13 Şubat 2009 Cuma

Toygar’ın Berber Sendromu

Yine berbere gitmesi gerekiyordu Toygar’ın ve saçlarının sürekli uzuyor oluşu hayatındaki rutin eziyetlerden, kaçamayacağı dünya gerçeklerinden sadece biriydi. Vücudundaki kıllar neden kıl kıl davranıyorlardı kendisine bir türlü anlayamıyordu Toygar. Sakal desen ayrı, saç desen ayrı, koltuk altı desen ayrı olmak üzere daha bir sürü yerindeki kıllar düzenli olarak ayaklanıyor ve sanki başları göğe erecekmişçesine uzadıkça uzuyorlardı. Kıllarım kadar istikararlı ve azimli olsam benim başım göğe ererdi şerefsizim diye düşündü Toygar o an. Bu kadar makas, jilet veya makine darbesine kendisi maruz kalsa, lanet olsun der faaliyetlerine son verirdi Toygar. Ama insanoğlunun dünyaya hakim olacağım, ölümsüz olacağım, tanrılarla yarışacağım diyen kibirini boşa çıkaracak şeylerin en başında kendi vücuduna hakim olamayışı geliyordu. Evet al işte yine uzamıştı saçları ve buna karşı Toygar’ın yapabileceği tek şey saçlarını kestirmekti.

Boynun üstündeki kıllara saç, kaş, bıyık, sakal gibi ayırt edici isimler takan insanlık, boynun altındakileri kast sistemindeki paryalar gibi isimsiz bırakıyordu. Saçların ağarması mesela insanın olgunlaştığına işaret ederken, kıçının kıllarının ağarması, artık köşene çekilip gençlere yol açmanın zamanının geldiğine delalet ederdi. Niye? Sırf elli cm. aşağıda diye. Sakalının olması bilgeliği çağrıştırırken, omuzunda kılların olması ayılığı çağrıştırırdı. Niye? Sırf on cm. aşağıda diye. Sonuçta kıl bile, ne olduğuna göre değil nerede durduğuna göre değerlendiriliyordu yani.

Kıl öyle birşeydir ki, olması kadar, olmaması da derttir. Sakalın çıkmaz, köse derler; çıkar, hergün traş olmak zorunda kalırsın. Saçın dökülür, kel derler; dökülmez, hergün tararsın, yıkarsın, berbere gitmek zorunda kalırsın. Bacağında kıl çoktur, ayı derler; yoktur, “kız gibi laaan” diyip erkekliğini sorgularlar. Toygar tüm bunları düşünürken birden sinirlenip bağırdı: "Nedir lan bu insanoğlunun kıl üzerinden yürüttüğü siyasetten çektiğimiz! Kılınız dönsün de, görün hanyayı konyayı!"

Fakat tüm bu isyankar düşünceler, çanların Toygar’ın saçları için çaldığı gerçeğini ne yazık ki değiştirmemekteydi. Çünkü Toygar, artık saçlarını jöle ile kafa derisine yapıştırarak bile işyerindeki “smart casual” kılığını sürdüremiyordu. Saçlarında bir iktidar boşluğu hissediliyor, artık tüm kıllar bir amaç doğrultusunda aynı yöne yatmıyorlardı. Bu başı bozukluğa ancak bir berber son verebilirdi.

Çünkü insanoğlu boyun bölgesinin üstündeki kılların en prestijlisi, tüm türdaşlarından üstün bir uberkıl sınıfı olan saçlara kendi imkanlarıyla müdahale edememekte, illa adına berber dedikleri birine gidip türlü türlü müdaheleler için para ödemektedir. Hatta bu berberler de ilginç insanlardır, kimileri kendilerine kuaför denmesinden hoşlanır mesela. Kendisine kuaför denmesini isteyen berbere berber dersen kavga bile çıkabilir, yani o derece. Kimi berberlere ise kuaför de az gelir, onlar kendilerini saç tasarımcısı diye tanıtmaktan mutlu olabilirler ancak.

Toygar’ın berbere gitmekten nefret etmesinin tek sebebi tabii ki sadece rutin aralıklarla berbere gitmek zorunda oluşu değildir. Toygar daha küçücük bir çocukken uzun süre kafasını dik ve sabit tutamamaktan ötürü kafasını mengene gibi elleriyle tutan berber çırağına uyuz olmuş, büyükler gibi o afili berber koltuğu yerine dandik bir tabureye oturtularak gördüğü farklı muameleye de içerlemişti. Büyükler gibi onun da saçları makasla güzel güzel kesilsin istemiş fakat hep o saçlarını çeken aptal makineyle saçlarını kestirmek zorunda kalmıştı. Sonra okula gitmeye başladığında hoca tarafından, yazları babası tarafından zorla berbere gönderilmek Toygar’da bir berber sendromunun oluşmasına sebep olmuştu. Ayrıca saçlarının salak berber çırakları tarafından yıkanmasına, suyun illa ki önce soğuk, sonra kaynar kıvama gelmesine, havluyla saçları kurulanırken kafasının maruz kaldığı şok etkisine tam da yapılan işe uygun bir biçimde kıl oluyordu. Özellike bu saç yıkama ve kurulama işlemi bittiğinde Toygar dayanılmaz bir biçimde salak berber çırağının gözlerinin içine bakarak “you shake my nerves and you rattle my brain, too much hate drives a man insane” diye şarkı söylemek istiyor fakat bulunduğu ortamın yaptığı ince alayı kaldıramayacağını hesaba katarak susuyordu. Toygar gittiği her berberden o kadar nefret ediyordu ki, aynı berbere bir daha gitmiyordu.

Toygar ergenlik döneminde şehrin tüm artist gençlerinin gittikleri ve şehrin en iyi berberi dedikleri, randevu ile gidilen, diğer berberlerden pahalı Zümrüt Kuaför’e bir arkadaşı vasıtasıyla götürüldü. Arkadaşı berberi Toygar’ın berberlerden ne kadar nefret ettiği konusunda önceden uyarmıştı. Berber koltuğuna oturduğunda Toygar, berbere sadece “kısalacak abi” dedi. Berber de zamanın gençlerinin tercihi Amerikan traşının dikkat çekmeyen bir versiyonunu Toygar’ın saçlarına uyguladı. Toygar ilk defa bir berberde çok fazla sıkılmadan saçlarını kestiriyordu. Berber soru sormuyor, konuşmuyor, şikayet etmiyor, düzgün durmazsan ensenin çizgisi bozulur falan gibi saçma sapan laflar etmiyordu. Toygar çevreden gelen güzel tepkileri almasaydı da hep o berbere gidecekti artık. Bir de üstüne “aaa saçların ne güzel olmuş”lar, “vaaay Toygar, sen de fena değilmişsin haaa”lar havada uçuşunca Zümrüt Kuaför Toygar’ın uzunca bir süre kırkbeş günde bir gittiği bir yer oldu.

Bir süre sonra Toygar üniversite okumak üzere büyük şehrin yolunu tuttu. Yeni bir ortama, bir serbestlik deryasına girmişti. Amerikan traşının modası geçmiş, çok daha değişik saç modelleri icat edilmişti. Toygar da daha değişik modeller denemesi konusunda yeni çevresinden bazı tavsiyeler alıyor fakat çok da bunları kafasına takmıyordu. Zümrüt Kuaför ile yaşadığı saadeti üniversite okumaya gittiği büyük şehir bile bozamamıştı. Toygar iki ayda bir memleketine geliyor, her geldiğinde de saç traşını aradan çıkarıyordu. Fakat belli bir noktadan sonra bu tavsiyeler Toygar’ın beyninin arka taraflarında biriktikleri yerden çıktılar ve saçlardan sorumlu beyin hücrelerini devirerek iktidara geçtiler. Toygar bu ihtilali fark etmedi, gerçekten artık değişik bir saç modeli istediğini sandı.

O dönemde moda, saçın neredeyse her tarafının üç numara olup, en ön bölümün uzun bırakılmasıydı. Böylece o ön bölümü jöleleyip alnı gölgeleyecek şekilde çıkma balkon inşa edebiliyorlardı delikanlılar. Saç idaresini ele geçiren ihtilal yönetimi başbeyine bu saçın çok kullanışlı olduğu yönünde brifingler veriyordu. Başbeyin tüm bu brifingleri dinledikten sonra “evet lan harbiden, hem önler dışında saçın her yeri kısa olacağından berbere gitmeden dayanabileceğim süre de kırkbeş günden yetmişbeş güne çıkar” diyerek, fizibilite etüdünü yapıp, darbecilerin önünü açtı.

Artık Toygar’ın berberlerle ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştı. Beş senelik sakin dönem artık yerini cuntanın maceracı glasnost ve perestroyka politikalarına bırakacaktı. Zümrüt Kuaför ise ayrıcalıklı yerini halen koruyordu. Toygar berbere bu yeni dönemi anlatıken yine kısa konuşmayı tercih etti: “Abi bu sefer biraz değişik bir saç istiyorum, böyle her taraf üç numara olsun, sadece önler biraz uzun kalsın”. “Tamam” diyen berber, saçı kesmeyi bitirdiğinde ihtilal yönetimi durumdan memnun değildi. Saçın aynı eskisi gibi kesildiğini iddia ederek, ezberlediği saç kesimini değişitremeyen berberi muhafazakarlıkla, çağı yakalayamamakla ve değişime direnmekle suçladılar. Toygar’ın başbeyni “ne olmuş yaw, adam mis gibi kesmiş işte” diyerek bu çalkantılı dönemi bastırmaya çalıştıysa da, ihtilal yönetiminin “ne yani sen de mi değişime direniyorsun” diklenmesi karşısında geri adım atmak zorunda kaldı. Koltuğunu korumak için Zümrüt Kuaför’ü feda etti.

Bundan sonrası ise ihtilal yönetiminin saç konusunda tüm inisiyatifi ele alarak, politikalarına muhalefet eden herkesi devrim düşmanı ilan ettiği bir istikrarsızlık dönemi oldu. Berberini değiştiren Toygar, yine gittği berberlerden memnun olmuyor, bir gittiği berbere bir daha gitmiyordu. Başbeyin berbere gitmekten çektiği eziyeti ancak berbere daha az giderek azalacağına inandığından, ihtilal yönetiminin son teklifine de evet dedi: “Saçılarmızı uzatalım, hem bu aralar rockçı takılmak iyi bişey.”

Sıcak yaz günlerini hesap etmeyen başbeyinin cezasını Toygar’ın alnı, ağzı ve burnu çekiyordu. Her sabah terli ve uzun saçları yapışarak Toygar’ın alnını tahriş ediyor, ağzına burnuna giren saçları özellikle önünü göremeyen göze ciddi rahatsızlık veriyordu. İhtilal yönetiminin “bağlayalım abi o zaman saçları” teklifi başbeyin tarafından “sürekli saçlarım çekiliyor hissiyle yaşamak istemiyorum” gerekçesiyle reddediliyordu. Saç uzatmanın tek iyi tarafı olan berbere az gitme projesinin maliyetleri getirilerini geçmeye başlamıştı.

Başbeyin vücut genelinde yaptığı bir referandumla vücudun tam desteğini de arkasına alarak ihtilal yönetimini lağvetti, Yerlerine muhafazakar bir yönetim atadı. Toygar saç yönetiminde istikrar arıyordu ve artık okulu bitirip yeniden memleketine dönmüştü. Tüm bunları titizlikle gözden geçiren Toygar’ın ilk adımı araya aracılar koyarak Zümrüt Kuaför ile ilişkilerinin ne düzeyde olduğunu tespit etmek oldu. Gelen bilgiler iç açıcı değildi. Berber Toygar için “hayırsız çıktı” ifadesini kullanmıştı.

Bunun üzerine Toygar bir gün çat kapı Zümrüt Kuaföre gitti. Berber’e;

- Abi sıra çok mu diye sordu.
- Ooo Toygar sen buralara gelir miydin?
- Abi işte okul mokul, şehir dışındaydım, nihayet mezun oldum da gelebildim.
- İyi iyi hoş geldin.
- Sağol abi.
- Valla seni akşam 5 gibi alabilirim.
- Tamam yaz abi akşam 5’te burdayım.
- Yazıyorum bak.
- Yaz abi yaz.
- Tamam akşam 5’te bekliyorum.
- Eyvallah görüşürüz.
- Güle güle.

Toygar akşam 5’te berberde oldu ve berbere yeniden “kısalacak abi” demenin özlediği saadetini yaşadı. Herşey eskisi gibiydi. Fakat bu saadet de ancak iki sene sürecek, Toygar daha uzak ve daha büyük bir şehire bu defa çalışmaya gidecekti.

Toygar yeni ikametgahında “kırkbeş günde bir” olan berbere gitme sıklığını kozmetik sektöründeki gelişmelerin de etkisiyle yavaş yavaş “yetmişbeş günde bir”e çıkardı. İlk gittiği berberden nefret etti. Yetmişbeş gün sonra gittiği diğer berberi de sevmedi. Ancak yedibuçuk ay sonra gittiği üçüncü berber yüzünü güldürdü. Bir süre sonra Toygar şehrin öte yakasına taşındığı halde bu berberi bırakmamış ve onore etmek için berbere “abi senin için taaaa şehrin öte yakasından geliyorum” der olmuştu.

Berberle araları iyiydi ama Toygar bu defa da taaa şehrin öte yakasına sadece saç kestirmek için gidecek oluşundan nefret ediyor ve en son berbere gidişinin üstünden doksan gün geçmiş olmasına rağmen bir türlü eli telefona gidip de “abi bu akşam müsaitsen sana geleceğim” diyemiyordu. Her sabah uyandığında, kıl yumağının içinden suyun da yardımıyla yüzünü bulup ortaya çıkarıyor ve kendine kızıyordu: “Herşeyi erteliyorsun olm sen yaaa, nasıl bir adam oldun sen!”

O sabah da bu dramı yaşayan Toygar’ın eli o gün yine de telefona gitmedi. Ertesi gün sabahsa imdadına Murphy’nin en sevdiği kanunlarından biri yetişti: “Tanrı işlerimizi ertelemememizi isteseydi, sonsuzluğu yaratmazdı.”

1 yorum:

  1. evet evet :) Benim de en sevdigim kanunlarindan biridir mörfinin.

    YanıtlaSil