2 Aralık 2008 Salı

Gizli Hedef : Berkcan'ı Kral Yapmak.

Ahşap sehpanın çevresindeki minderlere konuşlanmış, büyük bir konsantrasyonla sehpanın üstündeki haritaya bakıp, bağrış çağrış birbirlerine laf anlatmaya çalışan 5 tane bet sesli üniversite öğrencisini görenler bunlar kesin devrim yapacaklar da galiba planlama hususunda aralarındaki ihtilafı çözememişler derlerdi.

Oğulcan : Heryerden heryere savaşmak serbest ve kendi bölgelerin olduğu müddetçe komşu bölgelere kaydırma serbest olsun.
Tankut : Görevi gerçekleştiren bir tur korumak zorunda olsun.
Berkant : Kabul lan, ak göt kara göt belli olsun.
Toygar : Bana fark etmez abi.

Saçları kınadan turunculaşmış havuç kafalı Berkcan saç rengindeki çıkıntılığını oyun kuralları anlaşmasında da gösterip, itiraz etti : “Sikerim, kitapta ne yazıyorsa o, kafanıza göre kural koymayın.”

Toygar : Tipik bir Berkcan hamlesi.
Berkant : Lan bi rahat dur Berkcan yaa.
Tankut : Berkcan kitaptaki gibi oynayınca oyun saatler sürüyor ve bitmediği için de zevksizleşiyor. Bunu daha önce defalarca görmedik mi ?
Oğulcan : Berkcan harbiden ya kitaba göre oynayınca oyun bitmiyor yaaa.
Berkcan : Tabiii kitaba göre oynayınca hepiniz bir olup bana saldıramıyorsunuz da ondan böyle cöt cöt konuşuyorsunuz di mi ibneler? Ya kitaba göre oynanır bu oyun, ya da siz dördünüz birbirinizi sikersiniz.

Berkcan’ın bu paranoyak tepkisi eğlenceli bir biçimde dünyayı ele geçirmek isteyen anlaşmış dörtlüde doğal bir “hopbalaaaa” nidasıyla karşılandı. Koronun senkronu mükemmele yakındı.

Tankut : Berkcan ben seni koruyacağım söz, bu diğer ibnelerle birleşmeyeceğim, sen ne dersen onu yapacağım, sana biat edeceğim, ama gözünü seveyim kitaptaki gibi oynatma bize bu oyunu.
Oğulcan : Berkcan istersen sana ben de biat ederim yaaa harbi.
Toygar : Berkcan biz niye dördümüz bir olup sana saldıralım yaa manyak mıyız biz ?
Berkant : Abi bu nasıl bir paranoya ben anlamadım yaaa.
Berkcan : Hepiniz ibnesiniz oğlum. Şu hevese bak yaa. Ulan ne meraklısınız benim kuru götüme.
Tankut : Tamam Berkcan, senin dediğin gibi oynayalım.
Oğulcan : Evet abi, Berkcan ne diyorsa o.
Toygar : İyi ya tamam, Hadi artık.
Berkant : İyi hadi başlayalım bir an önce.

Sehpanın üzerindeki harita Gizli Hedef oyununun haritasıydı. 80’li yılların sonlarında henüz 10 yaşındayken tanışmıştı Toygar bu oyunla. Soğuk savaş yıllarında Nato - Varşova Paktı düellolarını hergün İran – Irak Savaşı haberlerinde izleyen dönemin çocukları için hem çekici hem de eğitici bir oyundu bu da, çekirdek aileye pek uygun değildi. Çünkü genellikle eve yorgun bir şekilde işten gelen baba gazetesine gömülür, anne türlü duygu sömürüsüyle zorla oynatılsa bile stratejiden anlamadığından saçma sapan hareketler yaparak insanı delirtmezse, muhakkak sevgili oğulları sevinsin diye fasulyeden oynardı. Komşular, kuzenler yakınlarda değilse, tek kardeşiyle oynamanın fevkalade sıkıcı bir barbuta dönmesi nedeniyle Toygar bir süre ihtirasla oynamış fakat sonra daha pek çok oyun gibi Gizli Hedef de Commodore 64 ve apartman bahçesinde oynanan futbola yenik düşmüştü.

Okul arkadaşları ile toplanıp Gizli Hedef oynamak da pek mümkün olmazdı. Çünkü 10 yaşında çocuklara kısa kış günlerinde akşam olmadan evde ol diye sıkı sıkı tembihlenir, saat dört oldu mu anneler arası telefonların biri çalar diğeri kapanırdı.

- Ay Nazmiye Hanım bizim oğlan da yine size rahatsızlık veriyor, bakın saat dört oldu hala başınızda. Sabahtan beri oynuyorlar, evi dağıtıyorlar, misafiriniz mi gelecek, temizlik mi yapılacak hiç uımurlarında olmaz bunların.
- Olur mu Necmiye Hanım, ne güzel gözümüzün önünde oynuyorlar işte, kimseye bir zararları yok.
- Nazmiye Hanım çok naziksiniz gerçekten ama babası beşbuçukta evde oluyor, ve o geldiğinde oğlan dışarlardaysa delleniyor. Yarım saat daha izin veriyorum, ondan sonra muhakkak gelsin.
- Tamam Necmiye Hanım, ben yarım saat sonra Batıuhan’ı size yollarım merak etmeyin siz.

Fakat sorun şudur ki, Necmiye Hanım’ın sabahtan beri oynuyorlar dediği oğlu Batuhan öğlen yemeğini saat bir gibi yemeden kesinlikle evden çıkarılmadığı gibi, saat ikiden önce de katiyen Toygar’ların evinde olamamaktadır. En iyi şartlarda ikibuçukta başlayan oyunun tadı telefon trafiği nedeniyle dörtte kaçmaya başlar, ve o zalim saat geldiğinde oyunun en güzel yerinde gözyaşlarıyla değilse de, iç burkan hüzünlü gözlerle arkadaşlar evlerine dağılırdı. Bu nedenle Cumartesi günleri iki ila dörtbuçuk saatleri arasında 10 yaşındaki çocuklar Gizli Hedef oynayacaklarına sokakta top oynarlardı ki, o zalim saat geldiğinde zaten artık top oynamaya takatleri kalmasın; o zalim saat, teneffüs zili huzurunu veren bir eve dönüş çağrısı olsundu.

Gizli Hedef, ergenlik problemleri, sevgili saçmalamacaları, okulun basket takımına girmeliyim hayalleri, önce Anadolu ve fen lisesi sonra üniversite sınavına hazırlık hengameleri gibi özel kuvvetlerin ortak saldırılarıyla 90’lı yılların sonlarına kadar raflarda tozlanmaya terkedilmişti. O yıllarda üniversite okumak için büyük hayallerle büyük şehre gelen, fakat daha okula ilk adımını attığı andan itibaren ortak bir amaç havasından ziyade, sokakların kim kime dum duma havasını kokladığını fark ettiğinde duyduğu yalnızlık hissi ile evdeki hesabın çarşıyla alakasının olmadığını anlamıştı Toygar. Şartlar, Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre daha önce hiç ihtiyaç duymadığı en temel ihtiyacı, Toygar’ın gündeminin birinci sırasına oturtmuştu : Barınma. O zaman daha üst seviyedeki ihtiyaçlar yaklaşık iki sene boyunca buzlukta saklandı. Toygar’ın 12 yaşından beri kendine ait bir odası vardı ve o, 18 yaşında, başka bir şehirde, bir odada, beş kişi ile birlikte adına öğrenci yurdu denen sığınma evine düşmüştü. Barınma ihtiyacını bir türlü içine sinecek bir şekilde karşılayamadığı gibi, bir tarafı da sürekli bunlara dayanması gerektiğini iddia ediyordu : “Yurtta kalmayan adama üniversite okudu demezler oğluuuuum.” İki sene yurtta kaldıktan sonra ise bu defa tüm dünyaya, en çok da yurt işkencesine dayanması gerektiğini iddia eden tarafına bağımsızlığını ve özgürlüğünü deklare ediyordu. Gereken diyeti ödemişti, şimdi daha üst seviyedeki ihtiyaçlarla ilgilenmeye gelmişti sıra. Toygar eve çıktı.

Sanki bir sene boyunca yurtta sadece walkmende radyo dinleyip kitap okumamış gibi Toygar, eve çıkınca pc aldı, internet bağlattı, kablolu televizyon aldı, org aldı, CINE5 çözen televizyon kartı aldı. Internete bağlanmış bilgisayarının başında, bir yandan chat yaparken, monitorünün üst kesimine yerleştirdiği televizyonda bir tartışma programı izliyor, diğer yandan da gazeteleri falan okuyordu. Kendisini dünyayı her türlü takip eden bir uzay gemisi kaptanı zannetmesine ramak kalmış Toygar’ın hafızasında Gizli Hedef haritasına dair kalan tek şey Kamçatka – Alaska bağlantyısıydı. Sonra liseden arkadaşlarını ziyaret etmek için kendi büyük şehrinden, arkadaşlarının daha büyük şehrine bir turistik gezi tertipledi. Arkadaşlarının evine girdiğinde, hiç beklemediği o soruya arkadaşlarını küçümsercesine verdiği cevaptan hala duyduğu pişmanlık nedeniyle bu terbiyesizliği mazur görülmelidir. “Ne Gizli Hedefi olm ya, bebe misiniz lan siz ?”

Toygar’ın “ölürüm de Ukrayna’dan çıkmam” haykırışlarının evi titretmesi olayının, bu “bebe misiniz lan siz ?” tepkisinden yaklaşık olarak sadece doksan dakika sonra gerçekleşeceğini o anda kimse bilmiyordu. Daha sadece kartlar dağıtılmış, orduların renkleri seçilmişti. Siyahlar Berkant, maviler Toygar, Sarılar Tankut, kırmızılar Oğulcan ve yeşiller de Berkcan’ın ordularıydı. Oğulcan oyunun başında kuvvetlerinin büyük bir kısmını Venezüella’ya yığmış, dünya halklarına Latin Amerika benim derken, Brezilya’daki beş ordusuyla Berkcan kendisine Latin Amerika’yı kesinlikle vermeyeceğini iddia ediyordu. Toygar’ın mavi ordularının neredeyse tamamı Ukrayna’da Kiev’in kızları türküsünü söylerken, Berkcan Avrupa’yı 4 bölgeye yayılmış 12 ordusu ile alabilmeyi hayal ediyordu. Afrika’da ordularının tamamıyla faaliyet gösteren Tankut siyahi kardeşlerinin başkanı olmayı kafasına koyarken de Berkcan Kuzey Afrika’daki 5 ordusu ve Breziya bağlantısıyla her iki kıtayı da elinde tutmak niyetindeydi. Berkant Doğu Avustralya’ya yığdığı siyah ordularıyla Avustralya kaynağını simsiyah etmenin peşindeyken, Berkcan da Yeni Gine’deki 3 ordusuyla buna mani olmayı planlıyordu.

Oyuna ilk kimin başlayacağını belirlemek için zarlar atıldığında, Toygar en yüksek zarı atmış, hemen sağında oturan Berkcan’a bütün oyunların soldan döndüğünü anlatan bir brifing veriyordu. Berkcan’ın buna karşılık argümanı saat yönüydü. Yıllarını King’e vermiş dörtlüye oyunun saat yönünde yani sağdan döndüğünü kabul ettiremeyeceğini anlayan Berkcan, çaresizce sıranın en son kendisine geleceği gerçeğiyle yüzleşmeye çalışıyordu.

Toygar, Ukrayna’dan Berkcan’ın iki orduyla elinde tuttuğu İskandinavya’ya saldırdı ve aldı, kartını çekti. Solundaki Berkant, Avustralya kıtasını aldığında Berkcan’ın Yeni Gine’deki 3 ordusu da tarih oluyordu. Oğulcan Latin Amerika’yı aldığında ise en büyük zarar Brezilya’daki 5 tane yeşil ordunun telefi sonucunda yine Berkcan’a verilmişti ve en nihayetinde Tankut da Afrika seferinde Kuzey Afrika’yı tutan 5 adet yeşil orduyu dümdüz etmişti. Berkcan sinirden deliye dönmüş, bağırıyordu.

-Sikeceğim hepinizi sikeceğim. Yine dördünüz bir oldunuz hepiniz bana saldırdınız. Hepinizin ağzına sıçmazsam bana da Berkcan demesinler.

Sırayla Tankut, Oğulcan, Toygar ve Berkant kendi stratejilerine en uygun hamleyi yaptıklarını ama nedense karşılarına hep kendisinin çıktığını Berkcan’a anlatmaya çalıştılarsa da Berkcan için artık intikam soğuk yenen bir yemekti. Berkcan İskandinavya’yı Toygar’dan geri aldı, kartını çekti ve tuvalete gitti. Masada kalan dört kişinin de bildiği artık sır değildi : İlk ölen kesinlikle Berkcan olacaktı. Daha ilk turda ordularının yarısından fazlasını her yeri ben almalıyım hırsıyla kaybeden Berkcan’ın gizli hedefi ne olabilirdi ki ? Bunun üzerine dört kişi Berkcan’ın gizli hedefi için iddiaya girdiler ve ne yazık ki Berkcan ishal olduğundan hala tuvaletten çıkıp da masaya gelememişti. Masada kalan dört kişi Berkcan’ın gizli hedef kartına baktılar. Avustralya, Avrupa ve herhangi üçüncü bir kıtaya sahip olmaktı Berkcan’ın hedefi. İddiayı kimse kazanamamıştı çünkü oyunun belki de en zor hedefinin Berkcan’a çıkması artık kaderin adalet anlayışını sorgulatıyordu. Bu kadarını hiçbiri beklememişti. Bunun üzerine hedefi Afrika ve Kuzey Amerika kıtalarını ele geçirmek olan Tankut’un aklına bir cinlik geldi. Berkcan’ın hedefini benim hedefimle değiştirelim ve tabii ki bundan Berkcan’ın haberi olmasın dedi. Berkcan deliler gibi Avustralya ve Avrupa’yı almaya çalışıp, üçüncü bir kıta olarak da Afrika veya Latin Amerika’yı almayı düşüneceğinden Kuzey Amerika’da bir faaliyeti olması beklenemezdi. Bu durum inanılmaz bir eğlenceye ev sahipliği edebileceği için Tankut’un cinliği hemen masadakilerce kabul edildi. Avustralya ve Avrupa Berkcan’a bırakılacak, Latin Amerika özellikle zayıf bırakılacak, Afrika kıtasının en stratejik noktası olan Kuzey Afrika’da da Tankut’un ordularının sayısı 5’ten az 7’den çok olmayacaktı. Böylece Toygar ile Berkant Asya’da birbirleriyle büyük savaşlar yapıp birbirlerini yiyecekler, Oğulcan ile Tankut’da Kuzey Afrika - Brezilya savaşlarıyla kendilerini zayıflatıp duracaklardı. Her halükarda herkes Berkcan’a çalışacak ve Avustralya ile Avrupa’yı zaptedip ordularını sürekli büyütmesine destek olurlarken, kendileri de asla ölmeyecek ama hep hasta adam kalacaklardı. Herkes bu yüksek potansiyelli eğlencenin büyüsüne kendini kaptırmışken, Berkcan tuvaletten geldi ve midesini bozduğunu iddia ettiği o ucuz tavuk dönere saydırırken bir teorisini daha şapkasından çıkarıdı : “İbneler tavuk yerine martı koyuyorlar herhalde, boğazdaki martılar da iyice azaldı.”

Berkcan, kim ne yaptı ben tuvaletteyken diye sordu dönercilerle arasındaki husumeti seslendirdikten hemen sonra. Hiç bir şey yapmadık Berkcan, senin derini yüzerken yüzüne bakmak istiyoruz hepimiz dedi Toygar ve Ukrayna’dan Avustralya’ya sefere çıktı. Berkant, önce bu tehdidi umursamaz göründü, “Asya’nın kızları Kiev’in kızlarına benzemez, sikeceğim derken sikini keserler valla” dediyse de Toygar ordularını Asya topraklarına saça saça Siyam’a kadar ilerlediğinde hala 20 tane ordusu savaşa hazır durumdaydı. Berkant’ın da yaklaşık 15 ordusu Endonezya’da Avustralya’yı korumaya çalışıyordu. Toygar Endonezya’ya savaş ilan ettiğinde, Berkant hırslanmış gözüktü. Zarlar tutkuyla, hırsla atıldı, atıldı atıldı. Endonezya’yı Toygar aldığında sadece 5 ordusu kalmıştı. Berkant’ın Yeni Gine’de Avustralya’yı korumak amacıyla ikinci bir barikatı daha vardı. Bu barikat 5 adet seçme siyah komando birliklerinden oluşuyordu. Toygar ilerlemekten vazgeçti, kartını çekti, sırasını savdı. Avustralya’nın ve Ukrayna’nın çok zayıflamış olmasının mutluluğu Berkcan’ın gözlerinden okunabiliyordu. Sıra Berkant’daydı. O da 2 adet ordusu kıta sahipliğinden 3 ordusu da bölge sayısından toplam 5 ordusunu Yeni Gine’deki 5 orduya kattı ve derhal Endonezya’daki Toygar’ın 5 ordusunu yok etmek üzere savaş ilan etti. Toygar, Berkant’a Endonezya’ya girersen bu oyunu ben kazanamam ama sana da kazandırmam tehdidini savurdu. Ancak Berkant kararlıydı : “Elinden geleni ardına koma.”

Mavi ile siyah yaklaşık 10’ar orduyla bir tehdit değillerdi artık. Sırası geldiğinde Tankut, Berkcan’a reddedemeyeceği bir teklif sundu.

- Afrika benim, Avrupa senin olsun, ben Latin Amerika’ya gidiyorum. Afrika ile ilgili planların var mı Berkcan ?
- Yok abi ben Avrupa’yı zaptedeyim Afrika’ya dokunmam.
- İyi o zaman ben Kuzey Afrika’dan Brezilya’ya giriyorum.

Berkcan keyiften dört köşe olmuştu. Mavilerle siyahların birbirlerini yiyerek Berkcan’ın Avustralya yoluna kırmızı halı serdikleri yetmezmiş gibi şimdi de Sarılar ile kırmızılar birbirine giriyordu. Tankut Berkcan ile anlaştıktan sonra Oğulcan’a döndü.

- Oğulcan bilirsin hep derim, bir yerde sarı varsa yanında kırmızı olmamalı.
- Dikkat et de Galatasaray’ı haritadan silmeye çalışırken mutasyondan Mersin İdman Yurdu çıkarma ortaya.
- Sarılar ölmez vatan bölünmez.
- Peki at bakalım zarları da görelim kim ölüyor, kim bölünüyor.

Zarlar atıldı, atıldı, atıldı. Tankut Venezuella’ya kadar Latin Amerika topraklarını ele geçirdi. Venezüella ise kırmızı direnişin kalesi oldu. Sıra Oğulcan’a geldi. O da Latin Amerika’dan Tankut’u sildi ve kıtasını bozmak için Kuzey Afrika’ya girdi. Sıra Berkcan’a geldiğinde 5 kuvvet de çok zayıftı. Berkcan, barışçı bir politikayla Avrupa’yı alıp orada palazlanma stratejisini geliştirip, Ukrayna’ya adımını attığında tarihçilerin düştüğü kayda göre, Toygar “ölürüm de Ukrayna’dan çıkmam” diye haykırmış, hatta o kadar abartmış ki, komşular gürültüden rahatsız olup kapıya dayanmışlar. Toygar’ın çemkirmeleri, Kiev’in kızlarına yaktığı ağıtlar, Oğulcan ve Tankut tarafından teselli edilirken, Berkant ise beter ol demiştir. Bu noktada tarihçiler ikiye ayrılmıştır. Bir kısım tarihçilere göre Toygar’ın çemkirmeleri ve Berkant’ın bedduası tamamen mizansen gereğiyken, diğer kısım tarihçiler Kiev kızlarına yakılan ağıdı mizansen için abartılı bulmuşlar ve Toygar’ın Kiev kızlarına sahici bir aşk ile bağlandığı görüşünü savunmuşlardır.

Berkcan Avrupa kıtasından her tur aldığı 5 askerle 5 tur sonra muazzam bir kuvvetin komutanı olduğunda, kendi kendilerini zayıflatmak için ellerinden geleni yapan diğerlerine küçümser bir bakış fırlatarak mağrur bir ses tonuyla seslenmiştir.

- Demedim mi lan ? Hepinizi sikeceğim demedim mi ?
- Dedin abi.
- Kıçınızla gülüyordunuz lan ibneler.
- Doğrudur abi.
- Şimdi ben Avustralya’yı alacağım, durmayın önümde.
- Buyur abi.

Avustralya’yı alan, turlar geçtikçe palazlanan Berkcan’a, Oğulcan ile giriştiği Latin Amerika Kuzey Afrika savaşlarından yorgun düşmüş Tankut, geçmişte yaptıkları anlaşmayı hatırlatarak bir ricada bulundu.

- Berkcan Abi, müsaadeniz olursa size bir hatırlatmada bulunup görüşlerimi arz etmek istiyorum.
- Söyle lan ibne, bırak bu sümsük ayaklarını.
- Abi biz sizinle Afrika Avrupa konusunda anlaşmıştık biliyorsunuz. Şu Oğulcan’ı da tepeleyemedim gitti. Hem siz de Fenerbahçelisiniz Berkcan Abi, söyleyin lütfen, sarının olduğu yerde kırmızıya yer var mıdır ?
- Yoktur amına koyayım. Ben Latin Amerika’yı da alayım artık.

Berkcan Avrupa kıtasını yemyeşil etmiş Güney Avrupa’ya, İzlanda’ya, Batı Avrupa’ya 10 ordu yerine geçen general kulelerini çoktan dikmişti. Bu turda üstelik elinde iki tank kartı ve bir joker vardı. 12 ordusunu ve 15 bölgeye sahip olduğundan gelen 5 orduyu ve Avrupa kıtasından gelen 5 orduyu Batı Avrupa’ya koyarak yaklaşık 30 orduluk bir kuvvetle önce Kuzey Afrika’yı, sonra Brezilya’yı sonra Arjantin’i sonra da Peru’yu aldı. Peru’da 15 askeri kalmıştı. Venezüella’da Oğulcan’ın 9 askerini de alabilirse oyunu bitirecekti. Oğulcan’a döndü,

- Tankut kardeşimin de hep dediği gibi Oğulcan sarının olduğu yerde kırmızı fazladır.
- Lan Berkcan hani dördümüz bir olup sana saldırıyorduk. Tankut kardeşim falan noldu ?
- Şimdi sen şu zarları eline al da sallamaya başla. O zaman anlayacaksın ne olduğunu.
- Ulan Berkcan ben de sana Antep savunması yapıp Gazivenezüella olmazsam.
- 6 5 atıım canım benim sıra sende.
- Tek atıyorum. 6 14 kaldın Berkcan.
- Ha siktir 4 2 attım yaa.
- 5 3. 12 kaldın Berkcaaaaaaaaaan
- Hadi ulan kemik. 4 4.
- Çift atıyorum. Allah kahretsin 3 2 geldi ya.
- Durum 12 7 Oğulcaaaan.
- Konuşma da at şu zarları.
- 5 2
- 6 2 iki yeşil gider.
- 6 1 attım at bakalım Oğulcaaaaan.
- 5 3 bir yeşil bir kırmızı gider. 9 6 olduk Berkcaaaaaan.
- Al canım benim düşeş
- Tek atıyorum. Haydi kemik. Hahaha 6 geldi canım benim. Bir yeşil gider.
- 6 3
- 6 4. durum 6 6 Berkcaaaaaaaaan.
- Ya çok kötü attım yaaaa.
- Konuşma dünyanın fatihi. Zarlar konuşsun.
- 6 5
- Tek atarım. 3. Bir kırmızı gider Berkcan 6 5 önde.
- 4 3
- Ha sikitr yaaaaaa 3 1 attım.
- 6 3 ben öndeyim yavrum Aaa zarları attım onlar da 6 3 geldi.
- Aztec tanrısının gücü adına… Vaaaaah 6 5 geldi. 4 3 oldu Berkcaaaaan.
- Lan üç kuruşluk oyun oynuyoruz gittin Aztec tanrısına tapındın yaaa.
- Tabii üç kuruşluk oyun yüzünden sabahtan beri küfür yiyoruz senden di mi Berkcaaaaaaaaaan.
- 6 2 at bakayım Oğulcaaaan
- 5 4. Birer gider. 3 2 öndesin Berkcan
- 6 3
- Hadi yaa 5 5 attık yetmedi. Birer daha gider. 2 1 Berkcan. Büyük atan alır.
- Lan sabahtan beri çok kötü atıyorum amına koyayım yaa. Şu hale bak. 15’e 9’dan geldiğimiz yere bak.
- Sana az bile lan Berkcan.
- Sen şimdi göreceksiiiin ebeninkini şerefsiz Oğulcan.
- İbne Berkcan sana kafaaaaaaaaaaaam girsin.
- Vaaaaaaaaaaaaahhhhh 6 6. İçimdeki Oğulcan aşkı bambaşkaaa, Orospu taraftarınla çok yaşaaaa. Oğulcanım engelleri aaaşıyoooooor. Kupaları birer birer naaaaaaaah alıyooooorrrrr.
- Hemen coşma şimdi 6 atsam ne bok yiyeceksin Berkcan.
- Önce at sonra konuş yavruuuuuuuuuuum
- 5 Venezüella senin Berkcan.
-Aaaaaaaaaaah, aaaaaaah. Alkışlayın ibneleeeeeeer. Oyun bitttiiiiiiiii.

Berkcan büyük bir coşkuyla zaferini kutlarken Tankut gayet ciddi sordu.

- Berkcan senin görevin kırmızıları yok etmek miydi ki ?
- Yoooo.
- Neydi aç bakayım kartını sen.
- Avustralya Avrupa ve üçüncü bir kıta daha.
- Salak salak konuşma Berkcan, o benim görevimdi bir kere.
- Siktir lan. Görevini karıştırmışsın salak.
- Aha oğlum, bu benim gizli hedef kartım. Oku bakayım.
- Avustralya Avrupa ve üçüncü bir kıta daha. Nerede lan benim kartım. Hah buldum. Hadi ya, benim görevim bu muymuş ?
- Ne yazıyor kartta oku bakayım.
- Afrika ile Kuzey Amerika yazıyor ya.
- Hahahaha lan oğlum oyunu bitirdim diye sabahtan beri başımın etini yedin, Bahsettiğin kıtalardaki toplam asker sayın 5 bile değil lan hahaha.
- Siktirin lan ibneleeeeeeeeer. Kartımı değiştirdiniz di mi lan ?
- Berkcan bu nasıl bir paranoya yaaaa. Önce hepimiz bir olup sana saldırdık. Sonra hedef kartını değiştirdik, nasıl becerdiysek artık, sonra kendi kendimizle savaşıp birbirimizi zayıflatıp, sana Avrupa’yı bıraktık, sonra Avustralya’yı bıraktık. En son Latin Amerika’ya da saldrıınca, bunun görevi herhalde Latin Amerika ile Avrupa, Avustralya’ya ne bok yemeye girdiyse anlamadım dedim kendi kendime. Bir ara benim hedefimi Berkcan bitirirse ben kazanmış olur muyum diye soracaktım. Hahaha sonunda da çıkana bak yaaaa. Sen bu kadar şuursuz değilsin Berkcan ya, bu hırs seni şuursuzlaştırıyor hahahaha.
- Lan İbne Tankut. Afrika’yı aldın oyunun başında. Hemen sonra bana Avrupa’da anlaşma teklif ettin, ben Latin Amerika’ya gideceğim dedin. Oradan da Kuzey Amerika’ya gidip görevini tamamlayacaktın. Sonra nasıl becerdiysen hedef kartlarını değiştirdin. Daha da şuursuz ben oluyorum.
- Amaaaaan, La Fontaine de iyi masal anlatırdı ama aç öldü. Kartına bak hizaya gel.
Tankut ciddi ciddi Berkcan ile tartışmayı sürdürürken, Oğulcan, Toygar ve Berkant gülmekten yerlerde sürünüyorlardı. Berkcan yerdeki gülen adamlara baktı, Tankut’a döndü ve bağırdı.

- Lan Tankut madem ben masal anlatıyorum, Bunlar niye yerlerde sürünüyorlar lan ?

Bu lafın üstüne Tankut’un da ciddiyetini sürdürecek takati kalmadı ve gülmeye başladı. Gülmekten helak olan dört kişi halen Berkcan’ın “en son krallar ayakta kalır, bakın ben ayaktayım siz ise yerlerdesiniz” tiradını dinliyorlardı. Dörtlü, ortak gizli hedeflerine ulaşıp Berkcan'ı kral yapmışlardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder