29 Haziran 2009 Pazartesi

Tehlikeli Oyunlar'ı Tiyatroya Taşıyan Seyyar Sahne'nin Değerli Oyuncusu Erdem Şenocak'a

Erdem Bey,

Selim Işık nickiyle Günlerin Selinde Akıp Giden Bir Işık Selinin Peşindeki Özben adlı blogu yazan biriyim. Oğuz Atay 2000 yılından beri büyük bir tutkuyla sevdiğim bir yazar. Tehlikeli Oyunlar’ı sizin oyunu izlemeden 10 gün önce ikinci kez okumuştum. Tehlikeli Oyunlar’a kafa yorup alt metinleri anlamaya çalıştığım bir dönemde tesadüfen sizin romanı tehlikeli bir biçimde oyunlaştırdığınızı gördüm. Tarih 25.06.2009’du. Ertesi güne hemen kitabı okumamış bir arkadaşımla bilet aldım ve ne yapmışlar acaba diye merakla geldim. Genelde tek kişilik oyunlarda mırıl mırıl konuşmalar çok olur ve arkalardaysanız duymazsanız bazı konuşmaları. O nedenle önlerden izlemek istedim. Tesadüfen yanınıza oturmuşum. Bana döndünüz ve burası güzel bir yer ama açısı biraz ters oyun açısından dediniz. Ben de size dedim ki, açı falan çok önemli değil, söyleneleri duyayım yeter dedim. Siz de tamam o zaman dediniz, ama iki dakika sonra bizi oradan kaldırdılar. Sonra baktım sahneye siz çıktınız.

Gülmeye başladım kendi kendime. Adamlar sekiz ay romana görsellik katalım diye kafa patlatmışlar, ben açı filan önemli değil, söylenenleri duyayım yeter diyorum ki, o sırada iki tane salıncak, bir tane adamla ne açısı abi diyordum içimden.

Oyun başladı. Hikmet’in gördüğü kabus ile, tam tahmin ettiğim gibiydi. Ben asıl Nurhayat Hanım’ı Hüsamettin Albay’ımı tüm o kalabalığı nasıl canlandıracağınızı merak ediyordum. Kimi zaman parmaklarınızla, kimi zaman ayak parmaklarınızla tüm o kalabalığı gayet güzel canlandırdınız. İlk bölüm sona ererken en çok takdir ettiğim şey, yaklaşık 150 sayfalık bir bölümü neredeyse hiç eksiksiz anlatmanızdı. Merak ettim bu kadar hızlı konuşulan bir oyunu romanı bilmeyen bir izleyici takip edebilir mi? Romanı okumayan arkadaşıma sordum, gayet güzel takip edebildiğini söyledi. Oysa ben bile çok zorlanmıştım. Sizin haliniz ise inanmakta güçlük çektiğim bir enerjinin dışavurumunun ardından biraz perişandı. Hikmet ile birlikte siz de tükeniyordunuz sahnede. Nasıl devam edecektiniz ikinci perdeye merak ediyordum.

Çıktınız ve Austerlitz savaşıyla başladınız, enerjiniz düşmemişti. Şarj mı ediyorlardı acaba sizi. Fransız ihtilali, ardından Hikmet’in Sevgi’nin evine gidişi. Çok yorgundunuz artık Hikmet gibi, albayım diyordunuz ben artık daha fazla devam edemeyeceğim oyunlara. Son yemekten sonra da sahnede Hikmet gibi tükendiniz.

Elbette oyunda eleştirilecek çok şey vardı. Romandan pek çok önemli metni oyun dışında tutmuştunuz ikinci bölümde. Alt metinlere çok az girebildiniz. Hikmet’in adı neden Hikmet’ti (wisdom) Bilge neden Bilge’ydi (sage), Sevgi’nin (love) fonksiyonu ne idi? Sonundaki İsa göndermeleri nereden çıkmıştı. Buna benzer alt metinler eksik kaldı ama bence yine de mükemmele yakın bir iş çıkarmıştınız.

Oyundan çıktıntan sonra arkamda bir kız ile bir oğlan oyun hakkında konuşuyordu. Oğlan ben çok birşey anlamadım bu oyundan dedi, kız ise anlamayacak ne var, sonunda esas oğlan ölüyor diye cevapladı. O kadarını ben de anladım dedi oğlan.

Sizi tebrik ediyorum, bu delice işe giriştiğiniz için. Dediğim gibi oyunda eleştirilecek çok fazla şey bulunabilir ama sizden daha iyisini yapacak başka bir deli bulunmaz diye düşünüyorum. Ezberlediğiniz tiyatro tekstinin en az 200 kitap sayfası olduğunu tahmin ediyorum ki sadece ezber kısmı bile delice. Salıncakları kullanışınız, el ve ayak parmaklarınızı kullanışınız, sesinizi kullanışınız, türkü söyleyişiniz gerçekten çok çok başarılıydı.

Saygılarımla,

Selim Işık

2 yorum:

  1. Bir arkadaşım iki gün evvel galiba hayatında seyrettiği en iyi oyunun bu olduğunu söyledi. Şimdi iyice merak ettim.

    Selim dostum, T. Oyunlar yazılarını merakla okuyorum. Aptal koşuşturmadan zaman bulursam yazmak istiyorum notların üzerine.

    Muhabbetle.
    Mehmet Hayri Zan

    YanıtlaSil
  2. Mehmet Hayri Bey Kardeşim,

    Seyrettiğim en iyi oyun henüz yazılmamış olandır gibi ilk bakışta pırıltılı fakat biraz düşününce son derece sikko bir yorum yapmak istemezdim. Buna beni sen zorladın. Sonuç olarak izlediğim en iyi tiyatro oyunu sanırım hala Yangın Duası, ancak bu da oldukça iyiydi.

    Tehlikeli Oyunlar yazılarım üzerine yazmanı ise gerçekten çok isterim. Konu üzerinde daha da düşünmek benim çok hoşuma gider. Oğuz Atay'ın neden İsa'ya bu kadar çok referans verdiğini hala tam anlamış değilim. Zira hristiyanlığı bilmiyorum. Sen muhtemelen benden iyi biliyorsundur.

    Neyse işte yazarsan çok sevinirim.

    Hoşçakal

    YanıtlaSil