8 Eylül 2008 Pazartesi

İtiraf : Biçimde bir yenilik arayışı

Taylan ile Harun’un uzun yıllara dayanan bir arkadaşlıkları bulunmaktadır. Zamanla Taylan’ın güzel karısı Nilgün ile Harun arasında bir yakınlaşma başlar ve bu bir aşka dönüşür. Nilgün Harun’dan bu aşkı Taylan’a alatmasını ister fakat Harun en yakın arkadaşına yaptığını en yakın arkadaşına anlatmaktan çekinir. Bunun üzerine Nilgün, Taylan’a olanları anlatır. Taylan intihar eder. Harun ile Nilgün beraber yaşamaya başlarlar. Ancak yaşananlar nedeniyle, Harun, Nilgün’ün gözünde korkak ve pasif; Nilgün’de Harun’un gözünde orospudur. Mutluluk bu iklimden de çıkmaz. Nilgün, Harun’u aldatır fakat bunu Harun’a söyleyemez. Harun da aldatıldığını bilmekte, fakat itiraf beklemektediir. Şiddetli kavgaların ve duygusal patlamaların sonunda Nilgün Harun’u terkeder. Harun intihara teşebbüs eder ama başaramaz. Nilgün ise uğruna Harun’u aldattığı adamla beraber yaşamaya başlar. Harun’un intihara teşebbüsü ve diğer olaylar duyulunca, patronu Nilgün’ü işten kovar. Nilgün’ün beraber olduğu adam evli çıkar ve adamın 2 çocuğu vardır. Adamın karısının yakınları, Nilgün’e ve adama şiddet uygularlar. Nilgün bunları da göğüsler. Bu arada adam da işsiz kalır. Son olarak adamın 12 yaşındaki kızı annesini aldatıp Nilgün ile yaşadığı için babasına çok ağır bir mektup yazarak intihar eder. Adam kızının intiharının sorumluluğunu da Nilgün’e yükleyince, Nilgün bu adamı da hem de ondan hamileyken terk eder. Ailesinin yanına gider fakat ailesi de Nilgün’ü kabul etmez. Nilgün’de bir gecekonduya yerleşir ve gündelik ağır işler yaparak geçinmeye çalışır. Harun ise Taylan’ın intiharı ve üstüne bir de Nilgün’ün kendisini terketmesiyle, hayatı anlamsız bulmaya başlar. Bu sırada, Nilgün’ün başına gelenleri ortak bir tanıdıkları vasıtasıyla öğrenir. Sonunda Nilgün’ü de yanına alıp herşeyden kaçıp, herşeye yeniden başlamak için Güneydoğu’da bir baraj inşaatında mühendislik yapmaya karar verir.

İtiraf filminin hikayesi budur, ancak bu trajik hikaye filmde böyle anlatılmaz. Film Nilgün’ün Harun’u aldattığı yerden başlar, Nilgün terkettikten sonra da Harun’un yalnız hikayesi anlatılır ve en son Harun’un gecekonduda bulduğu Nilgün’den kendisiyle beraber Güneydoğu’ya gelmesini istemesiyle biter. Peki Taylan ile Nilgün’ün hikayesi, Nilgün ile Harun’dan sonraki sevgilisinin hikayesi nasıl anlatılır izleyiciye ? Üstünkörü ve 3. ağızlardan.

Taylan ile Nilgün’ün hikayesi, vicdan azabı çeken Harun tarafından ağlaya ağlaya Taylan’ın annesine ve kardeşine anlatılır. Harun gecikmiş itirafında bulunur ve doğal olarak hiç hoş karşılanmaz. Nilgün ile 3. adamın hikayesi ise, Nilgün’ün arkadaşı Nermin tarafından, Harun’un ortağı Süha’nın karısı Ayşe’ye ve Ayşe tarafından da Harun’a anlatılır.

Peki eski Yunan tragedyalarını aratmayacak bu hikaye neden dört başı mamur bir şekilde giriş, gelişme sonuç şeklinde anlatılmaz da herşey yarım yamalak ve karman çorman anlatılır ?

Çünkü artık dünya böyledir. Tüm dünyada olan bitenden anında haberiniz olur ama asla tam hikayeyi de bilemezsiniz. Olimpiyatlarda Elvan Abeylegesse 2 gümüş madalya kazanmıştır. Bunu bilirsiniz ama Elvan’ın Etiyopya’lıyken nasıl ve neden Türk olduğunu, neler hissettiğini, olimpiyatlara nasıl hazırlandığını falan bilmezsiniz. Rusya Osetya’ya saldırmıştır, bunu bilirsiniz ama Osetya nasıl bir yerdir, neden Ruslar saldırmıştır bunu bilemezsiniz. Her yer bilgi doludur, isteseniz de bilgiden kaçamazsınız ama tam bilgiye de asla ulaşamazsınız. İletişimsizlik ve dezenformasyon her yeri kaplamıştır.

İtiraf, mevcut kurgusuyla yabancılaşma olgusuna da göndermeler yapar. Bu denli trajik bir hikayeyi izleyiciyi hiç duygulandırmadan, ağlatmadan anlatır film. Zeki Demirkubuz, çok büyük bir rahatlıkla Nilgün’ü kurban yapıp, onun acıklı hikayesiyle sinema salonlarını gözyaşı sellerine de boğabilirdi. Türk sinemasının yerleşik izleyiciyi ağlatma geleneğine de bir tepki olarak değerlendirilebilir film. Ancak Zeki Demirkubuz’un asıl yapmak istediği sanırım gerçeklikle sağlam bir bağı olan bir film çekmekti. Zira pek çoğumuz ister istemez dünyada olan bitene yabancılaşmış duyarsız insanlar haline gelmekteyiz. Bu, bazı izleyiciler için hiç şüphesiz filmin bir zayıflığı olarak değerlendirilecektir. Diyeceklerdir ki, filmin içine giremedik, filmde yaşananları hissedemedik. Ama yönetmenin tam da yapmak isetdiği şey budur. Öyle olmasaydı, film Taylan ile Nilgün’ün ilişkilerinden başlar, Taylan’ın intiharı izleyiciye izlettirilirdi. Taylan’ın fotoğrafının yöntemenin kendisinin fotoğrafı olması bu açıdan çok manidardır. İzleyiciye ben aslında tüm hikayeyi detaylarıyla biliyorum ama size böyle sundum mesajı vermektedir. Bu bilinçli bir biçim arayışıdır şüphesiz ve bana kalırsa hikayenin biçim açısından gerçeklikle oldukça sağlam bir bağı vardır.

Klasik edebiyatta (Burada klasik kelimesi Klasisizme ait anlamında değil ne okuyorsun sorusuna Klasikleri okuyorum diyen birinin kullandığı anlamda Klasisizm, Romantizm, Realizm, Naturalizm gibi akımların hepsini kapsayacak bir şekilde kullanılmaktadır.) hikayeler detaylı mekan ve insan tasvirleriyle, hiçbir soruya, boşluğa mahal vermeksizin anlatılır. Okura kapalı bir dünya sunulur. Okurun, kendisine sunulan herşeyin nedensellikle ve mantıkla sarmalandığı dünyada kendi açılımlarını yapmasına mani olunur. Dünya ne kadar kapalı, hikayede boşluk ne kadar azsa, eser o kadar edebidir. Ama eserin kurgusal dünyasının gerçeklikle ilişkisi, eser naturalist bile olsa aslen zayıftır. Yani temelde klasik edebiyat eserlerinde kurgusal dünyanın romantikliğinden, realistliğinden bahsedilebilir; fakat ne kadar iyi kurgularsan kurgula, kurgulanmış bir dünyanın gerçeklikle ilişkisi zayıf olacaktır.

Bu açıdan bakıldığında Türk Sinemasında klasik hikayelemeye bir tepki olarak değerlendirilebilir İtiraf’taki biçim arayışı. Diğer taraftan klasik edebiyata tepkisini de klasik kalıpları kullanarak ortaya koymaktadır. Örneğin filmde zaman, tüm karmaşıklığına rağmen klasik bir biçimde akar. Yaşanmış ama izleyicinin hiçbir fikrinin olmadığı bir olayın etkilerini izlerken bile flashback gibi flash forward gibi teknikler kullanılmamakta, bunun yerine klasik kalıplar içerisinde birileri geçmişi anarken, dertleşirlerken hikaye hakkında fikir sahibi olunmaktadır. Yani zaman hem doğal akmakta, hem de hiç doğal akmamaktadır. Bu da quantum fiziğiyle uğraşan fizikçilerin popüler bilim kitaplarından alınmış bir cümle gibi oldu ama filmdeki zaman gerçekten böyle. Filmin son cümlesi de bu açıdan manidar :

“Hiçbirşeyin geçtiği yok, geçen sadece zaman.”

Peki Harun en yakın arkadaşının karısıyla ilişki yaşamayı kendisine yakıştırır da bunu en yakın arkadaşına itiraf etmekten neden çekinir ? Korktuğundan mı ? Korkacak bir şey yoktur. Pasifliğinden mi ? Harun pasif silik biri değildir, başarılı bir mühendistir. Çünkü işin içine toplumsal ilişkiler girdiğinde söz, eylemin önündedir. Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisine göre en alt düzeydeki temel ihtiyaçlar karşılanmadan, daha yukarıdaki sosyal ihtiyaçlar insanın gündemine gelmez. Örneğin evsiz barksız aç bir adam temel ihtiyaçlarını karşılayamazken umurunda bile olmayan sosyal itibar, hırsızlık yaparak temel ihtiyaçlarını karşıladığı anda gündeme gelir. Bu nedenle adam hırsızlık yaptığını toplumdan gizlemeye çalışır. Hırsıza hırsız demek hakaret gibi algılanmaya başlar. Ne gariptir ki, toplumun birey üzerindeki etkinliği arttıkça, birşeyleri itiraf etmek de o kadar zorlaşır. Film bu açıdan bakıldığında bireycidir de.

Afişine yazılmak üzere filmin cümlesini bana yazdırsalardı “Sap döner, keser döner, gün gelir, hesap döner.” yazardım. Şöyle ki, Nilgün Harun’dan yaşananları Taylan’a itiraf etmesini istedi. Harun yapamadı ve Taylan intihar etti. Harun Nilgün’den kendisini aldattığını itiraf etmesini istedi. Nilgün yapamadı ve Harun intihara teşebbüs etti. Yani aynı hikayenin içinde hem Harun hem de Nilgün insanı intihara yönelten itiraf olgusunun hem öznesi hem de nesnesi oldular. Ötekinin halini bizzat yaşayarak öğrendiler.
Demek ki neymiş ? İtiraf intihar ettirirmiş kardeşim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder