20 Ağustos 2009 Perşembe

Bir Deli Saçması: Bu Kadar mı Muhtacız Abi Birbirimize

Dağların yücesinde bir ateş söner. Yanmıştır zamanında ki sönmüştür. Eylemin sürdürebilmesi sürekli bir gayreti gerektirir. Çaba biterse eylem de yapılmadan önceki haline döner. Dağların tepesinde bir ateşe yer yoktur yani, ateş ancak birilerinin iradesinin sonucudur. İrade yok olursa, ateş de yok olur.

Tembelliğin en iyi tarafı sürdürülebilir olmasıdır. Tembellik için hiçbir şarta ihtiyaç yoktur. Yaşam fiziktir ekseninden bakacaksak olaya bunun fizikteki karşılığı eylemsizliktir. Bir cismin hareket durumunu koruma eğilimi yani. Mevcut durumun devamını ister yani madde, muhafazakardır. Peki hangi maddelerin doğal hali tembelliktir ve hangi maddelerin doğal hali eylemdir. Mesela vücudumuzda tembellik yaptıramayacağımız iç organlarımız vardır. Orada irade geçmez. Kalbe dur diyemeyiz, karaciğere kasma bırak emrini veremeyiz. Onlar sürekli çalışırlar. Oysa dıştaki kaslar böyle değildir. Kola dur deriz durur, bacağa gitme deriz gitmez. Bu aslında belki de evrenin tümünde geçerlidir.

Ateşi söndüren dağın dibinde magma diye birşey vardır. Ve enteresan bir biçimde dağların yücesindeki ateş sönerken o magma hiç ısısını kaybetmez. Dahası öylece yerinde duran bir taşa yeterince yakından bakarsak, içindeki hareketi görebiliriz. Elektronlar melektronlar uçuşur atomun çevresinde. Sonuçta evrende birçok şeyin içi dışına benzemez, içler hareketli, dışlar durağandır.

Genellikle içlerin hareketli, dışların durağan olduğu bir evrende peki neden samimiyet denen bir kavram ortaya çıkmıştır ve neden benim gibi birileri bu kavrama çok değer verir? Evrende neyin içi dışı bir ki, insanın özü sözü bir olsun. Öte yandan bir de adap denen kavram vardır ki, o da içinden ne gelirse gelsin herşeyin bir yolu yordamı olduğuna işaret eder. Gülmenin de yemek yemenin de, adam öldürmenin de, kavga etmenin de, savaşa gitmenin de, para almanın da bir adabı, raconu vardır. Sınıfta ders işlenirken arkadaşınla gülüşürsen hoca, herşeyin bir adabı var der, elle yemek yersen oha derler adama, nefsi müdafaada adam öldürürsen kimse seni suçlamaz, çocukları savaşa götüremezsin mesela, vergi diye para toplarlar gıkın çıkmaz da, mafya haraca bağlayınca sinirinden delirirsin. Adap aslında o kadar çok şeyi belirler ki, çoğunun farkında bile olmayız.

Hem edepli, hem samimi insan olmak; içindeki hareketi, dışındaki durağanlıkla uyumlu hale getirmek, öyle her babayiğidin harcı değildir. Dini literatürde buna cihad-ı ekber derler. İçerde hiç durmayan isteyen hareketli bir nefs, dışarda da toplumsal ve fiziksel engellerle boğuşan bir beden vardır ve bu yeryüzündeki tüm savaşlardan daha kanlı bir savaştır.

Bu savaşa girmemek insanın elindedir. Yalnız yaşadığı anda bir insan, bu savaş ortadan kalkar. İşte bu yüzden belki de “uygarlık, insanı insandan kurtarma sürecidir.” Bu savaşta sıkışınca Hz. Muhammed bile Hira Dağı’ndaki mağaraya çekilmiyor muydu? Orada yaktığı ateş inince, topluma karışınca, sönmüyor muydu?

Dağların yücesindeki ateş ancak sen de dağların yücesindeysen yanar, sen topluma karışmışsan, o ateş de söner. Ateş samimiyetse, sahtekarlık da küldür. Oksijen olmazsa, ateş de kül de olmaz. Oksijen olmazsa hayat da olmaz. Bu kadar mı muhtacız abi birbirimize?

5 yorum:

  1. Ev Arkadaşın mı ayrıldı gitti, yalnızlık konusuna dönmüsün yine;-))
    MSK

    YanıtlaSil
  2. Yoo duruyor. Ama ben zaten çılgın kalabalıklarda yalnızım :p

    YanıtlaSil
  3. bu yazı, "bir deli saçması" serisindekilerden biri değil bence. saçma olmaktan çok daha latif bir içeriğe sahip. kendine haksızlık etmesen...

    YanıtlaSil
  4. Ha diğerleri harbiden saçmaydı yani :) bir bu "saçma olmaktan çok daha latif bir içeriğe sahip" :)

    İşin aslı boyumdan büyük laflar ettiğim yazılara deli saçması diyorum ben. Bazen de bunalımlı yazılara deli saçması diyorum. Yani bir deli saçması serisinin yazıları ben fena halde sıkılmış işyerinde mal mal vakit geçirmeye çalışırken çoğunlukla o an aklıma gelen bir cümleden, bir şarkı sözünden başlayıp nerelere gittiğini benim de hiç anlamadığım yerlere gitmesini izlerken yazılıyor. E böyle yazarsan da boyundan büyük laflar ediyorsun kaçınılmaz olarak. Bunda da boyumdan büyük laflar ettim. Ramazan Ramazan Cihad-ı ekber dedim, Hira Dağı dedim :) Aynız yazıya bir de ateist ablamızın uygarlık insanı insandan kurtarma sürecidir lafını soktum. Yatacak yerim yok :)

    YanıtlaSil
  5. Deli saçması, hayat bir saçmalık kanımca, bizde ona bağlanmaya çalışıp muhtaç olduğumuz kudret kendi damarımızda akan kan değil de başka birine ait olmalı, paylaşılmalı hatta dozaj her seferinde artarak bağlanılmalı diye düşünüyoruz.

    YanıtlaSil