9 Şubat 2009 Pazartesi

Bir Deli Saçması: Hakikat Dediğin Kuru Saman, Hemen Yakmalı Onu İnan

Kendimce zihnimde tuğlaları üstüste koyup Keops’un fikir piramidini inşa edip firavunlar gibi içinde yatarım bazen. Köşeli düşünmüşümdür o zaman, içiçe yukarıya doğru gittikçe küçülen mükemmel karelerden kurmuşumdur ahlakımın ebedi istirahatgahını. İstisna kabul etmeyen toleranssız dik açılara sahiptir ilkelerim, küçüldükçe yükselir, yükseldikçe küçülür. Sonunda mükemmeliyetin en yüce ifadesine, en tepedeki noktaya ulaşır.

Bazen de yusyuvarlak plastik kırmızı hullahoplardan kurulur düşüncelerim, küçüldükçe yükselir, yükseldikçe küçülür. Her bir hullahopun çevresinin çapına oranı en hassas pi sayısıdır, ne 0.0000000000…1 fazla, ne 0.0000000000…1 eksik. Delinin kafasına taktığı hunidir, beğenmediysen parti şapkası da olur, küçüldükçe yükselen, yükseldikçe küçülen kırmızı plastik hullahopların oluşturduğu bu bütünlük.

Boş konuşmayı sevmem, boş boş düşünmeye ise bayılırım. Çok yakın çevrem olmadığı sürece az konuşmaya çalışırım. Konuşunca, idealar alemimin mükkemeliyeti, dünyanın kaotik düzeninde eciş bücüş olur. Hullahoplarımı kırar bazen tuhaf sorular, tuğlalarımı yamultur. Bunu olağan karşılarım, konuştuğum için suçlarım kendimi, mükemmeliyetin bozulmasına sebep olduğum için.

Zihnimde her ölüm tam zamanında, her aşk mutlu, her gün güneşli, her yiyecek lezzetlidir. Dünyada ise ölümlerin çoğu erken, aşkların çoğu mutsuz, günlerin çoğu kapalı, yiyeceklerin çoğu lezzetsizdir. Çünkü “zihnimde” ile başlayan cümlelerde hep, her, tüm gibi kelimeleri kullanabiliyorken, “dünyada” ile başlayan cümlelerde, bazı çoğu gibi kelimeler kullanmak zorundasındır. Konu hakikatse, her kuralın bir istisnası, her gerçeğin bir rüyası, her hayatın bir ölümü, her doğrunun bir yalanı vardır.

“Bana hakikati değil muradını söyle” demiş Cemil Meriç, “olmak istediğin gibi görün, olduğun gibi değil! Çünkü her yalan bir yaratış.” Ben hayatımda bu hakikat kadar tatsız tuzsuz bir şey görmedim, saman gibi tadı var, dahası saman alevi gibi bir parlar, hemen yok olur. Saklamayalım hakikati, gelmez hiç onun zamanı. Yakalım gitsin, kara dumanlar yükselsin uzaya. Bir süre öksürürüz de sonra gözümüzün gönlümüzün göremeyeceği yerlere gider hakikat. Kurtuluruz.

İşte bu yüzden, günlerin selinde akıp giden ışık sellerinin peşindeki özben. Çünkü günlerin selinde akıp giden ışık sellerinin peşinde bazen öyle çok güzellik oluyor ki, hepsini yaşamaya kalbim dayanmaz da göçer gibi geliyor bana. Sadece güzellik olmuyor tabii, zaman zaman çirkinlik de oluyor, saçmalık da. Ama hakikatin peşinden gidersen, göründüğün gibi olur, ya da olduğun gibi görünürsen sıkıcılıkla karşılaşacağın kesin.

Cennette bir hakikat sorunu olduğunu sanmıyorum. Demek ki cennet muradımızdır. O halde bırak gerçeği yalanı da, bana muradını söyle.

7 yorum:

  1. :)

    (bazen, gulumsetiyor yazdiklarin. ondan ote birseyler soylemek istiyor ama sonra vazcayiyorum. iste su yukardaki iki nokta ve bir parantez de bunu belirtmek icin.)

    YanıtlaSil
  2. sevdiğim adam, bir kez wittgenstein'in sözünü aktarmıştı: whereof one can not speak thereof one must be silent. konuşulamayan hakkında susmalı gibi bir anlamı var sanırım (çevirisi bana düşmez).

    o günden beri bazı zaman olur ki, daha az konuşur, daha çok sevişiriz :)

    kırmızı yuvarlakların ve tuğlalarının arasında senle oturacak birini bulursan, hakikat ve herşey, canını daha az sıkar belki :)

    medea

    YanıtlaSil
  3. madem ki, "konuşulamayan hakkında susmalı", ben de "kırmızı yuvarlakların ve tuğlalarının arasında benle oturacak birini bulmak" hakkında susmalıyım :)

    YanıtlaSil
  4. hakikat diye peşine düştüğümüzün ne olduğunu bilmiyorum.
    Murat dediğimiz şeyse şu anlık bilinçle peşinden koştuğumuz.
    Gün dönünce muratlarda değişiyor.
    Sabit kalansa bitmez tükenmez varoluş isteği zaman zaman içimize toprak kaçsa da sığındığımız hep mavi..

    Gökyüzü herkesin değil mi?

    YanıtlaSil
  5. Bence bitmez tükenmez varoluş isteği değil, bitmez tükenmez varoluş mecburiyeti.

    İşin tuhaf tarafı ben bu yazıyı cuma günü yazdım. Lan ben ne diyorum, tamam deli saçması da yani bir yere kadar falan diyerek post etmedim. Haftasonunda izlediğim filmlere bak :)

    1. Big Fish
    2. Güneşin Oğlu
    3. Anlat İstanbul

    Üçü de gerçek ile fantaezi arasındaki seçimler hakkındaydı. Secreta inanasım geldi aniden :)

    YanıtlaSil
  6. "anlat istanbul" evimden evvela fransaya, ordan kanada'ya gitti, ordan bir teşekkür, "çok güzelmiş geldi", çok güzeldi..

    benim de sevdiğim bir adam der ki; "masala inanmayanın gerçeği olmaz"

    bir de sevdiğimiz bir şarkı der ki; "sometimes a lie is the best thing"

    televole tadında bir yorum oldu..kusura kalmayın :)

    YanıtlaSil