27 Kasım 2008 Perşembe

Neden yazıyorum

Hayır, ben hiç yazıp da rahatlayanlardan olmadım. Günah çıkarmalara, itiraflara hiç inanmadım. Kendime ait anlattığım derin sırlarım, muazzam ikilemlerim de yok burada. Yazıp, hayal dünyalarına kaçanlardan da olmadım. Zaten pek fantastik bir hayal dünyam da yok. Birilerine bir şeyler anlatmak da çoğu zaman yazmamın amacı olmadı. Birilerine birşeyler anlatacak kadar bilgili değilim zaten. Birileri okusa hoşuma gider tabii, ama birileri okusun diye de yazmıyorum. Zaten kimse de okumuyor. Yazma eylemini sevdiğimden yazıyor da değilim. Peki neden yazıyorum ?

Sanırım yazıyor olmamın en temel nedeni, elle tutulur gözle görülür üretimlerim olmasını istiyorum. Çünkü 31 senede bu hayatın bana öğrettiği en önemli mutluluk sırrı, üretmektir.

Hani vardır ya bir şiirden “akşamın bahçesine kaçtı sarı topum” mısrasını okursun da hızla, geçemezsin. Çocukluğun gelir aklına, oynarken komşunun bahçesine kaçar topun ya bazen, komşu da aksidir bahçesinde gül yetiştiren, onların üzerine titreyen. Alamazsın o topu ve oyun da biter ya o zaman. Sonra annen camdan seslenir ya, oğlum gel artık eve der, akşam oldu. Akşamları eve geç gidebiliyor olma hakkının büyümeyle kazanıldığı gelir ya akla. Akşamlar tekin değildir ya, gündüz gözüyle yapılmaz ya kötülükler. Hani sonra anlarsın ya kaçan sarı topun güneş olduğunu. Güneşin çağrışımları, akşamın, kaçmanın çağrışımları üşüşür ya zihnine. Beş kelimelik bir mısradan sen kelimelerce fikir çıkartırsın ya. Ya da bir film izlersin ya, filmin baş kahramanının adı dikkatin çeker ya durduk yerde, aşık olduğu çocuğun ismi de biraz gariptir. Havva Adem isimli kızın Devrim Kansız’a aşkıdır ya anlatılan. İnsanoğlunun kansız devrime olan aşkının başına ne işler açtığını izlemeye başlarsın ya o dakikadan itibaren. Alt hikaye yakalamışsındır ya üst hikayenin yorganının altında uyuyan. O zaman film bambaşka bir yere gelir ya senin için. Ya da bir maçı izlerken, empati kurarsın ya takımın hocasıyla, neyi niye yaptığını anlamaya başlarsın ya. O zaman izlediğin maç daha anlamlı olur ya. İşte üretim dediğim, bunun gibi şeylerdir, ille oturup dört başı mamur roman yazmaktan öte. Ürettikçe mutlu olduğumu fark ettim ben ve bunların içimde kalmasını istemedim. Dahası düşünceler beyninde hızla işlem görürken saçmaladığını anlayamazsın bazen. Yazdığında tutarlı bir hale gelir fikirlerin ve aktarılabilir olur başkalarına.

Çocukken top oynarken öyle bir hareket yaparsın ki bazen, sen bile şaşırırsın yaptıktan sonra. Kafanda tekrarını izler durursun pozisyonun. Bir tür performans sıçraması yapmışsındır durup dururken. İşte bu yazarken de olur bazen. Bazen sen bırakırsın kendini, sen yazıyı değil, yazı seni yazar. Sonra yazının yazdığı seni okursun da vay bee dersin. O anları artırmak için yazıyorum, o performans sıçramalarını hissedebilmek için.

Okumayı sevdiğim için yazıyorum. Bazen kısacık bir yazı okursun, yazı beynine yerleşir, arka taraflarda bir yerde harmanlanır durur, sen fark bile etmezsin, işindesindir gücündesindir. Sonra bir şey tetikler ve o okuduğun yazı harmanlanmış haliyle gelir aklına. Yuttuğun zehirin panzehiridir o harman. Birden aydınlanır dünyan. Ya da bir yazı okursun zamanlaması tam denk gelir. Yalnız olmadığını hissedersin. Başkalarının yuttukları zehirlere panzehir, benim gibi birine yalnız olmadığını hissettirebilme ihtimalini sevdiğim için yazıyorum.

Çalıştığım işyerinde yapacak daha iyi bir şey bulamadığım için yazıyorum. İşim olmadığı halde iki yıl önce istifamı kabul etmeyen ve bana iş vereceğini söyleyip vermeyen yöneticim yüzünden yazıyorum. Okuyorum da tabii ama ağır bir roman okuduğumda işyerinde uykum geliyor ne yazık ki. Blog okumam da bu yüzdendir esasen. Oyun oynamak serbest olsa, film izlemek serbest olsa, ya da yoğun bir işim olsa, yazmazdım herhalde blog falan. Bir yerde yazıyor olmak beni uyanık tuttuğu için yazıyorum.

Tanımak istediğim, tanışmak istediğim yeni insanlar var da ondan yazıyorum. Bir blog okuyarak bir insanın nasıl biri olduğunu öğrenebiliyorsun. Samimi paylaşımların değerini bildiğim için yazıyorum. Tutunamadığım için yazıyorum. Beni tutacak, tutunabileceğim birileri olur belki diye yazıyorum. Bir Turgut Özben’e bir Selim Işık olursam, işini kolaylaştırmak için yazıyorum.

Kişisel tarihime kayıt düşülsün diye yazıyorum. Yıllar sonra okuduğumda ne kadar salakmışım, ne kadar naifmişim, ne kadar toymuşum diyebilmek için yazıyorum. Ben nerde yanlış yaptımın ya da ben nerde doğru yaptımın izini süreceğim biryer olsun istediğim için yazıyorum.

Okumayı dinlemekten, yazmayı konuşmaktan daha iyi becerdiğim için yazıyorum.

2 yorum:

  1. kendinizi ifade edisinizin oyle bir dumduzlugu var ki..

    ben en cok bunu okumayi seviyorum sanirim.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim. Bir arkadfaşım da benzer bir yorum yaptı. Ona söylediğimi size de söyleyeyim. İklimler filminin afişinde şöyle bir cümle vardır. İnsanlar basit nedenlerde dolayı mutlu daha da basit nedenlerden dolayı mutsuz olurlar. Tıpkı basit bir nedenle doğup daha da basit bir nedenler ölmeleri gibi.

    Yani özetle nedenler düzdür. Nasıllar karmaşık :)

    YanıtlaSil