18 Ağustos 2009 Salı

Hayat Ne Garip Vapurlar Falan

Dün akşam eve giderken yanımdaki iki adam yaklaşık on dakika boyunca vapurlardan söz ettiler.

Beyaz sakallı 50 yaşlarında gösteren adam: Vapur da güzelmiş haa...
Siyah saçlı 40 yaşlarında gösteren adam: Sabah bindiğim vapur şahaneydi abi esas. Dedim ki hep bunu versinler bu hatta. Hem büyük, hem yepyeni hem de dayalı döşeli. Şahaneydi.
BS50YGA: Bu da yeni, bu da yeni ama biraz küçük, sallanıyor.
SS40YGA: O vapur bunun yanında Mercedes abi. Bu Palio falan. Hep bunu versinler dedim de vermemişler.
BS50YGA: Belki de bu vapur eskidir de yeniden döşemiş olabilirler.
SS50YGA: Abi eskilik yenilikten de değil de o vapur çok konforluydu.
BS50YGA: Bu vapur da güzel ama.
SS50YGA: Ya tabii bu da güzel.
BS50YGA: Yıllardır vapurlar yenilenmiyordu.
SS50YGA: Abi bundan iki yıl falan önce İstanbullu kendi vapurunu kendi seçsin diye bir duyuru vardı. Internet üzerinden oylama yaptıırıyorlardı.
BS50YGA: Vay bee. İki yıl mı sürüyormuş bir vapurun yapılması.
SS50YGA: E tabii abi kocaman bir makine.
BS50YGA: Lan 2 yılda gökdelen dikiyorlar. Ne kocaman makine...
SS50YGA: Abi ona bakarsan Bolu Tünelini de 15 senede açamadılar.
.
.
.
.
BS50YGA:Ama vapur güzel haaa.
SS50YGA: Harbiden güzel be abi.


Tüm bu konuşmalar olurken ben de cep telefonumdaki son derece beyinsiz bir oyun olan Johny Crash Texas adlı oyunu oynuyordum. Özetle toptan fırlatılan, tatile gelmiş bir Johny’nin sadece tek bir düğmeyle yükselebildiği fakat alçalma işinde yerçekimini etkileyemediği bir biçimde kendisiyle alay eden Texaslı halkın saygısını kazanmaya çalışmasını anlatan sonunda da başarılı olursanız çiftçilere, kovboylara, petrol baronlarına gününü gösterdiği bir oyun bu. Kargalara çarptığında, kaktüslere çakıldığında, balondaki adamların parasını çaldığında, çamaşır ipindeki kot pantalonu aldığında tornadoya yakalanıp fırlatıldığında, yıldırımlara çarpıldığında, uçaklara değdiğinde falan puan veren bir saçmalık. Son leveli de bitirdiğinde tüm Texaslıların saygısını kazanmış biri olarak tatili bitiyor ve işine gücüne gidiyor herhalde bu Johny. Ben de elin Johny’si saçma sapan bir tatil geçirip Texaslılara madara olmasın diye ona yardım ederken bir yandan da üzerime gelen güneşe küfrediyorum. Vapurlarda yazın Eminönü’den Üsküdar’a geçerken akşam vapurun sol tarafına oturacaksın, Üsküdar’dan Eminönü’ne giderken de sabah vapurun sağ tarafına oturacaksın diye kendime daha önce yüz kere verip unuttuğum ultimatomu yüzbirinci kere veriyorum. Ve fakat beyaz sakallı 50 yaşlarında gösteren adam ile Siyah saçlı 40 yaşlarında gösteren adam hala konuşuyorlar vapurlar hakkında.

Kafamı kaldırdım, bir kendime bir onlara baktım, hangimiz daha salağız karar veremedim önce. Sonra kendime biraz da torpil yaparak onların daha salak olduklarına karar verdim. Çünkü benim en azından mazeretlerim vardı. Telefonda müzik dinlememi sağlayan hafıza kartı bozulmuş, üstüne kulaklığın kablosunu soktuğum yer paslanmıştı. Benimse yeni bir telefon almaya enerjim de param da yoktu. Mazeretim vardı yani. Tamam kitap okuyabilirdim, ki daha önce yapıyordum, o gerzek oyunu oynamaktan daha iyi başka şeyler de yapabilirdim ama yine de yaptığım işin hiçbir bilgi sahibi olmadığım vapurlar hakkında saçma sapan bir muhabbetin içerisinde hem de yaklaşık on dakika boyunca bulunmaktan daha akıllıca olduğunu kabullendim. İnsanların hiçbir bilgi sahibi olmadıkları vinç, buldozer, gemi, uçak, helikopter gibi araçlar hakkında ya da bu yıl da yağışlar az oldu, turistler az geldi, mahsul iyi bu sene gibi hiçbir istatistiki saçmalığa dayanmayan sallama muhabbettleri neden kurdukları üzerine düşünmekten ise üzerime gelen güneş ışınları yüzünden vazgeçtim.

Herşey ancak bu kadar salak, bu kadar gereksiz, bu kadar anlamsız olabilir diye düşünürken, tüm bunları anlattığım bir blog yazısının daha salak, daha gereksiz ve daha anlamsız olabileceğini keşfettim. Ben de Texaslıların saygısını kazanmak için aptalca şeyler yapan Johny Crash gibi sizlerin saygısını kazanmak için bu yazıyı yazmaya karar verdim. Belki de ben Johny’i gerizekalı bulup salak bu Johny diye içimden geçirirken, o da içinden benim hakkımda ne düşünüyorsan iki katı senin olsun diye bana dua ediyordu. Bilemiyorum, hiç bilemiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder