1 Haziran 2009 Pazartesi

Gözlerimi Açtım mı? Hayır, Gerçek Karanlık Bu Kadar Karanlık Olamaz

Hikmet Benol’ün bir kabustan uyanırken, yani bilinç altından bilinç düzeyine gelirken söylediği bir söz kitap okumayı, hele hele Oğuz Atay okumayı ne kadar çok sevdiğimi hatırlamamı sağladı yine ve yeniden: “Gözlerimi açtım mı? Hayır, gerçek karanlık bu kadar karanlık olamaz.”

Dört tane çerez niyetine polisiye-casusluk kitabı okuduktan sonra, evet Tehlikeli Oyunlar’ı tekrar okumaya karar verdim. Amanvermez Avni’nin serüvenleri 10 paralık öykü türüne göre hadi yine güzeldi de, ben Afgan kadar kötü casusluk romanı okumadım. Bir kere berbat bir çeviriyle hayal kırıklığına uğrattı beni Frederick Forsyth. Oysa ben sevmiştim bu herifin bazı kitaplarını mesela Odessa’yı.

Şibumi ise 18 yaşımdan beri hararetle tavsiye edilen bir romandı ve nihayet okudum. Evet 18 yaşımda okusaydım benim de en sevdiğim kitaplardan biri olabilirdi ama 32 yaşında hadi len demekten öteye geçemedim. Çıplak elle adam öldürme tekniklerini, go oynamayı bileceksin, öyle durup dururken kendi kendine transa geçmeyi becereceksin, üstüne mağara kaşifi olacaksın, üstüne boşalmadan hatunu üç kere orgazm edeceksin, üstüne anti kapitalist olacaksın, üstüne Bask bölgesinde 18. yüzyıldan kalma bir şatoyu restore ettirip orada oturacaksın, sonra da idealim dikkat çekmeyen mükemmellik anlamına gelen şibumi diyeceksin. İyi ki dikkat çekmedin Trevanian, defol git. Antişansını da dostlara vefanı da, sivri dilini de al git. Ha bu arada Baskça’yı nasıl öğrendiğini de anlatmak isterim bu Nicholai Hel denen salağın. Arkadaşı hücreye atıyorlar, eline de bir tane Baskça kitap veriyorlar. Bu da orada o kitabı okuya okuya çözüyor Baskça’yı. Telaffuzu biraz bozukmuş sadece. Adamın eline niye Kuran vermediniz lan. Okusaydı şöyle Arapça öğrenip 142 ciltlik tefsir yazsaydı. Hayır kardeşim bestseller dediğin kitap türü zaten süper kahramanlar yaratır, benim buna diyeceğim bir şey yok da, bu mu lan senin anladığın şibumi. Kaldı ki, sivri dilinle senden yardım dilenen zavallı Amerikalı kızcağızı aşağılayıp durarak mı şibumi oldun lan. Cezalandırmak için hatun ile seks yapıyorsun ve hatunu kendin orgazm olmadan dördüncü defa orgazma getirmekten hayatı boyunca bir daha kimseyle yaptığı seksten zevk alamayacak diye sırf ona acıdığın için vazgeçiyorsun lan. Merhametini de al git Trevanian. Dikkat çekmeyen mükemmelliğe bak. Oğlum senin o zümrüt yeşili gözlerine bakan şatonu gören adamın gözüne sokuyorsun lan sen mükemmelliğini. Allah belanı versin Şibumi. Bir de ulan pis herif sen mağara keşfetmeyi 60 sayfa anlatacak kadar biliyorsun, üzerine felsefe yapacak kadar go biliyorsun, sansürlemeseler çıplak elle adam öldürme tekniklerine de hakimsin, ee bu kadar anlattığına göre az biraz bu casusluk numaralarını da biliyorsun da oturup kitap mı yazıyorsun lan dingil Trevanian. Oğlum ben sana söyleyeyim, sen şöhret manyağısın. Biliyorum adresini yayıncıdan başka kimse bilmiyor, biliyorum sen gizemli takılıyorsun ama farketmez. Nasıl ki Verbal Kint bir Kaiser Soze efsanesinin ardında tıkır işleri götürdü, sen de gizemli Trevanian efsanesini mi yaratıyorsun lan. Bu mu lan şibumi? Bu mu mütevazi mükemmellik? Allah belanı versin.

İşte bu kitapların ardından elime Oğuz Atay aldığımda ve bu cümleyi okuduğumda kendimden geçmişim vapurda. “Gözlerimi açtım mı? Hayır, gerçek karanlık bu kadar karanlık olamaz.”

Şimdi gördüğü kabustan başka hakkında hiçbirşey bilmediğimiz Hikmet Benol bu kısa cümleyle neler anlatabilmektedir, bir düşünelim.

Gözlerimi açtım mı gibi bir soruyu nasıl bir insan kendi kendine sorar? Gözlerini açıp açmadığından emin olamayan biri tabii ki. Vucuduna, fizik dünyaya hükmedemeyen biri, kafası karışmış düş ile gerçeği birbirine karıştıran biri, cevabı da hesaba katarsak, algılarına değil aklına güvenen biri, gerçeğe algısıyla değil aklıyla ulaşabileceğini sanan biri. Adı da Hikmet bu adamın, şaka gibi. Bilgeliğe sadece akıl ve matematik yoluyla ulaşırız diyenler kimler peki? Aristo’yu baştacı yapan batılılar. Gerçekten şaka gibi, batılılaşma yolunda herşeyini değiştirmeye çalışan bir memleketin evladı gözlerini açıp açmadığını ancak kendi kendine sorup akıl yürüterek anlayabiliyor.

Cevap daha da şaka gibi. Gerçek karanlık bu kadar karanlık olamaz.

Aristo’nun hocası Platon’a göre, insanlar bir mağaranın içinde yaşarlar ve yüzleri mağara girişinin karşısında bulunan duvara dönük olduğu için sadece ve sadece buraya düşen gölgeleri görebilirler; duyumlarımız yoluyla varlığından haberdar olduğumuz bu görünümler, gerçek değil, gerçeğin iyiden iyiye bozulmuş gölgeleridir; gerçeği görmek isteyen bir kimsenin, akıl yoluyla duyusal zincirlerden kurtularak başını mağaranın girişine çevirmesi ve orada geçit töreni yapmakta olan ideaları, yani görüntülerin oluşumunu sağlayan gerçek biçimleri seyretmesi gerekir. Bu nedenle bu alemde duyumsadığımız varlıklar birer gölgedir ve asıl var olan şeyler, bu gölgeler ve bu yanılsamalar değil, onların ardındaki ölümsüz idealardır. Mesela bir at ne kadar olağanüstü olursa olsun, zamanla bozulur ve kaybolur; oysa at ideası ezelî ve ebedîdir, değişmez. Burada Platon’dan 2,300 yıl sonra yaşamış Einstein’in sözünü de hatırlatmak isterim. “Dünyaya dair olup da %100 doğru ya da %100 yanlış olduğu kanıtlanmış tek bir veri yoktur.” Yani özetle gölgeler aleminde aslen idealar aleminin yöntemi matematik %100 doğru sonuç vermez. Çünkü dünyada birbirinin %100 aynısı iki elma yoktur ki onları, toplayıp 2 diyebilelim.

Şimdi Hikmet Benol’ün gerçek karanlıktan dünyaya dair karanlığı ve gözleri kapalıyken algıladığı karanlıktan da idealar aleminin matematiksel karanlığını kastettiğini ve tüm bunları neden karanlık metaforu üstünden anlattığını düşünelim. Aklın yarattığı karanlık, dünyaya dair olan gerçek karanlıktan daha karanlıktır, ama yine de batı medeniyeti için aslolan karanlık budur. Bu bakış açısı ise hepsinden daha karanlıktır. Çünkü bu hissedilebilen, dünyada var olan gerçek bir karanlık değildir. Doğulular ise hikmete ulaşmanın tek yolunun bilimsel yöntem olmadığını düşünürler. Örneğin Mevlana’ya göre gerçeğe ulaşmanın asıl yolu aşktır. Diyalektik düşüncenin karşısında da Yin Yang vardır. Diyalektiğe göre siyah ile beyaz birbirinden kesinkes ayrılırlar ve zıttı olmayan birşeyin kendisi de varolamaz. Oysa Yin Yang’a göre her siyahta beyaz, her beyazda da siyah vardır.

Batılılaşma süreci Türkiye’sinde Hikmet’in gecekonduya kaçarak kendi hayal dünyasında yaşıyor olması ve sonunda da intihar edecek olması muhteşem bir ironidir. Ve evet, göz kapağı ve karanlık bunu anlatacak en muhteşem metaforlardır.

2 yorum:

  1. yapma albayım, bizi hikmet'in sularına batırma. şibumi'nin sarı zeki triko kumsallarında kalalım.

    YanıtlaSil
  2. Batalım be Mehmet Hayri Bey kardeşim, batalım. Derinlik sarhoşluğuna kapılalım. Orada kendimize yeni bir dünya kuralım, deniz çiçekleri yetiştirelim, deniz ineklerinden deniz sütü sağalım. Deniz kızlarıyla evlenelim, yeni bir nesil oluşturalım. Hiç konuşmayalım orada Mehmet Hayri Bey kardeşim hiç konuşmayalım. Nolacak bu Fener'in hali diye sormayalım birbirimize... sürer... sürer... sürer...

    YanıtlaSil