8 Kasım 2008 Cumartesi

Aşçının Issız Ada'sı, Ada'nın Issız Adam'ı

Bir şef aşçı... Aşçısı olduğu restoranın sahibi... Yemeyeceği yemekleri yapıp sadece tadan bir aşçı... Her aşçı biraz gurmedir. Mutfağından çıkan yemekleri tadar ama yemez ve onun için ilk tatlar çok önemlidir.

Bir kadın, Ada, kendi kendine yeten müstakil bir ada. Adaya gelenlere tepkisel yaklaşan bir kadın, hiçbir adamın kolay kolay sahip olamayacağı ada. Biraz yabani, biraz huysuz, biraz ıssız. Tipik bir ada işte. Sahibini arayan, sahiplenilmek isteyen, ama olmazsa da olmaz diyip müstakil varlığını devam ettiren.

Aşçı adaya çıkmak ve adadaki eşsiz sebzelerden baharatlardan toplamak ister. Ada tüm hırçınlığıyla buna karşı durur. Fakat aşçı yeni bir tat için ısrarlıdır. Ada‘nın ölçüsüz hırçınlığını sorgulamasından istifade edip sızar adaya. Ada’yı fetheder. Tam bu andan itibaren aşçının “Issız Adam” dediği ada Aşçının adası olmuştur. Ama aynı anda da Aşçı ada için “Issız Adam” olmuştur.
Çünkü adanın ilk tadını almıştır aşçı. Aşçı sürekli aynı yemeği yemek istese aşçı olmaz, gurme olmaz. Gider sevdiği yemeği yapmayı öğrenir, malzemelerini bulur, dahasını kurcalamaz. Lazım oldukça, yeri geldikçe, özledikçe adanın baharatlarını kullanmak ister hepsi o.

Oysa Ada, aşçının hep aynı baharatları kullanmasını, hep aynı yemeği yapmasını ister. Aşçı ile adayı birbirine ıssızlaştran derin çelişki budur. Aşçı adadan ayrılır, karaya döner. Ada ıssızlaşır tekrar. Aşçı zaten tüm dünyaya ıssızdır. Annesine bile...

Aşçının kendini ıssızlaştırmadığı tek insan restooranın şef garsonudur. O da o “İngiliz” tarafıyla zaten aşçı için risk içermez. Garson ile aşçı ayrı işler yapmakta ve birbirlerinin işine yaramaktadırlar. “Issız” aşçının “İngiliz” garsonu, aralarında kibar, kocaman ve işlevsel bir mesafe.

Aşçı adadan ayrıldığında ona sürpriz doğum günü partisi yapar restorandakiler. Aşçı dükkana girip kimseyi göremediğinde ödü kopar. Hemen inanmıştır herkesin onu ıssızlığına terkettiğine. Bununla nasıl halleşeceğini bilemez, korkar. Aşçı zaten ilişkide olduğu herkese para vermektedir. Restorandakilere, evdeki temizlikçisine, seviştiği fahişelere... Devamlı müşterisidir fahişelerin. Aşçı olmak ölçülü olmaktır. Tuzun, biberin, şekerin ölçüsünü bilmektir. Her sebzenin farklı ısıda piştiğini bilmektir. Ne zaman neyi koyacağını bilmektir. Özel hayatını da işi gibi yaşar aşçı. Mutfağın imparatoru, yatak odasının da imparatoru olmak ister. İhtiyaç duyduğu zaman ihtiyaç duyduğu malzemeyi bedelini ödeyerek satın almak ister. Aşçının arzuları yoktur, ihtiyaçları ve gereklilikleri vardır, geçici hevesleri vardır..

Aşçı doymak için değil, tatmak için yaşar. Bu nedenle hep açtır ve annesine dediği gibi, bu aslında çok zordur. Annesine neyin zor olduğunu anlatmaz, anlatamaz.

Ada’yı da, annesini de özler ama özlemini bastıramaz. Çünkü özlemdir aşçının yaşama sebebi. Aşçıya doya doya yemeyecektin madem, bu yemeği neden yaptın sorusunu sormak anlamsızdır.

Bu soruya aşçı cevap veremez. İyi aşçılar hep erkektir ve güzel adalar da hep kadın.

2 yorum:

  1. Peki nereden biliyoruz Ada’nın Alper’den hep aynı yemeği yapmasını/yemesini istediğini? yoksa Ada’nın tek suçu aynı baharatları kullanarak başka tatlar yakalanabileceğine inanmak, bunu Alper’e inandırmaya çalışmak mı?

    Hem Alper, Ada’yı fethetmeye çalışırken hiç mi aklından geçmedi sığınmak, saklanmak, ıssızlığından, yalnızlığından kaçmak? Tek derdi birkaç yeni tat mıydı sadece?

    Alper’in sürpriz doğum gününde hissettiklerini, Ada’da sürpriz Pazar kahvaltısında hissetmemiş miydi sanki? Alper o gün elinde fesleğen saksılı tepsiyle geleceğine bırakıp gitse, yeni tatlar bulmaya çalıştığına inanırdım belki ama mutfağındaki iki rafın yeri öğrenildi diye hayatı elden gidiyormuş gibi hissedince vurdu Alper “ben ayrılmak istiyorum" yumruğunu.
    Ada’nın en savunmasız anında. Otogardan eve dönene kadar vedalaştı onunla, sarıldı, elini, dudağını öptü en sevdiği hallerini izledi. Ve vurdu. İşte bu yüzden korkağın teki Alper.

    İhtiyaçları yerine arzularının olduğunu, geçici heveslerinin yerine ömürlük hayallerinin olduğunu fark etmesine, bunları istemesine rağmen hayatına sokacak kadar güçlü olamadığı için korkağın teki Alper…
    İşte bu yüzden bu sorulara cevap veremez. Bir masalı, muhteşem bir aşkı, hayatının şansını terk edip gider…

    YanıtlaSil
  2. Tabii ki bilmiyoruz. Ama aşçı klişe adamı zaten. Bekar baba duyarlılığını kullanmasından, ayrılırken Ada'nın daha önce söylediği cümleyi kelimesi kelimesine tekrarlamasından belli değil mi? Klişe adam, klişe adalar görür.

    Aşçının korkak olmadığını söylemiyorum ben. Aşçı tabii ki korkaktır. Korkak olmasa denerdi. Sonuna kadar giderdi ve olmuyorsa ondan sonra vazgeçerdi.

    Aşçı muhtemelen ergenlik çağında annesinden kopuşunu anlamlandıramamıştır. Annemden bile kopuyorsam ben herkesden koparım duygusunu aşamamıştır.

    Aşçı elbette bağlanmaktan korkar. O yüzden yaptığı yemeklere bile bağlanmaz. Sadece tadar, hep açtır, bu da çok zordur.

    Ada, zaten aşçının bakışlarından anlamıştır tüm yaşanacakları. Aşçı derin bakmaktadır ve o yüzden kimseye uzun uzun bakamamaktadır. Ada o yüzden fesleğen saksılı kahvaltıyı görene kadar korkmuştur. Ada zaten bu sonu bilmekte ve beklemektedir. O nedenle şaşırmadım der.

    Aşçı zırh gibi kabuğuyla koruduğu bir derin Alper'e sahiptir. Ona kimseyi yaklaştırmaz, onu kimseye göstermez. Derin Alper'i bilebilecek tek kişi annesidir, ondan da köşe bucak kaçar.

    Aşçının gurmeliği de zaten bağlanma korkusundandır. Aşçı bağlanmamak için sadece tadar. Aşçıyı hayatta tutan tek şey açlığıdır çünkü. Aşçı yaşama sebebini yani açlığını kaybetmekten korktuğu için "ayrılmak istiyorum" yumruğunu vurur.

    Aşçı gerçek anlamda sadece Ada ile sevişmiştir. Hatta gerçekten sevişmeyi Ada öğretmiştir aşçıya. Doymayı öğretmiştir. Aşçı doymaktan korkar.

    Aşçınınki "papaz hergün pilav yemez" türünden bir ayrılış değildir. En azından benim söylediğim bu değildir. Aşçı, ne kadar zor olsa da aç gezmek zorundadır.

    Aşçı aslan burcu da değildir bana kalırsa, kendisine yengeç çok daha fazla yakışır. Aslan olsa doymaya çalışır. Aşçı ise doymaktan korkar.

    Son olarak ben de sorayım. Pekş nereden biliyoruz aşçı korkmasa bunun "bir masal", "muhteşem bir aşk" ile sonuçlanacağını.

    YanıtlaSil