14 Haziran 2009 Pazar

Hikmet’in Sevgi ile Bilge Arasındaki Trajik Seçimi 1. Bölüm

Tehlikeli Oyunlar’ı ilk okumam Oğuz Atay’ın günlüğünü okumamdan önceye denk gelmişti. Okuyordum, parlak sözlerin etkisi altındaydım ama kelimeler bazı anlamlara gelmiyordu bir taraftan da albayım diyordum kendime. Sonra Günlük’te Oğuz Atay’ın Hikmet, Sevgi ve Bilge karakterleri üzerinde bir metafor kurguladığını öğrendim. Hiç bu yönüyle anlamamıştım ben Tehlikeli Oyunlar’ı. Biraz da bu yüzden tekrar okuyorum bu kitabı. Üç bölümlük kitabın 1. bölümünü biraz da bu metaforlar üzerinden anlamaya çalışarak okudum. Sonra düşündüklerimi toparlamak için de bu yazıyı yazmaya karar verdim. Amacım kitabıın ikinci bölümü için de buna benzer bir yazı yazıp, bittiğinde tüm yazdıklarımı toparlamak. Oğuz Atay’a özel ilginiz yoksa bu yazılar fazlasıyla sıkıcı gelecektir şimdiden uyarıyorum.

Önce hikmetin tanımını yaparak başlamalı işe. Hikmet, TDK’ya göre bilgelik anlamına geliyor. Wikipedia’nın konu hakkındaki açıklaması daha kapsamlı: “bilgi edinme, idrak, görgü, sağduyu ve sezgisel anlayış ile birlikte bu hususiyetleri özümseyebilme ve uygulayabilme kapasitesi. Bilginin, sağgörülü ve muhakemeli mantık ile tatbiki.” Özetle öğrenme ve öğrendiğini kullanabilme kapasitesi diye basitleştirebiliriz bence Hikmet’i.

Kronolojik olarak bakarsak, Hikmet önceleri hayattaki rolünü yalnız başına artırmaya çalışıp başarılı olamamış, ancak küçük rollerle yetinmek zorunda kalmıştı. Hikmet bu küçük rollerle varoluşunu yeterince hissedemiyordu. Sonunda büyük bir adım atarak Sevgi ile evlenmeye karar verdi. Hayatını Sevgi’ye uygun olarak düzenledi, geleneksel bir hayat tarzı ile varoluşunu daha yoğun hissedeceğiine inandı. Çünkü bulunduğu coğrafyada baştacı edilmiş Yunus Emre gibi, Mevlana gibi hikmet sahibi kişiler hep sevgi ile varolmuşlardı. Tüm bir varoluşu yaradana duydukları aşkla anlamlandıran bu kişiler için matematikmiş, fizikmiş, teknikmiş hep varoluşun küçük detayları olarak kalmıştı. Bu kişilerin merakları fani dünyayı anlamaktan çok yaradanı kavramaya yönelmişti. “Yaradılanı severiz yaradandan ötürü” düsturu ile en açık şekilde ifade bulan bu anlayış bilgiden çok sevgiyi önemsiyordu hiç kuşkusuz.

Hiç bilmedikleri bir ormanda karşılarına çıkan iki patikadan az ayak izi olanı seçen insanların aksine Hikmet önce varoluşunu bildik, geleneksel bir biçimde kavramak için Sevgi’ye yöneldi. İlk başlarda fena da gitmedi yaşamı. “Üç yanı denizlerle çevrili” (1), “en çok köylü yetişen” (2) “ülkemizin tozlu yollarından kurtulmuştu” (3) Hikmet Sevgi ile. “Acele iki kişilik bir ülke kurmuştu.” (4) “İlk aylarda kolalı gömlekler, ince elbiseler, her akşam yıkanma, her sabah tıraş olma, soyunurken elbiselerini katlama gibi bir çok sorunu bir arada çözmeyi başardığı söylenebilirdi. Bunu gerçekleştirmek için Hikmet bazı alışkanlıklarından vazgeçmişti. Ülkemizin sorunları ve bununla ilgili kitaplar kaldırıldı. Zaten kitap okuyacak gücü kalmamıştı. (Oysa bu eve bütün çeyizini teşkil eden üç yüz on dört kitapla gelmişti).” (5) “Kitaplar içinde hafif bir bulantı yapıyordu” (6) artık Hikmet’in. “İşinde fazla yorulmadığı halde eve dönünce biraz okursa hangi saatte olursa olsun bulunduğu yerde uyuyup kalıyordu. Karısı Sevgi de evlenmeden önce kitaplar ve ülkemizin sorunları yüzünden fazla yorulmamış olduğu halde, kısa bir süre sonra bu uyku oturumlarına katıldı. Hikmet’in kitapları gibi Sevgi’nin bulaşıkları da mutfakta, masaların üstünde, sehpalarda yatağın yanında birikmeye başladı. Sonra elbiseler, çoraplar ve ayakkabılar da ev yüzeyindeki bu birikime katıldı.” (7) “Zamanla Hikmet’in gündüz uykuları kaçmaya başladı. Bir gün gene bir sevişme sonrası uykusunun orta yerinde ter içinde uyandı; karısının üstünden, onu uynadırmadan atladı ve evliliğinin ilk aylarından kalan bir alışkanlıkla ve uykulu adımlarla yıkanmaya gitti. Dönüşte oturma ve yatak odalarının çeşitli yerlerinden, kitapların ve mutfak eşyasının üstünden çamaşırlarıyla elbiselerini toplandı ve giyindi. Bir süre, uyuyan karısını seyretti. Başka bir süre, eşya denizine takıldı gözleri. Bunaldı. Bunalmasaydı; bu dağınıklığı, her zaman olduğu gibi sevgi dolu gözlerle seyretmeyi bilebilseydi herşey başka türlü olurdu.” (8) “Karısının öteki teki nerede olduğu bilinmeyen naylon çorabını eline almış, yatağın yanındaki kırık sandalyeye oturmuş düşünüyorken ortalığı toplamaya, bulaşıkları yıkamaya başladı. Acımayla sevgiyi işte böyle bir ortamın içinde karıştırdı birbirine.” (9) Hikmet Sevgi ile bir dönüşüm geçirmek, bilgeliğe erişmek için evlenmişken, evlendiklerinde Sevgi Hikmet’e doğru bir dönüşüm geçirmişti. İki yarımdan bir tam olamamışlardı. Ortaya çıkan yarım yamalak bir Hikmet ve özünü kaybetmiş bir Sevgi idi. “Hikmet herşeyi bir düzene koymak için evlenmiş ve bu yüzden de ayrılmıştı.” (10)

Eski Sevgi gibi değildi Sevgi. Çünkü hayat da eski hayat gibi değildi. Hüsamettin Albay’lar emekli olmuş, evlerinde tarih kitapları okuyorlardı. “Bu yaştan sonra, ahşap bir evde cemiyete ters düşen bir meşagaleleri vardı. Buna tarih diyorlardı ama başka cereyanlara kapılıp gidiyorlardı.” (11) Hüsamettin Albay “yaşının icabı salim düşünmeye çalışıyordu: O mu çok şaşırmıştı yoksa herkes birden garip bir cinnete doğru mu gidiyordu.” (12) Hikmet’e göre; “ülkemizdeki herkes aklını oynatmıştı; memleketin İsviçre’ye tedavi için gönderilmesi icap ediyordu. Ancak oradaki doktorlar anlar diye tutturuyordu.” (13) Hikmet İsviçre’deki doktorlara mecburen çok güveniyordu artık. Çünkü Sevgi ile olmamıştı, geleneksel ile olmamıştı. İşte o zaman Bilge’yi düşünmeye başladı Hikmet. Hikmet’in Bilge ile tanışmasının Sevgi ile evli olduğu bir döneme denk gelmesi kaderin acı bir cilvesiydi.

Bilge Sevgi’den çok farklı bir hayat sunuyordu Hikmet’e. Gelenekselin yerine moderni, gönlün yerine aklı, inancın yerine entelektüaliteyi ve en nihayetinde sevginin yerine bilgiyi önemsiyordu Bilge. Sevgi’nin gözüne girmek için bulaşık yıkayan Hikmet, Bilge’nin gözüne girmek için ondan İngilizce öğreniyordu. Hikmet tüm bu iki farklı varoluş biçimi arasında bocalamaya başladı. Sevgi gönlüne hitap ederken, Hikmet aklına önem veriyordu. Akıl en değerli hazinesiydi Hikmet’in. iştahlı bir vampirdi beyni ve kanlı etlerin kokusunu almıştı artık. Vampiri doyurmak için düşünmek gerekiyordu. Düşündükçe Sevgi’nin daha doğrusu Sevgi’li hayatın kusurları çıkıyordu Hikmet’in karşısına. Bilge biraz da bilnmediğinden cazip geliyordu Hikmet’in beynine. Onun da kanını emmek istiyordu. Neden emmesindi ki... Bu soruya mantıklı bir cevap bulamıyordu Hikmet. Bu düşünceler içinde Sevgi’li hayatta kendini kapana kısılmış hissediyordu Hikmet, varoluşunu anlamsız buluyordu. Hikmet “bir zamanlar Sevgi’yi sevmişti ve sevgiyi onun suretinde yaratmıştı. Kalbinin birini sevmeye ihtiyacı vardı. Ama Sevgi bunu anlamadı ve Hikmet’e eziyet etti ve eziyet ettiğini bilmedi. Ve Hikmet Sevgi’nin bigisizliğinin artmasına izin verdi, fakat hiçbirşeyi unutmadı. Hepsini aklına yazdı. Ve Sevgi’ye izin verdi ki bilmeden yaptığı eziyet artsın. Ve sonunda artık dayanamıyorum diyebilmek için Hikmet kendisi de bilmeden bu oyunu oynadı ve bulaşıkları yıkadı. Ve bütün sözlerini Sevgi’nin yarıda kesmesine izin verdi. Bu konuda kimseye yetki vermemiş Hikmet istese elinin tersiyle yıkabilirdi Sevgi’yi. Kendi sonunu hazırlasın diye Sevgi’yi serbest bıraktı. Ve Sevgi’nin bütün yaptıklarını bir bir aklında tuttu Hikmet. Ve sonra Sevgi bütün hayallerini yıktı Hikmet’in. Yönetimi eline aldı. Ve sonra birlikte sokakta yürürlerken Sevgi istediği yerden karşı kaldırıma geçmeye cesaret etti. Önce kelime vardı, Sevgi önce vitrin vardı dedi, Hikmet konuşurken vitrini seyretme cüretini gösterdi. Hangi renklerin güzel olduğunu, hangi şarkılara duygulandığını, güzel kadının tanımını, tabloları duvara nasıl asmak gerektiğini, hangi yazarların büyük olduğunu, hangi renklerin yanyana gelebileceğini, ikinci sınıf bestecilerin kimler olduğunu, misafire pijama ile çıkılıp çıkılamayacağını, ne biçim bir evde yaşayacaklarını, duvarları nasıl boyayacaklarını, hangi gömlekle hangi kravatı takacağını, hangi devlet düzeninde yaşanabileceğini, hangi devlet düzeninin insan ruhunu öldürdüğünü, insan insanın kurdu muduru, aşkın ölümsüz olup olmadığını, dünyanın en büyük oyun yazarının kim olduğunu, Hikmet’in yatağın neresinde yatacağını, Sevgi’nin yatağın neresinde yatacağını hep önce Hikmet’e söyletti Sevgi ve sonra Hikmet’in, yargılarına katılmadı. Önce Sevgi söyleseydi, Hikmet ona katılsaydı.” “Günler geçerdi ve Hikmet ile Sevgi aynı yatağın ayrı köşelerinde ayrı şeyler düşünürlerdi.” (14) Hikmet o zaman Sevgi’nin de Bilge ile zaman geçirmesini istedi. Bir tür senteze kalkıştı. Sevgi’ye göre “Bilge onu napsındı.” (15) Hikmet, Bilge ve Sevgi birlikte denize gitti. “Sevgi güneşte biraz oturacağını söyledi, denize girecek kadar ısınmamıştı. Zaten hep üşürdü. Güneş Hikmet’i yoruyordu, Bilge ile denize girdiler. Bilge Hikmet’ten hızlı yüzüyordu. Sevgi kumsalda küçüldü, küçüldü, Hikmet ile Bilge’yi izliyordu. Sonra büsbütün kayboldu. Hikmet Bilge’ye dokunmak istiyordu ama yetişemiyordu.” (16) Sentez fiyaskoyla sonuçlanmıştı. Kimse halinden memnun değildi.

Bilge yüzünden Sevgi’den, Sevgi yüzünden Bilge’den olmuştu Hikmet. Yokluk içini kemiriyordu. Sevgi’nin yokluğunda, Bilge’nin yokluğunda varoluşunun ne amacı vardı ki. Sevgi’den boşanıp gecekondu senatoryumuna dinlenmeye gelmişti. Gecekonduda komşusu dul kadınla, ilkokula giden Salim ile, Hüsamettin Albay ile oyunlar oynuyordu. Arada bir Kirkor’un meyhanesine gidiyordu. Oradakilerle oyunlar oynuyordu. Beynini avutmaya yetmeyen tehlikeli oyunlar. Ama Hikmet bu değildi. Böyle Hikmet olmaz olsundu.

Hikmet gecekondudaki varoluşunu tehlikeli oyunlar oynayarak sürdürmeye çalışırken, Sevgi ile olmadı, Bilge ile neden olmasın muhasebesine çıkıyordu tüm oyunlar. Sonunda Hikmet Bilge ile de denemeye karar verdi. Büyük bir hevesle gitti Bilge’ye. Tabii Hikmet akıllı adam, önce telefon etti, telefona Bilge çıkınca ses vermeden telefonu kapattı. Tüm iyi oyuncular gibi kendisi olaya hakim olmak ve rakibi şaşırtmak istiyordu. Oyunu her zaman oynatanın kazandığını biliyordu. Yeni bir gömlek aldı kendine. Kokular süründü. Bilge’ye çiçek aldı. Niye çiçek aldığının, evde olduğumu nerden bildin de çiçek aldının provasını yaptı. “Apartmanın dış kapısı kapalıydı dünyada zili çalmazdı Hikmet. Onbeş dakika kadar bekledi. İçerde bir ışık yandı sonunda. Yeni gelmiş gibi yaptı Hikmet, kapıya yaklaştı. Şişman bir adam çıktı; paltosunu, eşarbını düzeltti, geriye baktı. (Demek karısı da gelecek). Kadın görününce, Hikmet kapıya atıldı, adama sürünerek geçti. O telaşla bir solukta çıktı merdivenleri. Oysa soluk soluğa kalmaya hiç niyeti yoktu; soğukkanlı bir Hikmet olarak görünmek istiyordu. Bilge’nin kapısı önünde biraz bekledi. Merdiven ışığı söndü. Üzerinde ışıklar çıkaran bir ampul resmi olan düğmeye bastı ve zili çaldı.” (17) Hikmet’in gecekondudaki anlamsız varoluşu Bilge’nin ilgisini çekti. Anlamaya çalıştı. Neden diye sordu, nasıl diye, dinlediğini, anladığını belli eden sözler söyledi Hikmet’e. “Durum endişe verici bir boyutta ilerliyordu. Bir arkadaşlık havası gittikçe ortalığı sarıyordu. Neredeyse dertleşilecekti.” (18) Hikmet’e “senin ayrılacağını pek düşünemiyordum” (19) dedi Bilge, “Kurallara gereğinden çok uyan bir davranışın vardı.” (20) Çünkü Hikmet “geleneksel” dünyada hangi kuralın ne kadar önemli olduğunu bilmiyordu. Kendisini bütünüyle Sevgi’ye teslim etmişti. “Herşeyi bir düzene koymak için” evlenen Hikmet’in kurallara uymasından doğal ne vardı ki... Hiçbirşeyin düzene girmediğini gören Hikmet’in “herşeyi bir düzene koymak için” ayrılmasından doğal ne vardı ki... “Bütün hayatınca nefret ettiğini düşündüğü bir düzeni, artık bütün hayatınca yaşamak istediğini sanıyordu.” (21) Bilge ise Hikmet’in “aslında neye ihtiyacı olduğunu hiç düşünmemişti.” (22) “Hikmet’in “aslında Sevgi’ye ihtiyacı vardı.” (23)

Sonra Hikmet, birden “sen oyun sever misin Bilge” (24) diye sordu. Sonra başladı gecekonduda, meyhanede, en çok da kafasında oynadığı oyunları anlatmaya. Anlattıkça Bilge “ne olur beni de alın diye yalvarmaya başladı.” (25) Hikmet itiraz etti: “Kadınlarla oynanmaz; hemen canları sıkılır. Bir kere rollerini ezberlemezler; sonra, sen gerçekten oynamak istiyor musun canım diyerek insanın aklını karıştırırlar. Her oyunu bir tartışma konusu yaparlar; akılları yatmadan rollerini katiyen oynamazlar. Biz onları kafamızdaki oyunlara uydurmaya çalışırken onlar –kafaları olmadığı için - bizi hayata uydurmaya çalışırlar. Oysa bizin hayatla görülecek hesabımız vardır. Biz HAYAT’ın karşısında dört numaralı ÖLÜM atlısını oynatmaya çalışırız. ÖLÜM’le oynamaya çalışırız; bırakmazlar. Sonsuz sorularla bunaltırlar bizi: Gerçekten ölümü isteyip istemediğimizi sorarlar durmadan. Sonunda ÖLÜM’ü bile gözümüzde gülünç duruma sokarlar. Yazdığımız oyundan bizi kuşkuya düşürürler sonunda. Tam bu sırada başka oyunlara kaptırırlar kendilerini. Her gün değişik oyunlar isteyen şımarık seyircilere benzerler.” (26)

Sonra “Dışarıda güzel bir hava var dedi Bilge, yıldızlar var, çıkıp biraz yürümek ister misin” (27) diye sordu. Hikmet, “elbisesinin üzerindeki külleri üfleyerek temizledi. Elbiseden uzaklaşan küller, tembelce, oraya buraya kondular. Bir sonuca varmadan dağılan binlerce konuşmanın acısı çöktü Hikmet’in içine. Ölü doğduğu için, kimsenin içine işlemediği için hemen unutulan binlerce sözün ağırlığını duydu. Bilge onu ne yapsın? Hikmet kendisini ne yapacağını biliyor muydu ki.” (28) Dışarı çıktılar. Karanlık bir sokağa girdiler. “Belki de Bilge gereken cesareti veremediğini düşünmüştü Hikmet’e. Ya da Hikmet birden Bilge’nin utandığını ve sokaktan çıkmak istediğini anlamıştı.” (29) “İkisi de ellerini yana sarkıtmış yürüyorlardı.” (30) “Sonra olaylar birden hızla gelişti. Bütün hepsini yıkmak istiyorum diye söylendi Hikmet, hepsini yıkabilir miyim dersin? Gerçekten yıkmak istiyorsan olur dedi Bilge, istersen yaparsın. Sen istersen her şeyi yaparsın. Hikmet boğuk bir sesle koluma girer misin lütfen dedi. Bilge hemen sokuldu, başını Hikmet’in omzuna dayadı. Hikmet hafifçe eğilerek onu saçlarından öptü. Birbirlerine sarilarak yürüdüler. Hikmet durdu; eğildi ve Bilge’yi ağzından öptü. Bilge vücudunu ona doğru bastırdı. Bir parkın önüne geldiler; kapının yanındaki ağaçların aarkasında Hikmet, Bilge’ye sarıldı.” (31) Bilge’nin evine gidip seviştiler.

Kitabın 1. Bölümü burada bitti. 2. Bölümü ben okuyup yazana kadar (yazarsam) hoşçakal sevgili okur.

Son söz: Hikmet’e göre, Sevgi de Bilge de güzel değillerdi, ona güzelleri düşmezdi zaten. (32)

Dipnotlar:
(1) Tehlikeli Oyunlar sf. 108
(2) Tehlikeli Oyunlar sf. 111
(3) Tehlikeli Oyunlar sf. 117
(4) Tehlikeli Oyunlar sf. 117
(5) Tehlikeli Oyunlar sf. 117
(6) Tehlikeli Oyunlar sf. 117
(7) Tehlikeli Oyunlar sf. 118
(8) Tehlikeli Oyunlar sf. 118
(9) Tehlikeli Oyunlar sf. 119
(10) Tehlikeli Oyunlar sf. 76
(11) Tehlikeli Oyunlar sf. 73
(12) Tehlikeli Oyunlar sf. 73
(13) Tehlikeli Oyunlar sf. 73
(14) Tehlikeli Oyunlar sf. 90-91
(15) Tehlikeli Oyunlar sf. 102
(16) Tehlikeli Oyunlar sf. 103
(17) Tehlikeli Oyunlar sf. 136-137
(18) Tehlikeli Oyunlar sf. 138
(19) Tehlikeli Oyunlar sf. 140
(20) Tehlikeli Oyunlar sf. 140
(21) Tehlikeli Oyunlar sf. 142
(22) Tehlikeli Oyunlar sf. 143
(23) Tehlikeli Oyunlar sf. 143
(24) Tehlikeli Oyunlar sf. 144
(25) Tehlikeli Oyunlar sf. 147
(26) Tehlikeli Oyunlar sf. 149-150
(27) Tehlikeli Oyunlar sf. 160
(28) Tehlikeli Oyunlar sf. 160
(29) Tehlikeli Oyunlar sf. 162
(30) Tehlikeli Oyunlar sf. 162
(31) Tehlikeli Oyunlar sf. 162-163
(32) Tehlikeli Oyunlar sf. 85

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder