30 Temmuz 2010 Cuma

Allah Büyük

Tam bir sezon finali havası var hayatımda. Benim hayatım tabii ki dizilere pek benzemiyor. Ölüm kalım meselesi sayılmaz hiçbir şey. Kurban olduğum Allahım amatör ruhla çalışıyor belli ki. Herşeyi son kertesine kadar düğümleyip de, sezon başında her başlangıçta yeni bir anlam vardır edasıyla yaklaşmıyor olaylara. Ya da benim hayatımın reytingi düşük, prodüksiyon masrafları ile uğraşmak istemiyor da olabilir. Hiç bilemiyorum.

Yaptığım pek çok işten biri olan hammadde harcamalarının önceliğini belirleme işini yapmış, genel müdürün odasına gitmiştim. Harcama çok para az olunca hakkaniyetli olman lazım geliyor. Daha doğrusu ben öyle düşünüyorum. Ne var ki, cazgırların çok olduğu yerde adaletin sesi kısılıyor. 1 aydır gümrükte bekleyen deliler gibi ihtiyaç duyduğumuz bir malzemenin yerine daha dün yüklenmiş yolda olan malın parası ödeniyorsa ben ortalardan çekilirim, özellikle bunu diyen adam şaka yollu hep kendi malzemelerime öncelik verdiğimi de söylüyorsa.

Aynen böyle yaptım, İstanbul'daki genel müdür yardımcısına istifa ettiğimi söyledim. Patron ile konuşacakmış, kimseyi zorla çalıştıramazmışlar, ayrılacaksam bile kimseyle kötü olmadan ayrılmalıymışım. Şimdi sonuç bekliyorum. Korkarım bu iş çok uzayacak, beni arıza çıkarmaya mecbur bırakacaklar. Sonra kötü olan ben olacağım. Neyse, elalemin yargılarına pek inanmıyorum. Dövmecilerin sık sık kola, bacağa yazdığı gibi, "Only God can judge me". Bir gün polis karşısında bu cümleyi söyleyip, dayağımı yemeyi istedim şimdi.

Herneyse, bireyselliğe inanan ve hep onu savunan biri olarak başka birilerinin benim hakkımdaki yargılarının kendim hakkındaki yargılarımdan daha değersiz olduğunu söylemeye çalışıyorum sadece. Özümde korkak biri olduğumdan, bende hep inceldiği yerden kopar. Özellikle ucu paraya, işe dokunan, geleceğimi tehdit eden kararları ben şimdiye kadar hep 6 ay öncesinden veririm, uygulama sürünür durur 6 ay. O arada umut pompalarım kendime, hayal kırıklığı yaşarım, bir daha pompa, bir daha kırıklık, incelir de incelir, sonunda da kopar inceldiği yerden. Hatta Kayseri'den İstanbul'a gitmem tam 1.5 sene sürmüştü.

Karar verirken radikal, uygularken korkağım yani. Aylardır bu işte çalışamayacağımı biliyordum. Götüm yemedi. Ta ki cazgırın biri beni çileden çıkartana kadar. Çileden çıktığımı kimse anlamadı. Sadece sustum, söylenecek bir şey yoktu ki. Biraz akıl ve izan sahibi olan herkes bunun yanlış olduğunu anlamalıydı bana göre. Anlamadılarsa, demek ki akıl ve izan sahibi değiller. O zaman konuşmak ne kadar yersiz bir çaba.

Ev aldıydım İstanbul'da ben, kirada şimdi. Onları çıkarmaya çalışıyorum. Yıllardır başıma geleni, ben de kiracılarıma yapıyorum. Hayat bu, etme bulma dünyası. O eve yerleşip, yeni bir iş bulursam, rahatlayacağım. O zaman diyeceğim ki kendi kendime, iyi ki kurtuldum Mısır'dan, o şirketten. Bulamazsam bu sefer kendimi avutacağım, bu riski biliyordun ve bu riski almıştın, hem patronun seni her zaman kovma ihtimali var, 6 ayda iş bulamıyorsan, yapacak fazla bir şey yok diyeceğim kendi kendime.

Birine muhtaç olurum diye ödüm kopuyor. Bu korku ve bu korkunun kaynağı olan kibir ile uğraşıyorum senelerdir içimde. Eremedim gitti. Çok içerlemişim belli ki, çocukken duyduğum sen yapamazsın, sen edemezsin sözlerine. Kimseye eyvallah etmem diyorsan, Allahınla başbaşa kaldığında da şikayet etmeyeceksin. Başına gelenle halleşeceksin tek başına. Gereği neyse onu yapacaksın.

Şansım yaver giderse, 3 ay sonra herşey bugünkünden çok daha kolay ve net olur diye düşünüyorum. Bakacağız, göreceğiz. Allah büyük.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder