3 Ağustos 2009 Pazartesi

100. Yazı: Badakizm

Aslında hiç sevmem ama bu benim 100. yazım. Aslında 100. yazım değil. 103. yazım ama 3 yazıyı sildiğimden. 100. yazım oluyor. 100. yazı şahane bir konuya denk geldi. Sağolsun Medea Cezire bana sen badaksın galiba diyince, ben de daha önce hiç duymadığım bir izm ile tanıştım. Badakizm.

Otisabi diye bir ekşi sözlük yazarının 1999’da ortaya koyduğu bir kavram olan badak yine Otisabi’nin deyimiyle “karşı cins ile ilişkilerinde tutuk, çekingen, pasif ve ezik tavırlar sergileyen insan tipi, ve yavrusu” anlamına geliyor. Fakat Otisabi’nin 2001 yılında Boxer dergisinde de yayınlanan yazısıyla tutuk, çekingen, pasif ve ezik gibi sıfatların tamamen baskın erkek tipinin bakış açısından dile getirildiği anlaşılıyor:

Bir badak aslında kadın psikolojisini erkek bedeninde yaşar. Badak seçilmek ister, hatta seçtiginin seçmesini bekler. Haybeden her önüne gelene yazpp, denk getirmektense, denk gelmeyi bekler. Badak adam çizgisini kalıbını belli eder, reaksiyon gosteren hatuna meyleder, reaksiyon gostermeyene bişi etmez.

Badak, farkettirmekten çok farkedilmenin derdine düşmüs insandır. Bir ya da birden çok karşı cins belirleyip onlara sov yapmaktansa, ortaya sov yapar, ya da ortada kendini gosterir, alana minnet eder, almayana tamah etmez.

Misal belledigi bir kızın karşısına geçip, Temel fıkrası anlatan, reaksiyona göre Temel fıkralarını Namık Kemal fıkralarına değiştirip cinsellik aşılayan adam badak değildir, badağin gözunde de pis abazandir.

Badak topluma mal olmuş Temel fıkralarına tamah etmektense kendisine ait iyi kötu esprileri kullanır, gülen, ilgi gosterene meyleder. Amma güldü, ilgi gosterdi diye kaplana dönüşmez, her türlü ilk adımı karşısından bekler.

Peki neden ilk adımı atmamak? Neden girişimci olmamak? Elbette ki bunun altında refuze edilip kendini dağa tasa vermek korkusu vardır. Elbette ki refuze olmayi gözde büyütmektir işin aslı, amma badak kendine guveni yoksa bile kendine saygısı maksimumda insandir. Böyle şeyleri riske edemez.

Ayrıca yöntemi zaten, ilk adım hiyerarşisini karşısına teslim etmektedir. Yani teklifler vesaireler badağı yorar, heyecanlandırır, bayar. Bu sebeptendir ki badak eğer uzaktan tanımadigi birinden hoşlanırsa acı çekmeye mahkumdur.

Badak barda hic tanımadığı kişiyle ortak nokta arayan womanizer degil, ortak nokta da kendisini woman bulmasını bekleyen pasifisttir. Kendi ortak noktasında durur bekler. Zaten ortak noktası olmadan uzaktan sevdiği kadın, ilişki olmasi durumunda bile onu bıktıracak, "bu muymuş?" dedirtecektir. Badak böyle ilişkilerin yorgunu insandır aynı zamanda.

Sonradan badak olanlar bundan badaklaşmaktadır. Bardan kaşına gözüne tav olup girdiği muhabbetin sığlığından, tabi olduğu davranışların ilkelliğinden, veyahut taban tabana zıtlığından çekmis adamdır.

Bu sebepten dünyanın tüm badakları!

Kendinizden nefret etmeyin. Tanışamadığınız, obsesyon yarattığınız kızların hülyasıyla deli divane olmayin. Siz kendiniz gibi olun ve kendiniz gibi olduğunuzda karşınıza çıkanların değerini bilin.

Yolda gordüğü kızlara merhaba diyen erkek ilişki yamyamıdır, prensip katilidir, barda, clubda yanına gelen kızla muhabbete girememek utanılacak bir şey değil övünülecek bir şeydir.

Tanışma cümlesi kurulmak zorunda değildir. Sözler değil, düşünceler, fiiller insanları bir araya getirir.


1999-2001 yılları arasındaki bu tavır değişikliği sonucunda badaklar artık kendilerini tutuk, çekingen, pasif ya da ezik olarak tanımlamayıp, bunun doğru ve asil bir davranış olduğunu savunmaya başlamış, hatta kutsamışlardır.

Ben badağım, ve bununla övünüyorum. Ben badak diye kimsenin hor görülmesine, dışlanmasına; aktif zampara hovarda çapkın diye kimsenin yuceltilmesine inanmıyorum.
Ben badağım, ve diskodan, bardan, internetten karı/erkek kaldırmak düşüncesinden tiksiniyorum. Diskoda, barda, ya da internette uyumlu olduğun kişilerle karşılaşmak ayrıdır, alabildiğine açgözlülükle her yere saldırmak ayrıdır diye düşünüyorum. Diskoda yanımda danseden kız, yanıma daha çok yaklaşırsa itmem, uzaklaşırsa ardı sıra seğirtmem. Bütün gece dans etse de, bana yazıyor muhabbet koyayım ismimi soyleyeyim demem. Bir elektrik olursa zaten karşı karşıya dans kacinilmazdir. Duvar örseler engellenmezdir.

Ben badağım. Alkolle, şiirle, filmle, muzikle gaza gelip aşık olmayı, hoşlanmayi, tanımadığım etmediğim insanlara kaşı gözü yüzünden muhabbet koymayı reddediyorum. Ortak nokta aramak için laf cambazlığını, nabız yoklamayı, yeri geldiğinde iki yüzlülüğü, samimiyetsizliği, duygu ve fikir kaypaklığını, saçmalıkları görmezden gelmeyi reddediyorum.

Kötu sonlanmış (kaçı iyi sonlanmıştır ki?) bir iliskinin sonunda kızdığımız, nefret ettiğimiz kişi sevgili bildiğimiz kişi midir? Bu kadar nefret, obsesyon, "ben onu çok sevmiştim"lerin, pişmanlıkların ardında kazık yememiz, aldatılmamız mı, kendimizi aldatıp, aldatılmaya meyilli bir hale gelmemiz mi yatar? Kaçıimız ilişkinin sonunda karşı tarafdan yediği kazıkların, götlüklerin kendi insiyatifinde olduğunu kabul edebilir ki? Kaçımız ilişki sonrası eski sevgiliden nefret ederken kendimize edeceğimiz nefreti sakladığımızın farkındayız? Beni aldattın diyen kişinin kini aldatana mı aldatılmıs olmaya mıdır? Cumburlop ilişkilere dalıp, "yok yok o öyle şey yapmaz"larla kendimizi kandırdığımız, hissetmediklerimizi söyleyip, hissedilmeyenleri duymamız, yoktan var edilen canavarların şerrine tabi olmamız hep bu aktifliğin, ilişki içinde olmalıyım, sevgilimleşmeliyimin uzantısı değil midir?

İşte bunları düşünen bilinçli badakların ideolojisidir badakizm.

Sıcak bir kucak, bir güler yüz görmek adına yapılan cambazlık, verilen ödün, "aşka inanmak" diyerek ozetlediğimiz tevekkül, badakların içinde bulunduğu sanılan tevekkülden daha kadercidir. Elbet bir gün doğru kızı bulacağım, doğru noktada kendimle zıtlaşmadan yaşamayı bileyim demenin kaderciliği mi, "elbet aşka inanarak onu yola getireceğim, sevmiyorsa bile sevdireceğim, kaybedersem aşk icin kaybederim" demenin kaderciliği arasında mantık olarak dağlar kadar fark vardır. Aşka inanmak, güzel olabileceği ihtimaline dayandırılan bir sevgi romantik, ve şairane görünüyorsa da acılar dunyasına bir yolculuktur, çok az kişi o yolculuktan mutlu yarınlara ulaşabilmiştir. Oysa ki badak kendi noktasında dururken, hareketsiz değildir, ortak noktalar elbet bir gün birbirini bulacak netice bir kez bile olsa mükemmel olacak ikincil düşünceler, art niyetler, maymun iştahları, yalanlar, palavralar işin içine girmeyecek ebedi aşk yakalanacaktır.

Kaşa göze vurulup, bir telefonla başlayan ilişkiler, ya da iki taraftan bir diğerinin diğerine meyledip layığıyla karşılık bulamadığı halde laf cambazlığı, gizli tehdit vesaireyle oluşturduğu sevgilimleşmeler, ödünler uzerinde yaşar. Kişi ya da kişiler, karşılarındakini idare etmek, ilişkiyi idare etmek, yapıcı olmak adına olmayacak musamahalar, ödünler verirler. Oysa ki Cenab Şahabettin diyor ki "musamaha kapısı aralanmaya gelmez, ardına dek açılır". O ardına kadar açılan kapıdan çıkıp giden aşk ve sevgili sanılanın ardından ağlamak, bağırmak, çağırmak küfretmek, tehdit etmek kendimize olan saygımızı kaybettiğimizin en açık belirtisidir. Tehditler, küfürler, asabiyetler, depresyonlar sadece bu kendi düşmemize ağlamamızdır. Dirseğimizi çarptığımız koltuğun kenarına küfretmek ne kadar mantiklı ise o kadar mantıklıdır. O orada durmaktadir, ve biz ona gelip çarpmışızdır amma "hay siktiğim koltuğu" demekte sakınca görmeyiz. Oysa ki bize uyuyor mu, ergonomimizle özdeş mi değil mi diye düşünmeden her koltuğa oturan adamın başına gelecek iştir bu. Suçlu, kabahatli bellidir.
İlişkiye girmek icin, hoşlandığımız kişinin bizden hoşlanması için verdiğimiz ödünler bize misliyle geri dönecektir, bilinçli badak bunu farkedip bu hataya düşmeyen badaktır. Söylenen söz, yapılan hareket unutulmaz, karşımızdaki unutsa biz unutmayız. Bunun acısı, ezikliğiyle yaşayıp, güzel gitme ihtimali olan bir ilişkiyi de mahvedebiliriz. Badaklık samimiyettir, dürüstlüktür, ham hayale prim vermemektir.

Doğuştan bir badak olarak tüm bunların bilincindeydim tabii ki, fakat buna badaklık dendiğini bilmiyordum. Bu eşsiz sosyolojik manifesto için Otisabi’ye tabii ki teşekkürü bir borç bilirim. Ancak özellikle aktivist olmamanın temel sebebinin reddedilmekten doğan korku olduğu fikrine katılmıyorum.

Tabii ki reddedilme korkusu da vardır derinlerde ama asıl sebep yazının daha sonraki bölümlerinde detaylı bir biçimde anlatıldığı gibi yanılmaktan hazzetmemek ve kendine saygıyı yitirmemektir diye düşünüyorum.

Yanılmaktan hazzetmeyen insanların temelde deterministik bir dünya fikirleri vardır. Yani onlar ne ekersen onu biçersine inanırlar. Buğday ekip arpa alan deterministik bir çiftçi ya “demek ki arpa ekmişim” der, ya da “biçtiğim buğdaydır” der. Ama lan nasıl oluyor bu demez. Modernizmin dünyasıdır bu. Planlamaya çok inanırlar.

Bendeki durum ise farklıdır. Ben dünyanın deterministik değil kaotik olduğuna inanırım. Öte yandan duygusal düzlemde yaşadığım herşeyin sorumlusu benimdir. İyinin de kötünün de. Duygusal düzlemde hayatım benim ellerimdedir. Gitmek istersem giderim, gidemiyorsam yeterince istemiyorum demektir. Burada bir parantez açarak duygusal düzlem dediğim şeyi de açmak isterim. Kastettiğim şey iç dünyamdır. Bu kendi kendine yaşadığım paylaşılamaz bir düzlemdir. Dış etkilerin tümünü bir şekilde içselleştirdiğin durumdur. Yani mesela bir kıza aşık oldum, bu durumda hayatımın benim ellerimde olması onun da bana aşık olacağı anlamına gelmez ve mesela kız beni beğenmediyse, yapabileceğim neyi eksik yapmışım ben onu sorgularım, kızın beni neden beğenmediğini değil. Reddedilmekten korku çok derinlerde olabilir ama yukarılarda pek yoktur.

Ayrıca ben sadece kadınlarla ilişkilerimde değil tüm insanlarla ilişkilerimde pasifist tutum sergilerim. Benim yaşamımın asıl amacı kendi kendime yeterliliktir. Kimseye bağımlı olmamaktır. İstediğim hayatı yaşarım, yanımda olanlarla iyi geçinirim, uzağımda olanlarla temas etmem. Yanımda kimse yoksa yalnız yaşarım. Hoşlandığım birşey olmaz bu, ama gerekirse yaparım. Saçma sapan bir sosyalliktense, ilkeli bir asosyalliği her zaman tercih ederim. Kendi kendime yeterliliğimi tehdit eden herşeyden nefret eder, hatta korkarım. Karşılığında kendi kendime yeterliliğimi satın alabileceksem ve başka bir alternatif yoksa lağımda bok temizlemeye bile razı olabilirim. Kimse beni terketti diye yıkılmam, sadece bundan üzüntü duyarım.

Bağımsızlığa olan düşkünlüğüm nedeniyle başkalarının bağımsızlığını da tehdit etmekten kaçınırım. Pasiflik sanılan budur, belki de pasiflik budur bilemiyorum. Israr edilmesinden de, ısrarcı olmaktan da nefret ederim.

İnsan ilişkilerinde en doğru yaklaşımın bu olduğunu düşünüyorum. Bu yaklaşıma yapılan en mantıklı eleştiri, ya karşındaki de senin gibi olursa eleştirisidir ki, bu eleştiriye de cevabım demek ki ortada paylaşacak yeterince güçlü bir duygu yokmuş olur. Zira, bu pasifist bünye sevdiği iki yazarla görüşmeyi başarmıştır. Demek ki, gerçekten güçlü bir duygu olduğunda o kadar da pasifist olmuyormuşum.

Son olarak bir badağın sevgilisine yazdığı mektuptan bir alıntı yaparak konuyu kapatmak isterim.

... Sen seven birinin kendini tutabileceğine inanmıyorsun. İnanma.

Ben seni incecik seviyordum oysaki, ağırlık yapmadan. Yoğun ama tahakkümsüz. İstemediğin ya da istediğinden emin olmadığın şeylere zorlamadan. Tüm bedenini saran incecik tülden bir giysi gibi. Seni soğuktan koruyamadan ama hayatına da perde olmadan. Yakından ve sıkmadan. Oysa sen kalın, kürklü, ağır bir palto istiyordun belki. Belki çok hafif geldim sana hissetmedin.

Seni sen olduğun için sevdim ben. Dönüştürmeye çalışmadım. Sanırım senin değişmek istediğin bir döneme denk geldim ve sen seni dönüştürecek birini istiyordun. Ben senin değerini yücelttikçe, dönüşme isteğin buna karşı çıktı. Benim hafifliğim sana boşluk gibi geldi. Tutkusuz geldi, pasif geldi. Bir varmış bir yokmuş gibi geldi. Aslında ben hep ordaydım ama sen sadece terlediğinde tülden giyisiyi fark edebildin.

Saflığım sana yetmedi. İnsan her zaman su içmek istemez. Bazen daha alkollü, tatlı, meyveli, asitli şeyler ister. Ben su istemediğin bir dönemde su vermeye kalktım sana. Çünkü su gibi aziz olmayı doğru bildim. İçime yabancı madde sokmadım.

13 yorum:

  1. Selim Işık, harika bir yazı okuttun bana. Çok sağ ol. ;)

    YanıtlaSil
  2. badakcılığın biz kadınlar için olanına ne deniyor ben onu merak ettim, madem öyle badak selim bey. tenks.

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Ceset İzleri,

    Teşekkür ederim. Ben sizler yarattınız.

    Sevgili Cindy,

    Onu da siz yazın. Herşeyi erkeklerden beklemeyin :p

    YanıtlaSil
  4. sevgili selim,

    özlemişim. ellerine de sağlıkmış..

    bir badağın sevgilisine yazdığı mektup da beni benden aldı :)

    YanıtlaSil
  5. Biz de özledik sevgili Shadowboxer. sağolun varolun. Badakların işi zor :)

    YanıtlaSil
  6. Saçma sapan sosyalliktense ilkel asosyalliği tercih edecek kadar bilge olmak tüm dünyaya lazım selim kardeşim. Selametle.

    YanıtlaSil
  7. Viva la asocialism :)

    Uygarlık insanı insandan kurtarma sürecidir :)

    YanıtlaSil
  8. evet, aydınlandım.

    YanıtlaSil
  9. Otisabi badakliga meyilliyse -ki oyle hatta kendisi tam bir badak- cizgiroman karakteri Otisabiyle taban tabana zit bir kisilige sahip oldugunu soykemek yerinde olacaktir. adsiza katiliyorum ben de aydinlandim. badak‘in kiz versiyonuymusum megersem.

    YanıtlaSil
  10. Üzülmeyin east harlem, Allah sizi de böyle yaratmış :)

    YanıtlaSil
  11. Yaklaşık 2 gün önce badakizm ile tanıştım. İlk okuduğumda "biri beni gözetliyor" dedim kendi kendime.19 yaşında uzun boylu yakışıklı sayılabilecek bir gencim.Arkadaşlarla sürekli "neden senin hiç kız arkadaşın yok" muhabbeti yaparız.Derdimi anlatmak için kıvranırken cümlelerin hep " ne bileyim" ile biterdi.Cidden de bilmiyordum.Şimdi derdimi anlatacak bir kapı buldum buna seviniyorum. Bu arada Badak olmaktan hiç mutlu degilim.Öyle ki yaratıcının beni bir amaç için yarattığını bile düşünmeye başlamıştım. Yoksa neden insan gereksiz bir sey yapmaz ki?Neden kızların arasına dalıp sacmalamaz?

    Bu yazı yıllar önce yazılmış.Acaba o zaman kendisine badak diyenler yazıda geçtiği gibi kaderin zorunda bırakmasıyla bir iliski yaşayıp mutlu oldular mı?

    YanıtlaSil
  12. :) Sevgili Unknown,

    :) İnsanın gereksiz bir şey yapmamasının nedeni peygamber falan olması değildir :) Gerek olmamasıdır. :) İnsan dediğin, çoğunlukla hesap yapar :) Bunu yaparsam ne kazanırım, ne kaybederim, attığım taş ürküttüğüm kurbağaya değer mi gibi sorular sorar. Gerekli olan da çoğu zaman çıkarına olandır.

    Başkalarını bilmem, ama ben "kaderin zorunda bırakmasıyla bir ilişki yaşayıp mutlu olmadım." :) İlişki yaşayıp ya da ilişki yaşamayıp mutlu olan da çok insan tanımadım :) İlişki ile mutluluk arasındaki korelasyon da bence zannettiğin kadar yüksek değil.

    Badak olmaktan mutlu değilsen, badak olmamaya çalışman gerekir sanıyorum. Ama badak olmamaya çalıştığında mutlu olacağının kesinlikle garantisi yok :) Bir kere badak olmamaya çalışman sonucunda başarısız olabilirsin. :) Diyelim ki başardın :) kendini yerine koyduğunda mutlu olacağını düşündüğün kaç tane ilişki yürüten adam var çevrende?

    Bir kere bu ilişki dediğin, "genellikle" iki kişilik bir şey :) Odaklandığına değecek biri olması lazım. En azından kendini kandırdığına değmeli :) Varsa böyle biri elinden geleni ardına koyma. Ama yoksa, böyle birini bulman gerekecek :) Bulamıyorsan yaratacak halin yok. Yani iş "kızların arasına dalıp saçmalamakta" değil, bunu kendine kabul ettirmekte. Çünkü sen "kızların arasına dalıp saçmalamaya" başladığında, içinden bir ses ben ne yapıyorum burada böyle diye soracak :)

    Kısacası, mutluluk draje bir hap değil, içip mutsuzluktan kurtulasın.

    YanıtlaSil
  13. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil