23 Aralık 2008 Salı

Zeitgeist, Zeitgeist, Zeitgeist

Kurtuluş draje bir hap değildir. Alev Alatlı’nın bu sözünü kendi ağzından duyduğumda ilk tepkim niye ki olmuştu. 20 yaşında filandım. Or’da Kimse Var mı serisinde anlatılan “ilkel komunizm üzerinde parlayan hilal” ütopyasının peşindeydim. Orada taş devri ekonomilerinden bahsediliyordu. Paranın olmadığı, herşeyin ortak mülk olarak adilce tüketildiği, şahsi mülkiyete ihtiyaç duyulmayan bir dönem olduğu anlatılıyordu. Yani şu an içinde bulunduğumuz sistem insan doğasının bir sonucu değildi, insan davranışlarının bir sonucuydu. Bir ekonomi konferansında roman kahramanı Homo Economicus, yani ekonomi sisteminin üzerine kurgulandığı ideal ekonomik insanın çok takıntılı ve mutsuz bir tip olduğunu anlatıyordu. Haklıydı, zeytinyağı almak için şehrin tüm marketlerine giderek yaptığı pazar araştırmasının sonucunda 50 YTL’lik yağı 45 YTL’ye almış olduğu için övünen ve herkesin kendisi gibi davranması halinde artık kimsenin o yağı 50 YTL’ye satamayacağını iddia eden birini görsem, ya bırak bu işleri derdim, 5 YTL işte, seni batırmaz, beni zengin etmez. Velhasılı “ilkel komunizm üzerinde parlayan hilal” insanları; eştilik gibi kurgusal bir ideal yerine, kardeşlik gibi yaşamsal bir ideali savunan, varlığı da yokluğu da kardeşçe paylaşan, sofrada kalan son lokmayı yemek için kavga edeceklerine, kardeşinin o lokmaya daha fazla ihtiyacı olduğunu kanıtlamak için uğraşan samimi insanlardı. “ilkel komunizm üzerinde parlayan hilal” insanları için sofrada az yemek bile olsa, bu sofranın kıt olduğu anlamına gelmezdi ki. Dolayısıyla tüm iktisada giriş kitaplarının giriş cümlesi boşa çıkardı bu insanlar için: “Ekonomi, kıt kaynakların sınırsız insan ihtiyaçlarını karşılamak için optimum kullanımını araştıran bir bilimdir.”

O yaşta önümdeki sıkıntılı gelecekten, kaygılı, sıkıntılı ve korkmuş bir zavallı olarak tamam lan dedim kendi kendime, bu “ilkel komunizm üzerinde parlayan hilal” iyiymiş, ben bundan istiyorum. Yana yaya da Alev Alatlı arıyorum ki, ablacığım ben bunu istiyorum da, satıcısını bulamadım, bu düzene nasıl geçeceğiz diye sorabileyim. En sonunda buldum. Uzun süre bana cevap vermedi, anaç kişiliğiyle yazık bu körpeciğe falan demiş olmalı. Fakat istediğini almaktan vazgeçmeyen zavallı ben en mücadeleci kişiliğimle sorup duruyordum. En sonunda dedi ki, kurtuluş draje bir hap değildir. Tabii ben o günlerde nasıl sıkıştırdım ablamı köşeye, bak cevap veremiyor diye falan yorumluyorum, ne dediğinden haberim bile yok.

Sonra bir gün Matrix diye bir filmde yapay zeka Agent Smith anlatmaya başladı plazanın bir odasında ağzı burnu kanlar içindeki Morpheus’a pencereden dışarısını göstererek:

“Hiç durup bu manzarayı izledin mi? Bu muhteşem güzelliği ve ardındaki dehayı! Milyarlarca insan burada hayatını yaşıyor. İnanılmaz. İlk Matrix'in kimsenin acı çekmediği ve mutlu olduğu mükemmel bir dünya için yapıldığını biliyor muydun? Tam bir felaketti. Kimse programı kabul etmedi. Neredeyse tüm ekinler öldü. Bazıları mükemmel dünyayı tanımlayacak programlama dilinin olmadığını söyledi. Ancak bana göre bir ırk olarak insanoğlu kendi gerçekliğini sefalet ve acıyla tanımlıyor. Bu yüzden mükemmel dünya ilkel beyinlerinizin durmadan uyanmayı denediği bir rüya halini alıyor. Bu yüzden Matrix bu şekliyle yeniden tasarlandı. "Uygarlığınızın en mükemmel hali." Sizin uygarlığınız diyorum. Çünkü sizin için düşünmeye başladığımız andan itibaren bizim uygarlığımız oluvermişti. Bu tabii ki asıl konumuzu belirliyor. Evrim, Morpheus, evrim. Dinazorlar gibi. Pencereden dışarı bak. Sizin zamanınız doldu. Gelecek bizim dünyamızın, Morpheus. Gelecek bize ait olacak. Seninle, burada geçirdiğim süre içinde öğrendiğim bir şeyi paylaşmak istiyorum. Türlerinizi sınıflandırma fikrine kapıldığım bir günümde aslında sizin memeli olmadığınızı anlayıverdim. Bu gezegendeki her memeli iç güdüsel olarak çevrelerindeki ortamla doğal bir denge oluştururlar. Ama siz insanlar bunu yapmıyorsunuz. Siz belirli bir alana yerleşip çoğalıyorsunuz. Sonunda bütün doğal kaynaklar yok olana kadar, buna devam ediyorsunuz. Hayatta kalmak için yapabileceğiniz tek şey olarak da, başka bir alana yayılmak kalıyor. Bu gezegende aynı yöntemi kullanan bir başka organizma daha var. Ne olduğunu biliyor musun? Bir virüs. İnsan türü bir hastalık. Bu gezegende bir kansersiniz. Bir tür salgın. Biz de tedavisiyiz.”

Sensin lan virüs dedim o zaman Agent Smith’e. Agent Smith’in “kimsenin acı çekmediği ve mutlu olduğu mükemmel bir dünya” dediği, muhtemelen herkesin homo economicus olduğu, herşeyin yeteneğe göre eşitçe dağıtıldığı, arzın ve talebin sınırsız olduğu tam rekabet piyasasıydı. Sen bir kere dedim Agent Smith’e mutluluktan bir bok anlamıyorsun, mutluluk paylaşmaktır ve hiçkimsenin birşeye ihtiyacı yoksa, hiçbirşeyi paylaşmaya da gerek kalmaz. Cevap veremedi bana, çünkü kendisi beyaz perdedeki bir görüntüydü. Smith’i simit gibi yemiştim, öyle kalakaldı ekranda.

Dün de benzer minvalde Zeitgeist diye iki bölümden oluşan ve toplam dört saat süren bir belgesel seyrettim. Argümanları ve insanı düşündürtmesi açısından kayda değer bulduğum bir belgeseldi. Fakat bir şeyin belgelere dayanıyor olması, ki bunun dayandığı belgelerden bir hayli şüpheliyim, onu mutlak doğru yapmaz. Herneyse, belgesele göre din, politika ve para baş düşmanıydı insanlığın. Hepsinden kurtulmalı ve yeni bir dünya kurmalıydık: The Venus Project, http://www.thevenusproject.com/

Tekrar Alev Alatlı’nın sözünü hatırlayalım: Kurtuluş draje bir hap değildir. Neden değildiri site gayet güzel anlatıyor, şöyle ki, kurtuluş diye Agent Smith’in Baba Morpheus’a ilk Matrix diye anlattığı “kimsenin acı çekmediği ve mutlu olduğu mükemmel bir dünya” draje hapını sunuyor insanlığa. Üstelik de bunu son derece anarşist bir belgeselin hemen ardından yapıyor. Yani bütün o anlattığın şeylerin hepsini doğru kabul etsek bile, ki bir kısmı oldukça tartışmalı, parayı, dini ve politikayı yok et söylevinden sonra bana yeni bir siyaset, din ve ekonomi tasarımı yapıyor olmanı manidar karşılıyorum sevgili Zeitgeist.

Zaten bir insan kendisini toplum mühendisi olarak tanımlıyorsa, o adamdan uzak durmak gerekir kanaatimce, zira toplum mühendisiyim diyen adam, toplumu oluşturan insanları çözdüğü iddiasını da beraberinde taşır. Oysa insanı çözmek mümkün değildir. Olsa olsa kafandaki insan modelini çözmüşsündür. O da zaten insan değildir, tasarımdır.

Bir kez daha kurtuluş bekleyen insanlığa en Alev Alatlı sesimle seslenmek istiyorum: Kurtuluş draje bir hap değildir. Ve eklemek istiyorum, her draje hap sentetik bir modellemeyi tedavi eder. İnsansa, insanın modelleyebileceği bir kurgu değildir.

4 yorum:

  1. adendum'u izlemediyseniz eger, daha saglam gibi geldi bana.. tavsiye ederim..

    YanıtlaSil
  2. İkisini de izledim. Addendum hangisiydi hatırlamıyorum ama, herhalde Venus project olmayan olmalı. O daha iyiydi tabii. Ama her halükarda o da bir kolajdı ve ikincisinde ağızlarındaki baklayı çıkardılar. Eksisozlukte ozellikle Immanuel Tolstoyevski'ni yorumlarını tavsiye ederim.

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. immanuel tolstoyevski zaten hastasi oldugum bir yazardir demistim ancak, yanlislikla yorumu silmis bulundum..

    nasil dalgin bi insansam artik :)

    YanıtlaSil