25 Aralık 2008 Perşembe

Günlerin Selinde Akıp Giden Bir Işık Selinin Peşindeki Özben

20’li yaşlarımın hemen başlarında beni çok etkileyen üç yazar vardı. Bu üç yazarın her yazdığını okurdum. Yetmezdi, referans verdikllerini de okurdum. Bu üç yazarı fethetmek benim için bir tutkuydu. Biri aklımdı, diğeri ruhum, diğeri de dünyam. Bu yazarların ikisi ben onlardan haberdar olduğum sıralarda toprağın altında yatıyorlardı, ruhları şad olsun, diğeri ise yaşıyordu. Yaşayan ile tanıştık, oturduk, sohbet ettik, rakı bile içtik. Hatta bir gece beni evinde konuk bile etti. Onun da işi gücü rast gitsin.

Toprağın altındakilerden biri ruhumdu: Oğuz Atay.

Bu blogu yazmaya karar verdiğimde, kullanacağım takma ad, blogun başlığı gibi konularda hiç tereddüt etmedim. Ruhumu yazmak istiyordum çünkü ve ruhum da kısa zamanda çok şey yazmıştı. Takma adım Selim Işık, onun yarattığı bir kahramandı, blogun başlığı da Selim Işık’ın yaşadığı romandan bir çıkarım.

Ben çocukken çok ağlardım. Düşer, dizimi yaralar, ağlardım; abimden dayak yer, ağlardım; acıklı bir Türk filmi izler, ağlardım. Ben ağlayınca dünya dururdu. En haksız zamanlarımda haklı olur, en kötü günlerimde ihtiyaç duyduğum ilgiyi alırdım. Yan etkileri de yok değildi tabii ağlamamın. Karılar gibi ağlamakla, erkek olmamakla ilgili alaylar duyuyordum sağdan soldan. Sonra ergenlik çağı denen zevzek dönemde ağlamayı bıraktım. Kalın, alaycı bir kabuk inşa ettim kendime, girdim içine. Ne soğuk, ne rüzgar, ne acı girebildi içeri. Duyarsız, umursamaz ve cool biri gibi davranmaya çalıştım. Mutsuzdum ama bu huzurlu bir mutsuzluktu. Herşey kontrol altındaydı. Özben’î Turgut’un içine gömdüm, barış içinde yaşadım yıllarca.

Mutsuzluk tırmalıyordu ara sıra, özbenim çıkmak istiyordu dışarı, kabuk arayışlardaydı. Yeni milenyumun eşiğinde kabuk, kırmızı kapaklı kalın bir kitap getirdi özbenimin önüne. Özbenim okumaya başladı ve daha o zaman Olric yoktu. Okudukça özbenim, Turgut Özben’i buldu kabuğunda, işinde, gücünde, herşeyi kontrol altında, ama içi boş. Okumaya devam etti özbenim, Selim Işık’ı buldu benliğinin derinliklerinde, her hayale tutunmaya çalışıp, ışık hızıyla sürüklenen özgür bir ışık seli. Engel tanımazdı ışık seli ve çok süratliydi. Oradan oraya akar, ama yanına birşeyler katamazdı. Göçebe bir çingene gibi, heryerde eğlenebilir, ama hiçbiryerde uzun süre kalamazdı. Okumaya devam etti özbenim, Günseli Ediz’i buldu, dışarıdaki hayatın güzelliklerini sunan günlerin selini. Hayat Günseli’deydi ama Selim ona da tutunamadı.

Özbenim okudukça ağladı, okudukça güldü, okudukça özendi Turgut’un seçimine, kabuğunda bir gedik açtı, konforlu ve huzurlu mutsuzluğunu terkedip günlerin selinde akıp giden bir ışık selinin peşine düştü. Yoruldu o da Turgut gibi, kabuğunun konforuna çekti kendini. Sonra tekrar çıktı, sonra tekrar yoruldu.

Özbenim bitirdi kitabı, tekrar okudu, yine bitirdi. Ama kitap bitmedi, özbenimin Olric’i oldu Tutunamayanlar. Ne zaman dara düşsem, ne zaman içim sıkılsa, ne zaman ruhum karışsa, aldım elime o kalın, kırmızı kapaklı kitabı.

Söz ne zaman Oğuz Atay’dan açılsa, garip bir bakış, garip bir ifade konar ya, onun etkisine maruz kalanların yüzlerine. O bakış içinde vefa barındırır, acı barındırır, duygu barındırır. O yüz ifadesi, sanki eski bir dostunu yetersiz ve yersiz sebeplerle, gereksiz egolarla yitirmişçesine hüzünlü bir tebessüm barındırır içinde, acı bir ironi ile birlikte. İşte o bakışı ve ifadeyi görürsem birisinin yüzünde, o benim kardeşimdir. Tutmak isterim onu, tutunmak isterim ona. Onunla sabahlara kadar oturup muhabbet etmek, rakı içmek isterim.
Ama olmaz bu, yapılamaz, incelikler yüzünden. Turgut Özben yapabilir bunu Süleyman Kargı ile, Esat ile, Günseli ile ama biz yapamayız. Çünkü intihar etmiş bir Selim Işık ortak paydamız yoktur. Bizim ortak paydamız sadece o kırmızı kaplı kalın kitaptır.

8 yorum:

  1. Yazmak gerekir mi bilmiyorum ama, çok güzel. Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Yazmak gerekmez, ama motive edebiliyor bazen adamı. Teşekkür ederim. Sizin romana noldu (motivasyon sorusu)? ilk 2 bölümü fena değildi. Sosyal fobisi olduğunu düşündüğüm bir adamın hikayesini anlatıyordu sanki.

    YanıtlaSil
  3. hayatim, hayatimin romani olabilene kadar, bu kitap benim hayatimin romani olarak kalacak evet..

    ve hepimizin icine kacar bir roman kahramani.. bazen bir coklari.

    YanıtlaSil
  4. Benim içime çok kaçtı da şimdi girmeyelim detaylara :)

    YanıtlaSil
  5. Bilirsiniz, Atay Günlük'te "hep yarım yamalakların hikayesini anlatmaya mahkum muyum ben?" diye sorar. Bu hüzünlü soruda ustanın kudretinin de sırrı var galiba. Benim gibi ölümlüler aynı cezaya mahkum olmayınca, öyle iki bölümle kalınıyor işte :)
    Motivasyon için teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  6. Hiçbirşey yarım kalmasın Albayım, herşey tamamına ersin :)

    YanıtlaSil
  7. Bir de şu kalan iki yazar meselesi var :) Biri Alev Alatlı galiba, diğeri kim ola ki?

    Böyle üç yazar diyince biri mutlaka Dostoyevski'dir ama bilemedim :)

    YanıtlaSil
  8. Yok. Üçüncüsü de Ayn Rand.

    YanıtlaSil