7 Temmuz 2008 Pazartesi

Meksika Sınırı

Pazar günü sabah çok acayip bir program izledim, kumandamın uzak köşelerindeki bir televizyon kanalında tesadüfen. Tekrar yayınıymış. Ülke TV diye bir kanalda Meksika Sınırı diye bir tuhaf program. Önce bir salak salak baktım. Anna da Anna anlatıp duruyorlardı. Önce bir yüzlerine baktım. Temiz yüzlülerdi ve değişik yerlere referans veriyorlardı. Bir Yunus Emre diyorlar, bir Innaritu’nun kısa filminden bahsediyorlar. Bir anda tuhaf bir müzik çalıyordu fonda youtube dehlizlerinden çıkarılmış. Özbek bir adam arkasında arapça yazıların olduğu bir yerden gitar gibi çaldığı sazıyla Şaman müziği yapıyordu. Bu satırların yazarı ne anlar Şaman müziğinden. Ama güzel geldi kulağına belli ki Şaman müziği tamlaması. Hor görmeyin garibanı derken bir Harabat ehli şiiri çıkıyordu ekrana. Harabat kim nedir derken Utero sendromu patladı Meksika Sınırında. Yavaş yavaş Selahattin Yusuf’u hatırlamaya başladım. Zaman’da mı Yeni Şafak’ta mı ne yazardı bir ara, Gerçek Hayat’ta çıkardı karşıma zaman zaman. Ben Gökhan Özcan’ı takip etmeye çalışırken, bu adam da hep çıkardı bir yerlerden karşıma. Diğerlerini hiç bilmiyorum.

Derin bir muhabbet içerisindelerdi. Derinliği bilgiden gelmiyordu muhabbetin. Derinliği akıldan da gelmiyordu muhabbetin. Derinliği samimiyetten geliyordu muhabbetin. Elbette standart üstü bir bilgi ve akıl vardı adamlarda ama deniz derya konumundan da çok uzaktalardı. Bir tür kolaj sanatçıları gibiydiler, uygun yerde uygun alıntıyı patlatan. Ama işte derindi muhabbet. Hani bazen tesadüfen bir araya gelen arkadaşların patlattığı derin muhabbetler olur. Bir bakarsın konu Quantum fiziğine gitmiş, ordan dönmüş yabancılaşmaya gelmiş, ordan gitmiş öğrenilmiş çaresizlik muhabbetine. Aslında tek tek eşelesen, hiçkimse ne adam gibi quantum bilir, ne öğrenilmiş çaresizlik ne de yabancılaşma. Ama bir şekilde yüzeysel bilgiden derin muhabbetler çıkar. Bunun da aslen temel sebebi muhabet edenlerin samimi, sulandırılmamış cidddiyetleridir.

Bu türden bir muhabbeti görünce televizyonda takıldım, izledim. Aşka geldiğinde konu, dalıp gidenlere baktım. Dağılmış ruh hallerine baktım. İçe dönmeleri, içe hapsoluşları izledim. Meksika Sınırı ne alaka diye merak edince, buldum. Meğer Mehmet Efe diye birinin yazdığı bir şiirden kaynaklanmış programın adı. Şiiri de ayrıca beğendim. Programa da güzel isim olmuş doğrusu.

Meksika Sınırı
hep bir meksika sınırım olsun isterdim,
alamancı komşumuzun siyah beyaz tevesinde
kovboylar hep meksika sınırına giderdi
kimse dokunamazdı sınırı geçtiler mi
meksika sınırı isterdim en sevdiğim şairlere
hep hapiste olurlardı nedense
hapis yatmış olurdu yoldaşım gönüldaşım
saf tutmak istediğim namazda omuz omuza
hapse düşersin derlerdi
tutup ciğerimden yazsam
en sevdiğim filim artisi
hapsi boylardı illaki
filmin en güzel yerinde
camimizin imamı
edebiyat öğretmeni
meksika sınırımız olmadığından belki
ortasında dururlardı
en canalıcı lafın
bir damar kabarırdı cümlelerinde
meksika sınırı olsaydı türkiye'min
ondokuz yaşımda sevdiğim kızla
atlar geçerdim sınırı kimse dokunamazdı
yerine gayrettepe'de dayaklar yedim
günlerce uyutmadılar siyasi şubede
şimdi
meksika sınırına iki saat mesafede
tekrarlayıp duruyorum kendi kendime
bir meksika sınırı lazım her memlekete
meksika'nın kendisine de.

Ben Meksika Sınırı’nın samimiyetini sevdim. Saçmalamaktan korkmayan, (bu kadar samimi ve derin muhabbetin olduğu yerde saçmalamak da kaçınılmazdır) hiçbirşeyden emin olmayan yani sabit fikirli olmayan insanları sevdim. Bu insanlarla konuşulabilirdi. Ergenekon bile konuşlulabilirdi, kapatma davası bile, başörtüsü problemi bile, kürt sorunu bile, laiklik bile, Fatih Terim bile, Zico bile. Aynı fikirde olmak filan da önemli olmazdı. Ama bu konular yerine Meksika Sınırı’na gidip bambaşka şeylerden bahsetmek isterdi insan.

Denk geldiğim program da çok özel bir programdı. Konusu aşktı. Biraz daha izleyeyim bakalım neler olacak ? Belki de hep böyle değildirler. Belki bu adamların da içlerindeki papağanları devreye sokan dokunulmaz konuları vardır. Belki Meksika Sınırı yeteri kadar Meksika Sınırı değildir. Bilmiyorum.

2 yorum:

  1. bu yazıyı yazdığınızdan bu yana yadsınamayacak bir süre geçmiş,hiç değilse "samimiyet"in sahiciliğinin algılanabilmesi bağlamında..merakıma mucip oldu da soruyorum : -sizin söyleminizle- "meksika sınırı yeteri kadar meksika sınırı mıymış?" :)

    YanıtlaSil
  2. Öncelikle şunu söyleyeyim, bu blogu ne kadar okudunuz bilmiyorum ama benim siyasete dair duruşum bellidir. Siyaset bir çamurdur, kim o çamurdan heykel yapmaya kalkarsa elleri kirlenir.

    İkinci olarak da ilk izlediğim Meksika Sınırı programı gerçekten çok özel bir programmış. Siyasete en uzak programlardan biriydi.

    Ve nihayet sorunuza geleyim. Evet samimiler, iyi niyetliler ve bence manipule etmeye çalışmıyorlar. Ancak konu genelde siyaset olunca Meksika Sınırı da genelde Batı'ya karşı Doğu oluyor. Yine de zaman zaman izlediğim bir program, ama dediğim gibi siyasetten hazzetmiyorum. Siyasetle ilgili dünyanın en doğru adamı da konuşsa, siyaset onu da kendine benzetiyor bana göre. Hep Anna programı benzeri programlar yapsalar çok daha fazla severdim.

    YanıtlaSil