Üç gün önce evdeki internetim kesintiye uğrayınca mecburen televizyona takıldım ve Saba Tümer’i yeniden keşfettim Habertürk’te. Sıkıcı haber sunucusu yerini güler yüzlü neşeli bir talk showcuya bırakmış, konukların samimiyetlerini açığa çıkarmaya başlamış. Vahe Kılıçaslan bile izlenebilir geldi kadının sayesinde. Sonra Yaşar Alptekin, Engin Koç ve Yusuf Azuz muhabbeti, o firlamaların hepsinin kendilerini felsefeye, imana falan vermeleri. Sanırım House haklı yaaa : People change.
Neyse, kadının konuklarından biri de Mümin Sekman’dı. Mümin Sekman da işte “istersen başarırsın”, “çaresizseniz, çare sizsiniz” temalı pek çok kişisel gelişim kitabı kitapçıların raflarında duran bir adam. Doğruya doğru, ben öyle her konuda anlatacak bir klişe hikayesi olan Sunay Akın gibi, Mümin Sekman gibi adamları pek sevmem. Samimi gelmez bana.
Bu kişisel gelişimciler de çok severler bu Mesnevisel tarzı. Pozitif insanlardır bunlar, olumlu düşün başına olumlu işler gelsin derler habire. Lan Avcılar’da müteahhitler çatır çatır deniz kumundan inşaat yapıp, millet de aslanlar gibi o evleri satın alırken, kim düşünüyordu depremi de deprem oldu o zaman. Plazalarında otururken finans dünyasının kravatlıları şimdi bir uçak gelse daaaan diye bizim gökdelene çarpsa, bizim gökdelen iskambildenmiş gibi dağılsa gitse diye düşündüklerinden mi oldu 11 Eylül. Bunlar irade derler dururlar. Sağ elinizi kaldırabilir misiniz diye sorarlar adama, kaldırırsın, bak gördün mü demek ki sende irade var hadi git şimdi de çalış başarılı ol, herşey senin elinde derler.
Evet bazen bu evren onların anlattığı gibi çalışır, buna da bir şey demiyorum. Mesela çok şişmansındır, ya zayıflamalıyım ben dersin, az yersin spora falan gider zayıflarsın. Eyvallah da kardeşim her zaman da bu böyle olmaz. Sen habire gaz veriyon adama da, bir kıvılcım çıkıyor adamın dünyası patlıyor be güzelim. Şahsen iradeyle, çalışmayla ben de dahil orta sınıfın çok fazla iş yapabileceğini düşünüyorum, ama kardeşim gerçekten bu dünyada başka birşeyler de var. İster kader de, ister şans de, ister yıldızlar de, ister allah de, ister şeytan de, ister başıboş enerji de ben bilmem ama bu dünyayı etkileyen başka birşeyler var.
Gönül Yarası diye bir filmi vardı Şener Şen’in. Şener Şen, idealist, devrimci bir öğretmendi ve filmin başında doğudaki çocuklara isterseniz yapabilirsiniz mesajı veriyordu pek çok eski öğrencisinden aldığı mektupları da kanıt göstererek bakın diyordu çocuklara onlar istediler, başardılar. Ama işte sonra parktaki bir bankta oturmuş Meltem Cumbul’a da aynı teraneyi anlatmaya kalktığında aşağıdaki dialogla karşılaşıyordu.
Şener Şen: Şu pavyon işini bırakamaz mısın?
Meltem Cumbul: Yapacak başka bir işim mi var?
Şener Şen: Bu çocuk icin iyi degil!
Meltem Cumbul: Onun için neyin iyi, neyin kötü olduğunu biz bilemeyiz ki.
Şener Şen: Biliriz! Aklimiz var irademiz var. Ya bakıcı bulamazsan, bu sefer pavyona mı taşıycaksın bu çocugu?
Meltem Cumbul: Gerekirse öyle olacak.
Şener Şen: Hayır öyle olmamalı. Sen önce bir annesin, bana çaresizlik mavalı atma, herşey bizim elimizdedir!
Meltem Cumbul: Elimizde mi? Elimizde mi? Öyleyse iyi dinle. Ben 13 yaşındayken iki kişi tecavüz etti bana. Ailem o herifleri yakalayacağı yerde, beni kurşunladı, namuslarını temizlemek için. Sokaklara atıldım ben, süründüm. Pavyonlara düştüm. Ama herşey benim elimdeydi öyle mi? Kocam, sabah akşam hiç acımadan dövdü beni, üstelik de beni kurtarmak icin evlenmişti. Bütün bunları ben mi yaşamak istedim? Kim bana bunların hesabını verecek? Asıl sen bana maval atma öğretmen! Ben kızıma da aslanlar gibi bakıyorum işte, istediklerimiz olmuyor napalım. Kısmetimize bu kadar düşüyorsa yapacak birsey yoktur. Melek de ona ne veriliyorsa onu alacaktır!
Neyse, kadının konuklarından biri de Mümin Sekman’dı. Mümin Sekman da işte “istersen başarırsın”, “çaresizseniz, çare sizsiniz” temalı pek çok kişisel gelişim kitabı kitapçıların raflarında duran bir adam. Doğruya doğru, ben öyle her konuda anlatacak bir klişe hikayesi olan Sunay Akın gibi, Mümin Sekman gibi adamları pek sevmem. Samimi gelmez bana.
Bu kişisel gelişimciler de çok severler bu Mesnevisel tarzı. Pozitif insanlardır bunlar, olumlu düşün başına olumlu işler gelsin derler habire. Lan Avcılar’da müteahhitler çatır çatır deniz kumundan inşaat yapıp, millet de aslanlar gibi o evleri satın alırken, kim düşünüyordu depremi de deprem oldu o zaman. Plazalarında otururken finans dünyasının kravatlıları şimdi bir uçak gelse daaaan diye bizim gökdelene çarpsa, bizim gökdelen iskambildenmiş gibi dağılsa gitse diye düşündüklerinden mi oldu 11 Eylül. Bunlar irade derler dururlar. Sağ elinizi kaldırabilir misiniz diye sorarlar adama, kaldırırsın, bak gördün mü demek ki sende irade var hadi git şimdi de çalış başarılı ol, herşey senin elinde derler.
Evet bazen bu evren onların anlattığı gibi çalışır, buna da bir şey demiyorum. Mesela çok şişmansındır, ya zayıflamalıyım ben dersin, az yersin spora falan gider zayıflarsın. Eyvallah da kardeşim her zaman da bu böyle olmaz. Sen habire gaz veriyon adama da, bir kıvılcım çıkıyor adamın dünyası patlıyor be güzelim. Şahsen iradeyle, çalışmayla ben de dahil orta sınıfın çok fazla iş yapabileceğini düşünüyorum, ama kardeşim gerçekten bu dünyada başka birşeyler de var. İster kader de, ister şans de, ister yıldızlar de, ister allah de, ister şeytan de, ister başıboş enerji de ben bilmem ama bu dünyayı etkileyen başka birşeyler var.
Gönül Yarası diye bir filmi vardı Şener Şen’in. Şener Şen, idealist, devrimci bir öğretmendi ve filmin başında doğudaki çocuklara isterseniz yapabilirsiniz mesajı veriyordu pek çok eski öğrencisinden aldığı mektupları da kanıt göstererek bakın diyordu çocuklara onlar istediler, başardılar. Ama işte sonra parktaki bir bankta oturmuş Meltem Cumbul’a da aynı teraneyi anlatmaya kalktığında aşağıdaki dialogla karşılaşıyordu.
Şener Şen: Şu pavyon işini bırakamaz mısın?
Meltem Cumbul: Yapacak başka bir işim mi var?
Şener Şen: Bu çocuk icin iyi degil!
Meltem Cumbul: Onun için neyin iyi, neyin kötü olduğunu biz bilemeyiz ki.
Şener Şen: Biliriz! Aklimiz var irademiz var. Ya bakıcı bulamazsan, bu sefer pavyona mı taşıycaksın bu çocugu?
Meltem Cumbul: Gerekirse öyle olacak.
Şener Şen: Hayır öyle olmamalı. Sen önce bir annesin, bana çaresizlik mavalı atma, herşey bizim elimizdedir!
Meltem Cumbul: Elimizde mi? Elimizde mi? Öyleyse iyi dinle. Ben 13 yaşındayken iki kişi tecavüz etti bana. Ailem o herifleri yakalayacağı yerde, beni kurşunladı, namuslarını temizlemek için. Sokaklara atıldım ben, süründüm. Pavyonlara düştüm. Ama herşey benim elimdeydi öyle mi? Kocam, sabah akşam hiç acımadan dövdü beni, üstelik de beni kurtarmak icin evlenmişti. Bütün bunları ben mi yaşamak istedim? Kim bana bunların hesabını verecek? Asıl sen bana maval atma öğretmen! Ben kızıma da aslanlar gibi bakıyorum işte, istediklerimiz olmuyor napalım. Kısmetimize bu kadar düşüyorsa yapacak birsey yoktur. Melek de ona ne veriliyorsa onu alacaktır!
Meltem Cumbul’un hayat hikayesini dinledikten sonra Şener Şen diyecek laf bulamıyor hık diye kalıyordu. İşte kişisel gelişimciler de tıpkı o filmdeki idealist öğretmen gibi adına kader denen, şans denen, astroloji denen, allah denen, şeytan denen, başıboş enerji denen artık herneyse o dünyayı etkileyen şeyi gözardı ediyorlar. Dünyayı çok adil, hakkaniyetli bir yer sayıyorlar, “design builds reality” diyip duruyorlar. Ama bazen de olmuyor işte bu zıkkım.
O yüzden Meltem Cumbul’lar ile Şener Şen’lerin arasını bulmak lazım.
Bugün de çok fotosentez bir yazı yazdım allah kahretsin yaaaa.
O yüzden Meltem Cumbul’lar ile Şener Şen’lerin arasını bulmak lazım.
Bugün de çok fotosentez bir yazı yazdım allah kahretsin yaaaa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder