17 Aralık 2008 Çarşamba

Ben Böyle Konsept Albümü Görmedim Be Hacı : NilFm

Dokuz günlük bayram tatilinde uzun yolculuklar esnasında bol bol müzik dinleme fırsatı buldum. Bu arada arabanın cd çaları mp3 cdsi çalmadığından albümleri baştan sona dinleme imkanı buldum ki, uzun zamandır yapmadığım birşeydi.

Konsept albümü denen entel dantel bir kavram var. Normalde konsept albümü yaptım ben diyenlere hadi len diyen bir yapıya sahip olduğumdan benim için bir komiklik unusurundan öteye geçmez bu. Ama Nil Karaibrahimgil’in Nil FM isimli albümü bu algımı değiştirdi.

Yıllar önce bu albümü dinlediğimde, ben de jinglelarından reklamlarına kadar bir radyo konsepti yaratıldığını düşünmüştüm ve hoşuma da gitmişti bu. Zaten samimiyetle yapılan pekçok şeyi severim ben. Bu kızın da 25 yaş üstü kadınların neredeyse tamamını avucunun içine alabildiğini düşünüyordum, yazdığı güzel şarkı sözleriyle. Hala da düşünüyorum.

Ama bu defa uzun yollarda birkaç defa albümü dinleyince bu radyo konseptinden sıyrılıverdim. Jinglelar ile reklam müziklerini çıkardığımda geriye kalan on şarkıyı sırasıyla dinlediğimde benim kafamda bir hikaye çıkıyor. Ben de şarkılarda geçen tüm sözleri kullanarak kafamdaki hikayeyi yazmaya kalktım.

Bakın bakalım olmuş mu :)

Nil’in yönetmen, reklamcı, senarist, yapımcı kılıklı bir sevgilisi varmış, bir rivayete göre de Serdar Erener’miş hatta. Fakat Nil’e onun beklediği ilgiyi gösteremiyormuş. Nil’i sinemalarda tak tiki tak tiki tak gelir diye bekletiyor, gecikince Nil'e ekildiğini hissettiriyormuş. Tabii ki morali bozulan Nil, sevgilisi ikinci yarıya yetişir umuduyla bekliyormuş ama sonra kendine alışıyormuş, kırılıyormuş ama kırık tarafını duvara yaslıyormuş. 10 dakika arada Nil’in sevgilisi hala yokmuş ortalarda. Nil kızımız mısır yiyor, bişeyler içiyor ve en nihayetinde filmin ikinci yarısına geçiyormuş. Kendi kendine tabii diyormuş bir erken matineyim ben, romantik komediyim. Film de güzelmiş ama Nil’in aklı sevgilisine takılıyormuş, kırılıyormuş ama kırık tarafını duvara yaslıyormuş. Sevgilisi kreatif toplantılar yapıp saçma sapan insanlarla konuşacağına kendisini bir keşfetse eline neler geçer diye düşünmeden de edemiyormuş. Sen beni dinlesen ne konu olurum, sen beni izlesen ne film olurum diye içinden geçirip duruyormuş içinden ama gelecek diye umutla beklediği sevgilisi tarafından ekiliyormuş. Sonunda anlamış ki, kendi filminin jönü o adam olamazmış. Buna ağlamış sinemadaki filmin son karesinde. Nil belki sevgilisini kendi filminde jön olarak oynatamazmış ama kendisinin de sevgilisinin filminin figüranı olmak zorunda olmadığını anlamış. Terketmiş Nil adamı, yürümüyor demiş, film bitti demiş, bak yazılar akıyor, ışıklar yanıyor demiş. Girdiği kapıdan çıkmış gitmiş Nil.

Nil haklılığının verdiği güçle kız arkadaşlarının arasına karışmış. Nil kıvamındaki kızlar zaten genellikle sevgililerinden ayrıldıklarında bir manyetik alan yaratılarmış etraflarına, çevredeki diğer kızları da o manyetik alana çekmek için. Doğal olarak kurulurmuş kalbi kırık kızlar klübü. Klübün kızları Etiler’de böyle Arto’lu, Fatih Ürek’li falan bir mekanda toplanmışlar. Rakı söylemiş kızlar garsona. Hızlı bir şekilde sarhoş olup deşarj olmaya ihtiyaçları varmış çünkü kalbi kırık kızların. Haydi şimdi eller havaya, oturmaya mı geldik modunda rakıları duble duble yuvarlarlarken, sürekli de biz bu hale düşecek kızlar mıydık diye dertlenirlermiş. Yooo demişler kalbi kırık kızlar, bunu haketmiyoruz. Yoo demişler kalbi kırık kızlar, bunu kabul etmeyelim. Sonra bir durum değerlendirmesi yapmışlar. Sormuşlar kendilerine neden yıprandık diye. Sormuşlar sevgililerinden hoşlandıkları için şimdi niye yıprandık diye. Gece belli ki uzun sürecek, çok rakı içilecekmiş. Başlamışlar kalp kıran erkekleri analize. O kadar basitmiş ki denklemleri, o kadar güçsüzmüş ki eklemleri yormadan sormadan kontrol etmek bebek işiymiş. Kalp kıran erkekleri aslında sararlarmış dolma gibi, çalarlarmış isteseler zurna gibi, o kadar belliymiş ki hedefleri, seks, para ve futbolmuş hep sohbetleri, yormadan sormadan bunu yönetmek bebek işiymiş. Eski günlerdeki günü birlik ilişkileri sürdürmek isteselermiş, çıtaları kaldırır, çıtırlara on basar, haydi hop hop atlatır, uzun uzun anlatır, espriler patlatır, haydı top top yuvarlarlarmış. Bekletirler, seslenirler, yüklenirler, esnetirler, pes ettirirlermiş. Ama artık daha ciddi ilişkiler peşinde koşuyormuş yirmibeşini geçen kızlar ve en büyük rakipleriymiş artık çıtır kızlar. Hem eski çıtırlar olarak aşağıdan gelenlerin neler yapabileceklerini de en iyi yirmibeşini geçen kızlar bilirmiş ve bu durum da ilişki üzerinde gereksiz bir kıskançlık baskısı oluşturuyormuş. Tüm bunları düşüne düşüne rakıları içip içip şişen Nil, gecenin sonunda mekandan çıkarken artık bayağı bir sarhoşmuş, içlenmiş birden ve bağırmış: Aaaaaah hey gidi günler hey.

Yalpalaya yalpalaya yürüyen Nil’i mekanın kapısındaki valeler bir taksiye bindirmişler. Nil taksideyken bile kıpır kıpırmış deşarj edememiş o gece yeterince enerjisini. Kalbi kırık kızlardan da almış gazı, vermiş enerjiyi, içmiş alkolü, en sonunda taksi evine getirince Nil’i çaresiz girmiş evinin yalnızlığına. Hemen kocaman bir kadehe tepeleme şarap doldurup, müzik setini açmış. Müzik poptan dönmüş arabeske, başlamış Nil tehditlere, gitmesinmiş terkettiği sevgilisi yoksa içermiş bütün uyku haplarını sonradan karıştırmasınmış adam ruh kitaplarını. Bir de mektup yazarmış adama hep seni sevdimle biten. Ondan sonra hesap etsinmiş, adamcağızın olur muymuş bir daha hiç neşesi. Gitmesinmiş, yoksa atlarmış en yakın köprüden, hafızaya da gerek kalmazmış bu olurmuş adamcağızın tek hadisesi. Giderse adam, Nil katledermiş yan komşuları, sonra dermiş polise bu adam öldürmüş masumları. Biraz daha şarap koymuş kadehine Nil, devam etmiş tehditlere içerken. Gitmesinmiş adam, yoksa düşermiş Nil’in yolu kiralık katillere, sonra vurup durmasınmış adamın cesedi ıssız sahillere. Giderse terkettiği sevgilisi, adı geçermiş Nil’in akşam haberlerinde, adamcağız da yaşlanırmış gitgide akıl hastanesinde. Biraz daha şarap koymuş kadehine Nil ve içip bitirmiş bir dikişte. Ancak o zaman söyleyebilmiş adama dair asıl niyetini kendi kendine: "Gitme, dünyam dönsün dönsün, dünyam dönsün dönsün, ben hiç kimse ölsün mölsün istemem, gitme istemem." Ayağa kalktığında Nil, farketmiş ki dünyası zaten alkolden dönüyor dönüyormuş. Tekrar oturmuş kanapeye hemen ve oracıkta sızmış.

Kanapede eğri büğrü sızan Nil, rüyasında bir çölün ortasında terkettiği sevgilisi ile berabermiş. Nil susuzluktan bayılmış sevgilisinin kucağına. Sevgilisi, mataranın dibinde kalan birkaç damlayı Nil’e içirmiş ama yetmemiş. Su bulmak için adam harap ve bitap vaziyetteki Nil’i yapayalnız bırakmış çölün ortasında, sen hiç merak etme sevgilim hemen geleceğim diyerek. Nil adamın arkasından bağırıyormuş, gitme, beni burada yalnız bırakma, nolur yalnız bırakma. Ama adam mecburmuş gitmeye yoksa ikisi de ölürmüş oracıkta. Adam gitder gitmez, Nil tam tepesinde dönüp duran bir akbaba görmüş. Bekliyormuş ki akbaba, Nil ölsün, leşi de ona yar olsun. Nil’in ödü kopmuş akbabadan bağırmaya başlamış, sevgilisini çağırıyormuş ama adam duyup da gelemiyormuş bir türlü. Bu bağırış çağırışların içinde Nil, uyanmış kabustan. Her yeri kanapede yatmaktan tutulmuş tabii Nil’in. Rüyasını dün gece fazla kaçırdığı alkole bağlamış hemen. Rakı olmasın demiş kendi kendine, şarap olmasın. Başı çok ağrıyormuş kafasını kanapenin gırlentlerinin arasına gömmüş ve bağırmış: “Madem sen yoksun, kafam olmasın.” Nefessiz kalınca çıkarmış başını gırlentlerin arasından, kanapede sırt üstü uzanmaya başlamış. Güneş gelmiş bu defa yüzüne rahatsız olmuş. Gündüz olmasın demiş kendi kendine, gece olmasın. Kafasını tekrar gömmüş gırlentlerin arasına ve bağırmış: “Madem sen yoksun, günler akmasın” Neden sonra kalkmış kanapeden banyoya gitmiş, aynada izlemiş yüzünü, bari akbaba olmasın yaa diyerek başlamış terkettiği sevgilisine hitaben manisini söylemeye: Sensiz nasılım bak bana/Gel de bir çorba yap bana/ Madem öldürdün/Akbaba olmasın/Nolur olmasın/Akbaba olmasın/Akraba olmasın/Eğer sen yoksan, kimsem olmasın.

Makyajlı yüzüyle sızdığını farkeden Nil, kendine küfredip makyajını temizlemiş. Sonra da ılık bir duşa girmiş de kendine gelmiş biraz. Mutfağa gidip bolca su içmiş, biraz meyve yemiş, ufak ufak da atıştırmış kahvaltılıklardan. Sonra yanına en çok satan kitaplardan bir demet ile sevgilim kimbilir şimdi nerde diye soran tüm şarkıların yerini hafif pop şarkılarına bıraktığı Ipod’unu da alarak Silivri’deki yazlığına gitmek üzere koyulmuş yola. Saat akşamın beşi filanmış herhalde evden çıktığında, trafik varmış, hava tam kararırken ancak girebilmiş yazlık sitenin bahçesinden içeri. Bakkala gitmiş, salata yapmak için gereken yeşillikler ile yarın sabah yemek üzere bir tane ekmek almış. Bakkaldan çıkıp evine doğru giderken, gözüne sitenin pis havuzu takılmış ama çok da takmamış Nil kafasına, binmiş asansöre, çıkmış yukarı, açmış kapıyı, girmiş içeri. Eve girer girmez koca bir bardak soğuk su ile birlikte gün batımını seyretmek için balkona çıkmış. Güneş kıpkızılmış. Pis havuz da boşaltılıyormuş bu arada aşağıda. Balkondan uzun uzun izlemiş Nil. Dün geceki içikilerin etkilerini hala hissediyormuş, başı ağrıyor, midesi yanıyormuş. Gitmiş Nil mutfağa, bakkaldan aldığı malzemelerden güzel bir salata yapmış kendine, yemiş afiyetle balkonda. Başının ağrısı geçmiş, alkolün kötü etkilerinden büyük ölçüde arınmış ancak o zaman vücudu. Havuz tamamen boşaldığında, havuzun ışıkları yanmış ve temizlemek üzere adamlar içeri atlamışlar. Gecenin onunda spot ışıklar altında havuzu temizlemeye çalışan karınca gibi adamların görüntüsünü sevmemiş Nil. Getirdiği kitaplardan birini seçerek yatak odasına geçmiş. Pijamasını giyip, elinde kitabıyla uzanmış yatağına, ama beş sayfa bile okuyamadan uykusu bastırmış. Koymuş kitabı sağındaki etejerin üstüne ve uyumuş.

Güzel bir güne uyanmış o sabah Nil yazlıkta. Kalkmış, sabah güneşi alan balkona çıkmış. Havuz, deniz, güneş pırıl pırıl parlıyormuş herşey. Havuzun etrafında çocuklar cıvıl cıvılmış. Nil hemen bir çay koymuş ocağa, sonra gitmiş balkonun şemsiyesini bulmuş içerilerden. Rahatsız etmesin diye balkonda, güneşe karşı açmış şemsiyeyi ve dolaptaki kahvaltılıkları balkondaki masanın üzerine yerleştirmeye başlamış. Çayı demlemiş, dün akşam bakkaldan aldığı ekmek ile dün gece okumaya başladığı kitabı da almış oturmuş masasının başına. Kahvaltısını ederken pırıl pırıl parlayan havuzun dün akşamki pis halinin görüntüsü gelmiş gözünün önüne. Değişimi farketmiş, terkettiği sevgilisi ile arasındaki ilişkiyle eşleştirmiş. İlk başta herşey ne güzelmiş de ilişkileri sonradan kirlenmeye başlamış. Farketmiş ki birden, bu aşk havuz problemiymiş. Denklemini yazmış, başlamış ilişkiye ama maharet havuza girmekte değil içinde uzun süre yüzebilmekteymiş. Ben neden yüzemiyorum bu havuzda diye düşünmüş. Sebep kalbi kırık kızlarla eğlenmeye çıktığı gecede de belirttiği gibi çıtır kız korkusu ve gereksiz kıskançlıkmış. Çıtırlara benim havuzuma atlamayın diyemiyormuş. Havuzuna atlayıp ayaklarını çırptıkça da çıtırlar, Nil bu sefer yüzemiyor, sanki boğuluyormuş. O zaman düşünmüş ki Nil, sevgilisiyle beraber suyu boşaltsalar, yeniden doldursalar, yeni baştan daha özenle başlasalar da çözülse bu havuz problemi. Fakat olmamış bir musluk kapansa, diğeri açılmış, kızlar havuz kenarına açılıp saçılmış. Bu sefer havuzu doldururlarken, Nil kendisinden ve sevgilisinden başka kimsenin havuza atlamayacağını şart koşmuş ama atlayanların önüne geçemiyormuş ki. Nedense bir türlü havuz içinde huzurla yüzemiyormuş. Havuzun ortasında sevgilisi gel gel su çok güzel derken Nil, ona yüzemiyormuş. Sanki dibe vuruyormuş da, nefes alamıyormuş.

Nil o zaman anlamış ki aslında problem havuz değil, havuzun herkes tarafından izlenebilmesindeymiş. Havuz şimdi ne güzel kimsenin bilmediği gizli bir yerde olsa, hiçbir problem kalmazmış. Ama bu da artık mümkün değilmiş. O zaman Nil de kara kara düşüneceğine gideyim de şu aşağıdaki havuza bir de ben gireyim demiş. Aslında tamamen çevresinden uzaklaşmak istiyor, o yaz bembeyaz bir otelde kendisine rastlamak istiyormuş. Ama şimdilik yazlığın havuzuyla idare edecekmiş. Ipodunu ve kitabını da almış yanına havuz başına inerken. Yazlığa gelmeden önce Ipod’dan sevgilim kimbilir şimdi nerde diye soran tüm şarkıları silmişmiş. Asansöre bindiğinde aynada teninin çok beyaz olduğunu farketmiş ve kendi kendine ben bu yaz bronzlaşmak istiyorum demiş. Kendisiyle uzlaşmak, yer yer yozlaşmak, uzaklaşmak istiyormuş. Havlusunu sermiş havuz başındaki şezlonga, almış eline en çok satan kitaplardan birini. Nil artık kendine yönelmek istiyormuş. Denizden çıkıp yeni bikinisiyle üşümek ürpermek istiyormuş. İstiyormuş ki yansın ayağı kumlarda, sönsün günleri mumlarda. İstiyormuş ki, mavi turuncu tonlarda toplansın dalgalar kumsalda.

Artık yeterince güneşlendiğini düşünmüş Nil bir birbuçuk saat sonra. Kalkmış havlusunu almış evine gitmiş. Ilık bir duş alıp güzellik uykusuna yatmış. Uyuyamamış, sağa dönmüş yok, sola dönmüş yok. Yalnızlıktan da canı sıkılmış. Kalbi kırık kızlar klübünden bir arkadaşını aramış. Kız, ohooooo demiş Nil’e hemen atlayıp yanıma geliyorsun, seni akşam şahane bir partiye götüreceğim. Nil’in aklına dün sabahki hali gelince yüzünü buruşturmuş biraz, daha sakin birşeyler yapsak demiş. Arkadaşı kızım sen aptal mısın demiş çivi çiviyi söker, atla gel çabuk. Nil aptal değilmiş, atlamış arkadaşının yanına gitmiş. Partiye girer girmez arkadaşı Nil’i bara doğru sürüklemiş ve arka arkaya altı tane tekila içirmiş. Nil yarım saat içerisinde pür neşe tren dansı yapıyormuş partide. Bütün kurtlarını dökmüş partide. Dili çözülmüş başlamış bağırmaya. Yemezmiş artık bunları, tersyüz etmiş hayatını. O anda aşk bitmiş, oyun başlamış. Aramış terkettiği sevgilisini ağzına geleni söylemiş. Demiş yak lambalarını, oyna sen de zarlarını, bırak başkalarını, ben aptal mıyım? Adamcağız Nil nerdesin, ne anlatıyorsun diyecekken devam etmiş Nil: İşime gelmeyince hep/Hayatın kendisi sebep/Sen onca fırsatı tep/Ben aptal mıyım? Adam şoktan biraz kurtulmuş ve demiş ki Nil sarhoşsun, neredeysen söyle gelip seni oradan alayım. Ama Nil hiç oralı olmamış devam etmiş: Aşkın şudur sözlük anlamı/Arıyorsun sen belanı/Ben miyim hapse tıktığın/Neden suçlu kılıklıyım/Söyle gardiyanım/Çok yatar mıyım/Ben aptal mıyım? Nil nerdesin söylesene demiş adam birkez daha. Nil yine hiç dinlememiş adamı: Niye sordum soruları/Biliyordum cevapları/Gel hergün aynı şeyi yap/Git hergün aynı yola sap/Sonra gelince hesap/Ben manyak mıyım? Nil iyice saçmalıyorsun artık demiş adam. Git başımdan diye bağırmış telefonda Nil, unuttum mu ben kendimi, kuruttum mu günlerimi, biriktirdim dünlerimi, ben aptal mıyım? Adam tam ağzını açıp Nil’e yeniden nerede olduğunu soracakmış ki, Nil çaaaat diye kapatmış telefonu adamın suratına ve telefonunu kapatmış. Hemen kendisini partiye getiren kızın da telefonunu kapattırmış ve partiden ayrılmış. Galata civarında bir caz klübe gitmişler. Tam içeri girerlerken Nil arkadaşına demiş ki, aman ha bak burda benim eski sevgilimi tanırlar sakın adını ağzından kaçırma. Onun hakkında konuşursak Vahdettin deriz. Kız tamam demiş girmişler içeri.

Ama Nil’in az önceki enerjik, neşeli halinden eser yokmuş. Arkadaşı noldu kızım diye sorunca telefon konuşmasını anlatmış. Biraz fazla ileri gitmişsin demiş arkadaşı Nil’e. Nil de ay evet biraz fazla oldu yaa demiş. Çantasından telefonunu çıkarmış ve açmış. Bir mesaj gelmiş adamdan: “Nil, sen beni gecenin bir yarısı arayıp ağzına geleni söyleyemezsin. Hadi başta dedim sarhoş yardım edeyim, ama sen naptın telefonu yüzüme kapattın. Madem öyle bir daha hiçbir telefonunu açmayacak, hiçbir mesajına mailine cevap vermeyecek, hepsini okumadan sileceğim. Sen de bir daha arama beni, hoşçakal.” Nil’in dayanacak gücü kalmamış o anda, ağlamaya başlamış. Arkadaşı peçete vermiş, Nil ağlamış, arkadaşı peçete vermiş, Nil ağlamış. Çantasından bir kalem çıkarmış ve kuru bir peçetenin üzerine o gece aşağıdaki şiiri yazmış:

Vahdettin

Üşüdüm kolların haberi yok
Yürüdüm yolların haberi yok
Beni terkettin
Beni mahvettin
Düşündüm ikimizin çözümü yok
Buldun da anlatacak yüzün mü yok?
Beni terkettin
Beni mahvettin
E seni de süründürsünler
Sen de aşın biraz
Seni de ısırsınlar ve sen de kaşın biraz
Niye vahdettin?
Beni terkettin
Sürdüğün saltanatın sonu mu yok?
Bizle niye uğraştın konu mu yok?
Yok mu vahdettin?
Beni terkettin
Sana ahdettim
Vah vah vahdettin
Umduğumla bulduğumun ilgisi yok
Aşkın neden üstünde etkisi yok?
Yok işte vahdettin
Beni mahvettin
E seni de süründürsünler
Sen de aşın biraz
Seni de ısırsınlar ve sen de kaşın biraz
Niye vahdettin?
Beni mahvettin
Dinle vahdettin
Sana ahdettim

Nil’i toparlamaya çalışan arkadaşı, telefonu ve şiiri yazdığı peçeteyi Nil’in çantasına koymuş ve hadi kalk gidiyoruz demiş. Nil’in direnmeye gücü kalmadığından kuzu kuzu itaat etmiş arkadaşına. Taksiye binmişler, arkadaşı Nil’i evine bırakmış ve gitmiş. Nil de eve girer girmez hemen yatağına girip uyumuş. Makyajı yine yüzündeymiş.

Sabah çok depresif uyanmış Nil, hemen banyoya gitmiş, yüzündeki makyajı silip yüzüne biraz bakım yapmış. Ama sonuçtan tatmin olmamış ve en kısa zamanda bir güzellik salonunda yüzüne adam akıllı bir bakım yaptırmaya karar vermiş. Ilık bir duşa girmiş. Kurulanırken, böyle olmaz birşeyler yapmam lazım diye düşünmüş durmuş. Dolaptan meyveleri çıkarmış ve salona oturmuş, sessizlikte düşünmüş düşünmüş düşünmüş…

Çekirdeksiz kabuksuz bir üzüm kadar yalnız hissetmiş kendini. Hiçbir dalı tutamadım safsızım diye kızmış kendine. Bu ruh haliyle bulduğu güzel fikirleri bile hemen elden çıkarıyormuş. Yine aklına sevgilisini boğan kıskançlığı gelmiş. Kızım sen inanınca çok insafsız, çok tatsız oluyorsun diye düşünmüş. Kasa, kasa toplanıp, turuncuya boyanmış portakallar kadar sıkılmış hissetmiş bu defa kendini. Duygularına çok teslim olduğuna kanaat getirmiş. Biraz aklını kullansa, güzel anılarını da bu kıskançlık yüzünden elden çıkarmak durumunda kalmazmış. Yaşarken hep tatsız, insafsız oluyorum, oysa duygularım yerine aklımla hareket edebilsen bunlar gelmez başıma diye düşünmüş. Erik kadar aşksız, dutlar kadar şanssız hissetmiş kendini ve dua etmiş allaha, çıksa biri kiraz gibi ansızın karşıma diye. Ama çok sevmiş işte bu adamı, aklında hala o varken bulduğu birkaç güzel erkeği de elden çıkarmak zorunda kalıyormuş. Eleştirmiş yine kendini, severken, hele aşıkken insafsızmış, tatsızmış.

Salim kafayla sevgilisini tekrar düşünmeye başlamış. Çünkü yaşadıklarıyla dürüstçe yüzleşmezse geride bırakamayacağını sanmış olanları. İlişkisinin hatırlayabildiği her anını gözünün önüne getirmiş, düşünmüş, düşünmüş, düşünmüş… Beklentileri, arzuları, eleştirileri, yanlışlıkları, yalnızlıkları, nedenleri, sonuçları anıları iyice bir harmanlamış kafasında. Sonunda da almış eline gitarını, söyleyivermiş samimiyetle tüm içinden geçenleri.

Uçar o kuşlar gibi
Çıkar yokuşlar gibi
Sanki biz saklanmışız
Onu bulmuşlar gibi
Sert basan tuşlar gibi
Dik dik bakışlar gibi
Sanki biz hep yazmışız
O bitmeyen kışlar gibi
O bir bencil bencil
O bencil bencil
Nedeni belli değil
Vuramazsın zincir
O bir bencil ama yok onun hilesi
O bir bencil ama yok onun iğnesi
O bir bencil ama yok onun hilesi yok
Yok onun bişeysi yok
Gider o rüzgar gibi
Döner dalgalar gibi
Sanki biz hep dururken
Geçen zamanlar gibi
Sert basan tuşlar gibi
Dik dik bakışlar gibi
Biz ayakta uyurken
Geçen rüyalar gibi
O bir bencil bencil
Ama evcil evcil
Nedeni belli değil
Vuramazsın zincir

4 yorum:

  1. Sevgili Selim,

    Eline sağlık, mükemmele çok yakın bi inceleme ki size bunu tavsiye etmeden duramam ehehhe

    http://travisandtylerdurden.blogspot.com/2008/07/mzikte-szn-bittii-yerler.html

    Saygılar,
    t&t

    YanıtlaSil
  2. Sevgili T&T Durden,

    Ben bir blogu okumaya karar verdiğimde ggogle readera atıyor ve getirdiği en eski yazıdan başlayarak okumaya başlıyan bir deli ruh haline sahibim. Dolayısıyla atıfta bulunduğunuz yazı da ilk okuduğum yazılarınızdan birisiydi. Pek de beğendim, akabinde waterloo sendromu başlıklı sosyal bilimlerde çığır açan yazınızı ve en nihayetinde de Curling sporunu taltif eden yazınızda kafadan kopmuşken bir yorum yazmak isteği hasıl oldu bünyemde. Yorumun üstüne bir türkünün anatomisi başlıklı yazınız ile en nihayetinde de Şarapova ve Dinozorlara ilişkin lastiği gevşek aşörtmen yazı dizinizi okuyunca anladım ki, size ne söylense az.

    Ayrıca değerli fikirlerinizle gariban Selim'in dünyasını şenlendirdiğiniz için de size ne kadar teşekkür etsem azdır.

    Selim

    YanıtlaSil
  3. :))

    ne kadar da guzel olmus bu..

    en cok icinde hikayeler barindiran muzikleri seviyorum ben..

    bu da okudugum en guzel hikayelerden olabilir bir muzikteki..

    benim arabam da mp3 cdsi calmiyor ve benim de en basarili buldugum konsept album nilFM..

    sanirim yarin sabah okula giderken, sonra aksam eve donerken de albumu dinleyip, sizi hatirlayacagim..

    bu arada, sizin yaptiginizin tersini yapan bir bunyeyim..

    ben de sondan basa dogru okuyorum readerdan, yeni kesfettigim bloglari.

    iyi ki bugun ugrayip bir yorum yazivermissiniz..

    uzun suredir, okumaktan en cok keyif aldigim blog burasi oldu cunku..

    YanıtlaSil
  4. Beni şımartmayın, sonu fena olur.

    YanıtlaSil