19 Eylül 2008 Cuma

Bir Haftasonu Hikayesi : Toygar ile Berkant Moda İskelesindeki içki eylemine karışırlar.

Toygar ile Berkant Cumartesi günü geldiğinde yapmak zorunda oldukları bir şey olmadığından öylece kalakaldılar. Öyle evde oturuyorlardı. Ama Toygar güneşleniyorum diyerek buna bir tür tatil süsü ve iş sosu veriyordu. Tam o sırada Berkant’ın kırmızı hattı çaldı. Bu hat sadece Işılsu’ya aitti. Bu hattıın şarjı bitemez, bu hattın numarası kimseye verilemez, dolayısıyla meşgul filan da çalamazdı. Berkant bir sigara paketi, iki cep telefonu, br cüzdan, bir çakmak, ve iki anahtarı neresine koysun, nasıl taşısın bir türlü bilemiyordu. Ama çaresiz bunların tümünü taşımaktaydı. Telefona bir çita gibi yetişti Berkant :

- Yavruuuuuuuum
- Ya yavruuuuuuuum
- Naber ?
- İyidir senden naber ?
- İyi sayılır ama bir eksiklik var
- Aaa niyeymiş o ?
- Valla bilmiyorum. Böyle çayım sigaram herşey tamam, İstanbul da güzel, ama bir eksiklik var.
- Ya sen nerdesin Berkant ?
- Evdeeee
- İşte eksiklik o yavrum. Öyle evde oturursan, tabii eksik kalırsın.
- Ya yavruuuuuuum ! Eksik sensin. Sen
- Haaaaaa sen onu diyorsunun.
- Yaaaaaaaa
- Sen bugün öğlen ne yedin yemekte Berkant?
- Öğlen mi ? O kadar oldu mu ya ?
- Üsküdar’da sabah oldu Berkant, uyaaaaaaaan
- Ya sabah mı öğlen mi bir karar ver yavruuuuuuum
- Ya yavruuuuuuuuuum. Bak ben bugün diyetisyene gittim. Öğünleri kaçırmamak çok önemliymiş.
- Bunu söylesin diye diyetisyene para mı verdin yavrum ?
- Hıh sen hep böyle yapıyorsun Berkant !
- Yavrum ben naptım şimdi yaaa
- Sadece bunu mu söyledi sence diyetisyen ?
- Ne bileyim anlatmıyorsun ki
- Berkant senle hiç konuşulmuyor.
- Ya hem anlatmıyorsun hem de benle konuşulmuyor nasıl iş bu ben anlamıyorum.
- Neyse yavrum konuşmayalım bunları
- Ya yine aynısı. Soktun lafı, sonra konuşmayalım yavrum. Peki konuşmayalım.
- Sen ters tarafından mı kalktın Berkant ?
- Yoooo
- Tamam iyi o zaman. Şimdi benim kapatmam lazım. Müşteriler geldi.
- Hoşçakal yavrum
- Hoşçakal

Toygar “hoş çakal” derken kendi kendine, Berkant çita gibi yetiştiği telefondan süt dökmüş kedi gibi döndü.

- Ya hacı benle konuşulmuyor mu gerçekten ?
- Uffff ! Bu soruları yazılı cevaplayacağım. Sonra onları büyük kartonlara yazacağım. Uçlarına çıta bağlayacağım. Böyle 8 – 10 tane pankartım olacak kanapemin yanında. Sen sordukça uygun pankart havaya kalkacak.
- He he. Çok yalnızım ben atam, çok yalnızım.
- Ben de nedense kendimi Kraliçe’nin sihirli aynası gibi hissediyorum. Hergün, hergün “söyle bana sihirli ayna var mı benden güzeli”. Kraliçem daha dün sordun, söyledim. Dün ile bugün arasında ne kadar çok şey değişebilir ki. Kaldı ki kraliçem üzgünüm ama zaman aleyhinize işliyor. Her geçen gün çıtırlar daha bir çıtırlaşırken siz kartlaşıyorsunuz.
- Lan yeter lan. Bir soru sorduk, sorudan başka herşey hakkında konuştun yaaa.

Berkant eğer süt dökmüş kedi pozisyonunu terkedip çitaya dönüş sürecindeyse, üstüne gitmemeli, sakin sakin evrimini tamamlamasına izin verilmeliydi. Toygar, Berkant’a dolaptaki soğuk sudan içmesi ve derin derin nefes alması gerektiğini anlatıyordu. Bir süre sonra Berkant tekrar ormanların en hızlı avcısı çitaya evrimini tamamlamıştı. Dar geliyordu odalar, evler. Ne olacaksa olsun, bir an önce kaostan düzene geçilsin, roller belli olsun, herkes üstüne düşeni yapsın, şölen başlasın istiyordu. Bu arada sorsanız, düzenden değil kaostan yana olduğunu falan da söyleyebilirdi rahatlıkla.

Toygar desen, o da ayrı bir alemdi. Yemek yemeye bile erindiğinden bir deri bir kemik kalmış, herşeyi yapmak isteyip, herşeyden şikayet eden; sırf 6 ay kış uykusuna yatıyorlar diye cüssesine bakmadan ayılara imrenen; köy de, kasaba da olamadığından kentsel dönüşüm projesine maruz kalmış; Işılsu’ya göre “huysuz ihtiyar”, Berkant’a göre “rasyonel manda”, kendisine göreyse, “teori desen zehir gibi, pratik dersen sallanmakta” bir kemik torbası. Ha bu arada bu Toygar kendini bir tür Cyrano de Bergerac zannettiğinden kendisiyle acımasızca dalga geçer durur. O zaman “estağfurullah”lar, “hiç olur mu Toygar”lar ve “sen aslında …” ile başlayan övgü dolu sözler duyabilmektedir çünkü.

Eylemci Berkant ile planlamacı Toygar, ya da yapan Berkant ile düşünen Toygar, ya da akarsu Berkant ile durgun su Toygar, ya da esnaf Berkant ile memur Toygar, ya da devrimci Berkant ile statükocu Toygar, ya da…

- Toygar hadi dışarı gidelim.
- Ne yapacağız dışarıda ?
- Ne bileyim abi, böyle bir hareket olsun, kalabalık olsun.
- Nereye gideceğiz abi peki ?
- Ya bilmiyorum, çıkalım bir yerlere işte.

Planlamacı Toygar, veri yetersizliğinden planını yapamadı, Eylemci Berkant da adam eksikliğinden eylemiini yapamadı. Oysa basit bir al gülüm ver gülüm meselesiydi. Berkant ne istediğiyle ilgili Toygar’a veriler verecek, Toygar da o verilere karşılık ona enerji verecekti. İşbirliğinden herkes karlı çıkacaktı. Toygar bu tip durumlarda hep yaptığı gibi ne iyi hadi çıkalım o zaman diyordu ne de ya ne yapmak istiyorsun doğru dürüst anlat da çıkalım diyordu.

Bir süre sonra Berkant “hadi oğlum yaaa gitmiyor muyuz ?” dediğinde Toygar artık meseleyi öylece ortada bırakamayacağını anladı : “Hadi Kadıköy’e gidelim, hem kalabalık hem de Moda gibi sakin bir yer yakında.”

Berkant ile Toygar evden dışarı çıktılar nihayet ve sarı dolmuşa binerek Kadıköy’e geldiler. Berkant bir sigara yakmadan hemen önce “Burada sigara içebilirim di mi, Ramazandan mütevellit başımıza bir iş gelmez yani eiy ?” diye Toygar’a sordu. Toygar’ın Kadıköy’de bir şey olmayacağına dair yaptığı açıklamasının hemen ardından keyifle sigarasını tüttürmeye başlamıştı Berkant. Çarşının içinden geçerek, Moda tarafına yürürlerken Berkant’ın aklına bir şey gelseydi, onu yapacaklardı. Ancak Berkant’ın aklına bir şey gelmediği için Moda Parkına kadar gittiler.

Moda İskelesinin önünde bir grup insan eylem yapıyordu. Ne olmuş niye olmuş derlerken Toygar ile Berkant Moda İskelesine doğru gayri ihtiyari ilerlemeye başlamışlardı çoktan. Kalabalığa yaklaştıklarında, bir göstericinin “Şairler, sanatçılar ve aydınlar semti Moda’nın güzelim iskelesinde içki satışının kaldırılmasını şiddetle kınıyoruz. Mesele sadece içki satışının yasaklanması değil, sosyal hayata müdahaledir. Moda’ya Modalılar olarak sahip çıkacağız. Moda’yı yobazlaştırmayacağız. Yasaklara karşı direneceğiz…” diye başlayan sözlerini duydular. Belli ki devam edecekti bu bas ses ama polis hemen yaka paça gözaltına aldı adamı. Berkant hareketi görünce, kendine geldi.

- Toygar oğlum noluyor yaa ?
- Lan bir şey olduğu yok.
- Nasıl yok ya ? Moda’da içki içmek yasak mı ?
- Yok oğlum yaa.
- Eee niye eylem yapıyor bu adamlar ?
- Moda iskelesinde içkili bir restoran varmış eskiden. İskele Büyükşehir Belediye’sinin kontrolünde. Onlar da adamın sözleşmesini yenilememişler. Moda’nın işletmesini de Beltur’a yani belediyenin turizm şirketine vermişler. Malta Köşkü’nü vapurların büfelerini falan da işleten şirket işte.
- Ha belediye iskeleyi restoran olarak kendisi işletmek istemiş yani.
- Evet. Ama Beltur işlettiği mekanlarda içki satmaz.
- Anladım. İskeledeki restoranda içki satılmamaya başlamış yani. E iyi de şuradaki kayalıklarda içemiyorlar mı bira falan ?
- İçebiliyorlar.
- E niye kimse yok peki ?
- Bilmem. Ramazan etkisi olabilir, daha saat erkendir ondan olabilir ya da Moda karışmış diye haberler çıkıyordu. Ondan da olabilir.
- Yani ben şimdi gitsem bira alsam gelsem bu kayalıklarda içki içebilirim.
- Evet ama ben şu anda tavsiye etmem.
- E o zaman nesi yasak ki bunun ? Yobazlıkla ne ilgisi var ?
- Ne biliyim git onlara sor.
- Aman yok kalsın da gel gıcıklığına iskeledeki restoranda oturalım.
- Ya oğlum karışıkmış orası işte, başka yere gideriz.
- Yok abi yook. Alayına isyan, inadına aduuuket.
- Relax Barudi relax.
- Ya gel bir şey olmaz. Şuraya otururuz işte mis gibi.
- İyi lan iyi.

Kalabalığın yanından yavaşça geçip restorana girdiler. Daha iftara iki saat vardı ama restoranda iftar hazırlıkların başlamıştı. Deniz kenarındaki masalar tümüyle boş ama rezerveydi. Bu masalarda hurma zeytin peynirden oluşan, üzerlerine kir, pas gelmesin diye streç naylon geçirilmiş iftariyelik tabakları vardı. Berkant iftara iki saat varken en güzel masalara müşterilerini oturtmayan restoranın yeni işletmesine de gıcık oldu.

- Lan bunlar nasıl olsa birileri iftara gelir diye rezerve edilmemiş masalara rezerve diyor olabilirler mi ?
- Sanmam da belki senin gibi bir manyak deniz kenarındaki 10 masayı gelmeyeceği halde rezerve ettirmiş olabilir.
- Offf süper fikirmiş yaaa ! Burada böyle eylem yapacağıma buradaki adamları örgütleyip sahte rezervasyonlarla burayı Para kazanmaz hale getiririm ya.
- 1 hafta falan etkili olur bu eylemin. Sonrasında bu işi çözerler.
- Nasıl çözecekler abi, her seferinde farklı biri rezervasyon yaptıracak ?
- İsim ve telefon da bırakacak mı ?
- Sahte isim ve yanlış numara verir.
- İşte o zaman rezervasyonu yaptırdıktan 5 dakika sonra ararlar adamı, anlarlar rezervasyonun sahte olduğunu.
- Peki sahte isim, gerçek telefon numarası verirler.
- O zaman da ben restoran işletmecisi olsam, bu telefonla restoranım taciz ediliyor diye savcılığa suç duyurusunda bulunurum.
- Bulunsun. Sonuçta bir şey çıkmaz ki. Rezrevasyon yaptırıp gitmemek suç değildir ki.
- Olsun, polis, savcı filan uğraşır durur sahte rezervasyon yapan adam.
- Şimdi uğraşmıyor mu ?
- Valla pek uğraşmıyor. Sadece bir kişiyi göz altına aldılar.
- Abi o zaman bir hafta rezervasyon eylemi yapsınlar, bir hafta bu eylemi yapsınlar.
- Bak o olabilir. Hatta eylemleri çeşitlendirebilirsen dönüşümlü yaptığın da anlaşılmaz.
Neyse ki tam o sırada Işılsu kırmızı hattan aradı da, kendini anarşik sanan Berkant ile kendini dedektif sanan Toygar’ın muhabbeti sona erdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder