7 Mayıs 2009 Perşembe

Jehan Barbur Uyan

Shadowboxer yaklaşık birbuçuk ay önce bana Jehan Barbur’un Neden adındaki şarkısını gönderdiğinde, babamın evinde bir laptoptan internete bağlanmıştım. Şarkıyı laptopun salak hopallörlerinden dinlemek zorunda kalmıştım. Ne yalan söyleyeyim şarkıyı ilk defa dinlerken bir yandan da anneme ve teyzeme laf yetiştirmeye çabalıyordum. Akustik düzenleme ile iyi çalınmış bir şarkıydı ama bana sıradan gelmişti. Yani bana akustik güzel bir düzenlemeyle Aboneyim Abone de çalsan burun kıvırmam ki. Hatta öyle ki, Shadowboxer’ın ısrarlı yorum beklentisi ve kaydın başındaki parazitlerden bunun bir demo kaydı olduğuna ve kızın Shadowboxer’ın albüm çıkarmaya çalışan bir arkadaşı olduğuna hükmetmiştim. Bir kaç defa daha dinleyince şarkının “Yorgunluktan mı bu halim” kısmında yapılan namenin ya da Kibariye’nin deyimiyle kerizin hoşuma gittiğini farkettim. Sonra bir kaç gün sonra habitatıma döndüğümde, iyi bir amfi hopallör güruhunun (aslında hayfay dünyası dikkate alındığında son derece dandik bir amfi ve son derece dandik iki kolondan söz ediyorum kaldı ki aletler 99 model) ne büyük nimet olduğunu anlamıştım. Şarkıyı iyi bir ses düzeniyle dinlediğimde şarkının yine de sıradan olduğunu fakat kadının sesini çok iyi kullandığını düşünmeye başlamıştım. Biraz araştırınca benim demo kaydı sandığım kaydın basbayağı bir albüm kaydı olduğıunu gördüm ve diğer şarkıları da dinlemek üzere albümü indirmeye karar verdim.

Bir kaç kez albümü baştan sona dinledikten sonra hiç de öylesine yazılmamış Öylesine isimli bir şarkı beni kelimenin tam anlamıyla esir aldı. Üstüste 20 30 kere dinliyordum şarkıyı. Daridararay diye başlayan introsundan itibaren kadın sesini yine şahane kullanıyordu. Müzik çok sade bir düzenlemeyle oldukça sakindi. Ben bir yandan şarkıyı dinliyor ve internette takılırken bir süre sonra neden bu şarkıya kafamı bu kadar taktığımı merak ettim. Sözlerinin neler anlattığının farkında değildim, hayranlığım kadının sesine ve müziğine bu kadar saf ve yoğun duyguları katabiliyor oluşunaydı. Sanki diyordum kendi kendime kadın içini dışına koymuş, biz de izliyoruz. İşte o an şarkının sözlerini internetten bulup okumaya başladım:

“Yüzümü gönlüne koysam,
Yemin tutsa kalbim beni sever miydin?
İçimi avcuna döksem,
Beni azıcık çözer miydin?
Yok olmuyor istemekle bitmiyor.
Hiç bir yol yarılanmıyor, uzadıkça uzuyor.
Kal demiyor söz vermiş susuyor.
Kelimeler düşmüyor içinde salınıyor.”

Benim için büyülü bir andı, benim müzikten anladığım duygular şarkının sözleriyle birebir örtüşüyordu. Burada bir parantez açmak istiyorum. Fahir Atakoğlu’nun Demirkırat Belgeseli albümü çıktığından beri müzikte tema konusuna kafamı takmış durumdayım. Gözyaşı ismindeki enstrümental bir şarkı nasıl oluyor da bana ağlama duygusu verebiliyor hayretler içinde anlamaya çalışıyorum. Bununla ilgili bana hissettiklerimin bir tür koşullanma sonucu olduğunu söyleyenler oldu. Yani şarkının adı Gözyaşı olduğu için ben o duyguları hissetmeye kendimi koşullandırıyormuşum da o yüzden o duyguları hissediyormuşum, şarkının adını bilmeden bunu hissedersem o zaman buna inanırlarmış. Bu koşullandırma kısmı doğru olsa bile, bu müzikle duyguların anlatılamayacağı anlamına gelmez, sadece benim müzikteki temalardan anlamayan ama temaları anlayanlara özenen biri olduğum anlamına gelir. Vivaldi Efendi ben Dört Mevsim isimli eserimde dört mevsimi anlattım demeyi biliyor, ona inanıyorsunuz da bana niye inanmıyorsunuz? Mevcut durumla ilgili bir başka teorim daha var. Şarkıyı sürekli dinlerken üst bilincim şarkının sözlerini anlamıyorken, bilinçaltımın tüm şarkı sözlerini beynime kaydetmiş olması ve benim farketmeden şarkının sözlerinde anlatılan duyguları hissetmiş olmam, ki bu mantıklı bir teori bence. Ama tüm bunları tespit etmenin imkanı olmadığına göre ben en çok hoşuma gideni seçiyorum ve bu büyülü anı bozmuyorum.

Bir süre sonra tüm albüme olan ilgim de arttı. Geç Kalmış Şermin’in Yeri, Uyan, Gidersen, Tesadüf gibi şarkıların hepsini sevmeye başladım. Müziklerdeki ve sözlerdeki yoğun Bülent Ortaçgil etkisinden de memnundum. Öyle ki, artık Bülent Ortaçgil ölecek diye üzülmeye o kadar gerek kalmadı falan gibi yorumlar yapabildim kendi kendime. Sonunda da meseleyi yerinde incelemeye karar vererek araştırmaya başladım ve 5 Mayıs’ta albümün tanıtım konserinin Ghetto’da yapılacağını öğrendim.

Gitmeye kararlıydım ama kimle gidecektim. Jehan Barbur’u dinlemeye gelir misin Asuman?/Jehan Barbur mu, o kim yaaa?/Ya yeni çıktı bu, Bülent Ortaçgil gibi./Bülent Ortaçgil mi, ben onu sevmiyorum ki türünden dialoglardan korktum açıkçası. Dolayısıyla ince elemeli sık dokumalıydım. Asosyal kişiliğim nedeniyle hiç zorlanmadım. Benim entel kuzenle gitmek dışında bir opsiyonum yoktu. Dikkatli okur burada bu entel kuzenle aynı mekana Şevval Sam konseri için gittiğimi hatırlayacaktır :p Şansımı yükseltmek için kendisine bir Jehan Barbur tanıtımı yapmam gerektiğini düşünerek kendisini aradım. Kuzen dedim, artık bir sene önce free shoptan benim için aldığın Simirnoff votkayı kapıp bize gelmenin zamanı geldi. Bir sene olmamıştır ya kuzen dedi. Doğru dedim daha fazla olmuştur. Abartıyorsun kuzen dedi. Ne abartacağım, İspanya free shopundan aldın sen o votkayı aç pasaportunu bak ne zaman gitmişsin İspanya’ya dediğimde, kesin galibiyetimi onaylarcasına aaa doğru ya dedi. Kaçacak yeri kalmamıştı, tamam dedi bu haftasonu geleceğim.

Votkalı, filmli, müzikli bir gecenin sonlarına doğru çakırkeyf bir anında kendisine Jehan Barbur’un birkaç şarkısını dinlettim. İlgisini çekti, kim bu falan dedi. Ben de Beyrut doğumlu İskenderun’da çocukluğunu geçirmiş, Bilkent mezunu biri olduğunu söyledim. Enternasyonel kişiliğine seslenmiştim, hımmm Beyrut doğumlu demek diyerek atladı. Sonrasında attık external harddiskine mp3leri, aldık 5 Mayıs için sözümüzü. 5 Mayıs günü de aradım kendisini, dedim gidiyor muyuz. Düzenli ve organize bir oğlak insanı olduğundan nereye gidiyor muyuz sorusunu sormaya gerek duymadan gidiyoruz dedi.

Rejans’ın yılışık garsonları ve limonlu votka eşliğinde yediğimiz yemeğin ardından saat 21.30 gibi Ghetto’ya geldik. Şevval Sam konseri ne kadar kalabalıktıysa, bu da o kadar tenhaydı. Çalışanları saymazsak 15 kişi falandık içeriye girdiğimizde. Benim gibi yaşlı bir insanın üç saat ayalta kalma kabusu gerçekleşmeyeceği için sevinmiştim. Sahneye uzak bir yer bulabildik ama oturduğumuz için çok da umurumuzda değildi. Ben votka kola söyledim, kuzen bira, beklemeye başladık. Gelen içecekteki votka miktarını gerçekten çok merak ettim, zira içtiğim şey votka kokulu sulu kolaydı. 22.30 gibi Jehan Hanım sahneye çıktığında, biz hala sahneye uzak yerimizde oturuyorduk ve içerisi de herhalde 50 kişi falan olmuştu. Araya kadar, Jehan barbur’un deyimiyle ilk set boyunca yerimizden kalkmadan dinledik. Aradan sonra ön tarafa gidip yakından izlemeye karar verdik.

Uzun zamandır bu kadar heyecanlı ve keyifli bir grup izlememiştim. Tamamıyla yeni olduklarından İstanbul’a kendilerini tanıttıkları bu gecenin onlar için de çok önemli olduğu belliydi. Bas gitar çalan abi de electric gitar çalan abi de benim ölçülerimde çok iyiydi. Her ne kadar iki şarkıyı bana göre berbat etmiş de olsalar yine de çok başarılılardı. Berbat ettikleri iki şarkının da cover olması (biri Bülent Ortaçgil’den Normal diğeri Mazhar Alanson’dan Bu Ne Biçim Hikaye Böyle) bunun önemini düşürüyor tabii. Özellikle konserin sonlarına doğru iyice coşku ve keyifle çalan grup emprovize sololar falan atmaya başlamıştı. Sonuç iyilerdi, gençlerdi, açlardı ve dolayısıyla coşkulu ve keyiflilerdi.

Meraklısı için yanlış hatırlamıyorsam sekiz tane albüm dışı cover parça çaldılar. Albümdeki tüm şarkıları çaldılar ve Leyla’yı BİS’te bir kez daha çalarak geceyi bitirdiler. Albüm dışı coverlar da aşağıdaki parçalardı:

Bülent Ortaçgil Deniz Kokusu
Ezginin Günlüğü Teninle Konuşmak
Mazhar Alanson Bu Ne Biçim Hikaye Böyle
Bülent Ortaçgil Normal
Bülent Ortaçgil Dalyan
Bülent Ortaçgil Bu İş Çok Zor Yonca
Erkan Oğur’un gündeme getirdiği bir Elazığ Türküsü Mamoş
Vedat Sakman Yani Yani

Hemen her konserde, dinlediğim bildiğim ama pek dikkatimi çekmemiş bir şarkının aslında ne kadar güzel bir şarkı olduğunu farkederim. Bu konser için de piyango Vedat Sakman’dan Yani Yani’ye vurdu.

5 yorum:

  1. keşke dedim okurken, keşke bende orda olsaydım, bende gelebilseydim, bende dinleseydim :)
    neyse ama gene de güzel olan mesela senin hayatına da girmiş olması jehan insanının..
    "uyan"alım madem :)

    YanıtlaSil
  2. :) valla ben hayatımda ilk defa bas gitarda arpej gördüm :) bayağı iyilerdi yani. Evet Jehan'ı tanıttığın için sana ne kladar teşekkür etsem az :)

    YanıtlaSil
  3. mamoş'u da söylemiş, beni fethetmiştir.

    YanıtlaSil
  4. bas gitarda arpeji gösteren cem'di sanırım. kendisi pilli bebek'in bas gitaristi olur, "eylül akşamı" ve "olsun" isimli parçalar tavsiyemdir :)

    YanıtlaSil
  5. Valla Cudi Genç çocuğun ismi yanlış bilmiyorsam. Neden isimli parçada bas gitar ile arpej çalıyor adam. Ben onu normal gitar sandıydım. Konserde baktım adam iyice parmakları taklalar atarak basta arpej çaldı.

    Mamoş'u da güzel söyledi ayrıca ablam :)

    YanıtlaSil