı bulur işlerin yapılmasını sağlarım. Ben olmasam da her iş yapılırmış gibi gelir bana. Ama gariptir olmadığımda da ortalık karışır. Yani bir iş yaparım benim haberim yok. Bana para verenlere göre ise ben kilit bir roldeyimdir. Kilit rol ile anahtar rolün hemen hemen aynı manaya gelmesi de delirtir beni.

Anahtar mıyım kilit miyim onu da bilemiyorum. Herşeyi çözüyor muyum herşeyi kilitliyor muyum ? Dünyayı düzene sokmak isteyen biri, bazı şeylerin yapılmasını engelleyerek, bazı şeylerin ise yapılmasının önünü açarak isteğine ulaşır. Örneğin adam öldürülmesini istemez. Polisin rolü kilittir. İnsanlara sağlık hizmeti verilmesini ister. Doktorların rolü anahtardır. Ya da öyle midir? İngilizcede key role diye bir şey var ama lock role diye bir şey yok. Bu tanımlamanın İngilizceden geçtiğini düşünürsek, nasıl bir karışıklığa imza attık belli değil.

Neyse bu saçma sapan iş her ne kadar beni hafta içi hergün 10 saat masa başında oturtursa da, fiilen işe yaradığım süre günde ortalama 2 saatir. Ta ki yıllık izne çıkacağım haftadan bir önceki haftaya kadar. Evet ben önümüzdeki hafta izne çıkacağım. Bu hafta da kabus gibiydi. Bana göre benim işim olmayan pek çok işi yapmak durumunda kaldığım gibi, bana göre benim işim olan işler de fena halde bu haftaya denk geldi. İşlerimin tümü aksi gitti. İş yapacak adam yetiştiremedi. İş yaptıracak adam ödemedi. Arada kalmanın doğası gereği yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal olacağından tükrüğümü yuttum paşa paşa. Şimdi ise garip bir duanın peşindeyim. Bu haftalık yarın Cuma olmasa doğrudan Cumartesi olsa. Bu duanın peşindeyim, peşinde olmasına da, aslen olmayacak duaya amin demek gibi bir ruh hali içerisinde olduğumun da kesin bilinci içerisindeyim.

10 saatlik uykular uyuyor olmama rağmen halen uykum var. Yani uykusuzum. Şimdi benim uykum var mı ? Evet. Peki uykusuz muyum ? Evet. İlginç değil mi ? Evim var ve evsizim tamamen zıt anlamlara gelirken uykum var ve uykusuzum aynı anlama geliyor. Yoksa adam uykulu uykulu ne dediğini mi bilmiyor? Bugünlerde herşey daha bir tuhaf görünüyor gözüme. Uykun var mı ? Hayır yok ? Uykusuz musun ? Hayır. Uykulu musun ? Hayır. Uykusu olan bir adama uyku ile sorulan şeylerin hepsinin cevabı evet, uykusuz bir adama uyku ile ilgili sorulan soruların hepsinin cevabı hayır.

Her neyse bu hafta çok yoğun geçti. Ben de uzun zamandır bu tempoyla çalışmaya alışık olmadığım için biraz kasıldım. Tatilin kokusu günden güne daha bir kuvvetle geliyor burnuma. Yarın son inşallah. Sonra 1 hafta boyunca Doğu’nun Paris’ini gezeceğiz bir arkadaşımla. Gölü, kaleleri, şelalesi, kedileri ve adası ile kahvaltılıkların memleketi Van’da huzur dolu birkaç gün geçirmeyi umuyorum. Sonrası ise malum. Eski tas eski hamam. İklimler filminin tanıtım cümlesi gibi; “İnsanlar basit nedenlerle mutlu, daha da basit nedenlerle mutsuz olacak şekilde yaratılmıştır. Aynen basit bir nedenle doğmaları ve daha da basit bir nedenle ölmeleri gibi...”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder