2 Şubat 2009 Pazartesi

Toygar Psikiyatristte

Toygar psikiyatriste gitmeye karar verdi. Ama Toygar’ın birşeye karar vermesi, kararı derhal uygulayacağı anlamına gelmiyordu. Sadece psikiyatriste bir gün gideceği anlamına geliyordu. Bunun ne zaman olacağına dair hiçbir şey söylenemezdi. Önce psikiyatriste gitmeye neden karar verdiğini hiçbir şüpheye mahal vermeyecek şekilde rasyonalize etmeliydi. Bu süreç genelde iki üç yıl sürdüğünden Toygar nedenleri rasyonel bir biçimde sindire sindire içşelleştireceğine, direkt sindirir, işine yarayan kısımlar kan olur, can olur, işine yaramayan kısımlar ise vücudunun boşaltım sistemine havale edilirdi. İşte bu raddeye gelmiş bir Toygar’a muhalefet etmek çok yersizdi, uğraşıldığına değmezdi. Çünkü Toygar bir şeyi kendi içinde halletmişse, o meseleyi tekrardan tartışmaya açmazdı. Toygar için sindirdiği bir meseleden vazgeçmek ile sağ kolundan vazgeçmek arasında nitelik olarak bir fark yoktu.

Toygar gidip psikiyatriste sadece karar verme ve eyleme geçiş mekanizmasının nasıl işlediğini anlatsa, yeterli malzeme sunmuş olurdu aslında ama Toygar bununla yetinemezdi. Kaldı ki, zaten psikiyatriste gitmeye karar vermesinin nedeni psikiyatriste gitmeye nasıl karar verdiği değildi. Bu kısır döngünün içine girmek Toygar’ın yapmak isteyeceği şeylerden biri değildi.

Toygar hayvanlardan, özellikle de üstüne basıp öldüremeyeceği ve kendisine doğru koşma ihtimali olan hızlı hayvanlardan çok korkuyordu. Önceleri, köpek korkusu sanıyordu Toygar bunu ama sonradan anladı ki, kediden de fareden de, hatta kendi üzerine tırmanacak olsa kertenkeleden bile çok korkuyordu. Neyse ki, kertenkele Toygar’a yaklaşmak yerine uzaklaşmayı tercih ediyordu.

Bu korkuyu “insanlar korkar” diyerek kafasına takmayan Toygar, korkusundan da utanmıyordu. Onun için bu korku çok doğaldı ve bir zararı yoktu. En azından bir psikiyatristle çocukluğuna dönmesine değecek kadar zararı yoktu.

Tüm büyük yangınlar ne yazık ki küçük kıvılcımlardan çıkar. İnsanoğlu ateşi icad ederken de bu böyleydi, içten yanmalı benzinli motorlarda da bu böyle. Toygar içini yakacak büyük yangının kıvılcımını çıkaracak mekanizmayı farkettiğinde kendi kendne bir şarkı mırıldanmaya başlamıştı: “Bir kıvılcım düşer önce büyür yavaş yavaş, bir bakarsın volkan olmuş, yanmışsın arkadaş”

Önce buji ıslansın diye soğuk bir bardak su içti hemen, ıslanmadı. Lan bu buji ateşler tamam da, yakıt olmazsa bir şey yakamaz ki diye gazı bitmiş çakmakları düşündü. İçindeki büyük yangını çıkaracak yakıt ne olabilirdi ki. “Metan gazı mı lan yoksa, yoksa ayva çiçek açmış yaz mı gelecek Toygar kuru fasulyeden vaz mı geçecek, aman allahım” diyerek isyan etti Toygar, kaderine ve tekrar kıvılcımı tetikleyecek mekanizmaya odaklandı: “Focus olm Toygar, focus”

On dakika kadar mekanizmaya focus olan Toygar, mekanizmayı da halledemiyordu. Son çare “okus pokus”u da bir süre denedikten sonra pes etti. Toygar’ın hoşlandığı bütün kadınlar kedi, bilemedin köpek besliyorlardı evde. Kafasında Orhan Gencebay’ın “Bana kaderimin bir oyunu mu bu” sesi çınlarken, zulme dayanamıyordu artık Toygar, psikiyatriste gitmeye işte o an karar verdi.

O andan itibaren cevaplanması gereken iki soru kalmıştı Toygar’ın aklında: Kim ve ne.

Kim sorusunun cevaplanması için kitle iletişim araçlarına başvurdu Toygar. Uzun süre kadın programlarına çıkan psikiyatristleri mercek altına aldı.

- Arif Verimli?
- Olmaz yaw, adam Bakırköy başhekimi.
- Kerem Doksat?
- Çok şişko, olmaz.
- Özcan Köknel?
- Abi deli misin, adam kemer yerine askı takıyor.
- Yankı Yazgan?
- I ıh, çok pozitif, hiç inandırıcı değil.
- Jülide Sevim?
- Kadın olmaz, kadın olmaz, nein nicht, hele mini etek giyen kadın hiç olmaz, zaten psikiyatrist de değil lan bu, psikolog.
- Üstün Dökmen?
- Uzaktan tanıdık, hiç olmaz, hem o da psikolog.

Kim sorusunu cevaplayamayan Toygar, "sınava istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz" düstüru gereği ikinci soruya geçti. Ne anlatacaktı ki psikiyatriste? Esasen psikologları kafadan elemesinin sebebi de bu değil miydi? Toygar lafla peynir gemisi yürümez diyen atalarına olan inancı gereği tüm umutlarını draje bir hapa bağlamıştı. “Korkuyorum lan, yok mu bunun ilacı” diye bağıramayacağından Toygar’ın psikiyatriste dokunaklı bir hikaye anlatması gerekiyordu. Ağlak bir suratla “çok korkuyorum doktor, sevgilimi kaybetmekten çok korkuyorum”, dese doktor “hangimiz korkmuyoruz ki” derdi. “Hayvanlardan çok korkuyorum doktor” dese doktor “ulan kazık kadar adam olmuşsun, bunca yıldır gelmiyon doktora bu yaşta mı aklına düştü doktora gelmek” derdi. Hadi adam duyarlı bir adam çıktı, bu sefer de “uzanın Toygar Bey, çocukluğunuza dönelim o halde” diyebilirdi.

Toygar’ın psikiyatrist avı uzun bir süre devam etti. Bu arada internette araştırırken psikiyatristlerin fobileri tedavi için antidepresan verdiklerini farketti. Hemen yanyola saptı Toygar, doktora neden “depresyondayım, unutuldum, aldatıldım, sevgilimden ayrıldım, çok yalnızım” türküsü söylemiyordu ki. Hem böylece, rahat rahat önüne gelen doktora gidebilir, hatta eczaneden bizzat kendisi uygun bir antidepresan alıp kullanabilirdi. Bu dahiyane buluşunu cebine koydu ve düşünmeye başladı Toygar. Ya bu fobilerin hedefi böyle daha bir tam onikiden vuran bir tedavisi vardıysa, ya internet kandırıyorduysa Toygar’ı. Toygar hem korkuyordu, hem de şüpheciydi. Yoksa paranoyak mıydı? Toygar paranoyanın tedavisinde kullanılan antipsikotik ilaçların etkilerini ve yanetkilerini görünce, “yok artık Hanibal Lecter” diyerek, bu fikrinden hemen uzaklaştı.

İki soruluk sınavda iki soruyu da cevaplayamayan Toygar daha geleneksel yöntemlerin peşinden gitmeye karar verdi. Annesi bulsundu canım Toygar’a bir psikiyatrist. Annesini telefonla aradı Toygar,

- Anne bana bir psikiyatrist bulsana.
- Napacaksın olm psikiyatristi?
- Derdim var da onu anlatacağım.
- Olm bana anlatsana.
- Yok artık anne yaaaa, belki derdim sensin.
- Nolur anlatsan olm?
- Anne, bana psikiyatrist buluyor musun bulmuyor musun?
- Tamam olm bulurum.

İki gün sonra annesi psikiyatristten randevu almış, gideceği saati ve adresi Toygar’a bildiriyordu. Toygar randevunun zamanı ile Fenerbahçe’nin maçının çakıştığını telefonu kapattıktan hemen sonra farketti. Toygar’ın psikiyatrist ile randevusu 17.30’da, maç ise 19.00’daydı. Toygar’ın “hayvan korkusu ve hoşlandığı kadınların hepsinin korktuğu hayvanlardan beslemesi” konulu sempozyumu en az üç saat sürerdi. Randevuyu başka bir tarihe almaya tenezzül bile etmedi Toygar. Objektif bir analiz, annesinin sağlı sollu hücumlarına karşı Toygar’ın defansının, Kayserispor’un sağlı sollu hücumlarına karşı Fener’in defansından çok daha zayıf olduğunu göstermekteydi. Çünkü psikiyatrist, annesinin arkadaşı Zuhal’in amcasının oğluydu. Toygar kendini feda edeceğine, Fener’i feda etti.

Toygar psikiyatristin muayenehanesinin bekleme odasında, "Hürriyet okuduk, Milliyet de okuduk, çaresiz kadın dergilerine geldik, Cosmopolitan mı okusam, Marie Claire mi" diye kara kara düşünürken ve saat artık 18.30’a yaklaşıyor olduğu için maçı seyredebilme ümitleri yavaş yavaş tükenirken, Psikiyatrist, buyrun Toygar Bey dedi.

Toygar psikiyatristin odasından içeri girdiğinde, bir mahkeme salonunu ilk gördüğünde yaşadığı hayal kırıklığının aynısını yaşadı. Ne bir “uzanın çocukluğunuza döneceğiz” kanapesi, ne huzur verici bir ışık, ne dinginlik veren bir koku, hiçbiri yoktu odada. Yerlerine silme dosyalar ve kağıtlarla dolu bir çalışma masası üzerinde bilgisayar, arkadaki tavana kadar uzanan kütüphanede bulunan yıpranmış bir sürü kitap ile hasta, yani Toygar otursun diye bir eski koltuk vardı. Psikiyatrist eliyle Toygar’a oturmasını işaret ett, Toygar da oturdu. Psikiyatrist,

- Siz halamın kızının yakın bir arkadaşının oğlusunuz di mi Toygar Bey,
- Zuhal Teyze halanızın kızıysa, evet.
- Bu yaşta anneniz vasıtasıyla psikiyatrist bulmanız biraz garip değil mi Toygar Bey?
- Bilmem garip mi?
- Utero sendromunun değişik bir türünü mü yaşamaktasınız acaba?
- Neyi, neyi?
- Bebeğin anne karnını terkedip, bambaşka bir çevreye girmesinin yarattığı sıkıntılara genel olarak Utero sendromu diyoruz biz.
- Yani 30 yaşında Utero sendromu yaşadığımı mı iddia ediyorsunuz Doktor Bey?
- Yoo ben bir şey iddia etmiyorum, sizin bu konuda ne düşündüğünüzü anlamaya çalışıyorum.
- Başarıya ulaşıyor musunuz peki?
- Henüz hayır. Neyse çok da önemli değil, siz bana asıl sıkıntınızdan bahsedin.
- Hayvanlardan korkuyorum Doktor Bey.
- Ne zamandan beri?
- 20 senedir falan.
- 20 senedir hiç bu konuyla ilgili psikolojik destek aldınız mı?
- Hayır.
- Neden şimdi bu sorun için psikolojik destek almaya karar verdiniz?
- Hoşlandığım kadınların hepsi korktuğum hayvanlardan besliyor. Evlerinde rahat edemiyor, bu nedenle saçmalıyorum.
- Onlar da bir süre sonra sizin saçmalıklarınızdan sıkılıp sizi terkediyorlar.
- Aynen Doktor Bey, aynen.
- Daha geleneksel bir yol izleseniz Toygar Bey.
- Ne gibi?
- Bana ulaşırken kullandığınız yöntem gibi.
- Nasıl yanı?
- Diyorum ki, annenize söyleseniz de o size hayvan beslemeyen ve sizin hoşlanacağınız bir kadın bulsa.
- Ne diyorsunuz siz yaw?
- Görücü usulü diyorum tam size göre.
- Korkularımın üstüne gitmeyeyim mi yani?
- Yok gitmeyin.
- Öyle korkmaya devam edeyim yani.
- 20 senedir ediyorsunuz zaten.
- Zararın neresinden dönsek kar değil mi Doktor Bey?
- Değil.
- Allah allah.
- Size şöyle anlatayım Toygar Bey, sizin kalbinize dikenli bir ok saplanmış, oku çıkarmak için geri çekersek, kanamalarınız daha da artacak.
- Eee napacağız yani?
- Hiçbirşey
- Nasıl yaaa o benim repliğimdi Doktor Bey.
- Pardon?
- Eylemsizlik bazen yapılacak en iyi eylemdir.
- Tam ben söyleyecektim.
- Siz söylemeyin diye ben söyledim, o replik benim.
- Peki canım sizin olsun.
- O zaman ben evime döneyim, maçımı izleyeyim Doktor Bey.
- Tabi, tabi buyrun, ayrıca bana Ramiz diyebilirsiniz.
- İyi akşamlar Ramiz Bey,
- İyi akşamlar.

Toygar Doktor Ramiz’in muayenehanesinden çıkıp maça yetişmek için hızla evine doğru gitti. Yol boyunca doktor karşısında uğradığı hezimetin bir benzeri Fenerbahçe’nin başına gelmemiştir inşallah diye dua eden Toygar eve girdiğinde, maçın 75. dakikası oynanıyordu. Skor ise Doktor Ramiz ile Toygar’ın mücadelesinin skoruna paraleldi. Fenerbahçe 1 Kayserispor 4. Toygar televizyondaki üzgün Fener’li futbolculara bakarak ulan dedi, ben en azıdnan deplasmanda fark yedim, sizin gibi evimde değil.

9 yorum:

  1. :) ilk kez toygardan daha cok hasta olduum bir karakter cikti karsima :)

    YanıtlaSil
  2. Psikiyatrist Doktor Ramiz’i Saatleri Ayarlama Enstitüsüne ithaf ediyorum. Parlak bir performans gerçekten :)

    YanıtlaSil
  3. ya ikinci kez okudum ama yine anlayamadım, toygar niye psikiyatriste gitmeye karar verdi :) neden, niçin?!

    YanıtlaSil
  4. süper ya umarım dr.ramiz fazla ücret almamıştır bunun için
    gerçi bu soruna benzer sorun bende de var korku olarak değil kralı gelse kılımı kımıldatmam askerlik sağolsunda ne biliim hayvan besleyenlerin evine gitmekten kaçınıyorum bende tiksindiğim için kedi ve köpekten sağlık açısından. O canlıların dolaştığı yerde oturup kalkmak hiç işime gelmiyo aynı havayı solumakta tüy kıl vs. zaten zararlıymış. Herkes yerini bilsin bahçeye insinler hem onlar rahat etsin hem biz:) Yoksa kuş balık ve su kaplumbağası gibi hayvanlar eve aittir ve beslemişliğim vardır.

    YanıtlaSil
  5. Sevgili Mehmet Hayri,

    Bana Selim Işık kötü yazıyor dedirtemezsin :)

    Sevgili Eysi,

    Dr. Ramiz, Dr. Ramiz lan biriniz de Toygar’a ilgi duyun yaaaa :p Bir kere de zayıfı kollayın :p

    YanıtlaSil
  6. Şimdi Selimciim,

    Çok açık konuşucam bu Toygar alenen borderline personality disorder rahatsızlığına sahip. Kızlardaki hayvanlar ise metafor. Birlikte olduğu kadınların bazı özelliklerinden ölesiye korkuyor. Durum bu kadar basit.

    Saygılar,
    t&t

    YanıtlaSil
  7. Sevgili T&T,

    Tedavisi var mı bu "borderline personality disorder"ın? Çocuk bana sorup duruyor nolacak benim bu halim diye.

    YanıtlaSil
  8. Bildiğim kadarıyla yok Selimciim ehehe

    YanıtlaSil
  9. Keşke o kadar açık konuşmasaydın abi o zaman :)

    YanıtlaSil