5 Mart 2009 Perşembe

Bir Deli Saçması : Psi Psikopatım

Kendimi bugünlerde fena halde Tuz Gölü gibi hissediyorum. Suyum çekilmiş, sadece tuz kalmış. Denizlere meydan okumayı düşlerken, alemin maskarası olmuş. Kirli bir beyaz her tarafı, pislikten başka bir şey çağrıştırmıyor. Öyle kendi halinde kimsenin ilgisini çekmeyen zavallı bir varlık. Ne çiftçi ister, ne tuzcu. Kalan toprak kimsenin işine yaramaz. Yalnız ve kimsesiz, orada öylece ölümünü bekliyor ve herşeyden önemlisi başına ne geldi bilmiyor. Neden kurudu, nasıl oldu da kuruduğunu kendisi dahil hiç kimse farketmedi. Moda tabirle donmak üzereydi, uyku tatlı geliyordu, öldüğünden haberi yoktu Tuz Gölünün. Klişe tabirle, bir kurbağayı kaynar suya atarsan kaçar kurtulur, ama bir kurbağayı ılık suya atıp suyun sıcaklığını yavaş yavaş artırırsan, kurbağa pişer. Göçmen kuşlar yavaş yavaş Tuz Gölü’ne uğramaz olmuşlardır ve bir bilim adamının çalışmasına göre 2015’te Tuz Gölü tamamen kuruyacaktır. Bu durumun önlenmesi için pek çok sivil toplum kuruluşu çalışmalar sürdürmektedir. Allah vere de beni kimse kurtarmaya çalışmasa. Birileri taşıma suyla değirmen dönmez dese, birileri kendi başına hayatta kalamayan canlı ölmeye mahkuımdur dese, birileri Allah taksiratını affetsin dese. Cenazeye de gerek yok. Benim her tarafım tuz, kokmam ben. Öyle kendi kendime yok olur giderim. Sonra belki ikibin sene sonra eskiden buraları gölmüş biliyor musun diyen birilerine gülerek hadi lan, eskiden buraların yarısı dedeminmiş diyen birileri çıkar.

Hayır yani sulu halim de bi halta benzemezdi de, yani en azından denizi olmayan memleketlere deniz taklidi yapardı. Yoksa nolacak suyla tuz işte. İki hidrojen, bir oksijen, bir sodyum bir de klor. Yani bunlardan başka bir şey oluşuyorsa, ona dönüşeyim bari.

Şu anda ne olsa mutlu olurdun sorusuna harbiden inanarak vereceğim bir yanıt yok. Sevebileceğim bir işimin olmasını, daha çok paramın olmasını, bir evin sahibi olmayı falan isterdim tabii ki, ama bunların hepsine sahip olsam, yine de sanırım mutlu olmazdım. Yani bunların hiçbiri mutsuzluğumun sebebini açıklamaya yetmez. Yine geldik o meşhur “eksik bir şey mi var hayatında”, ya da “başka türlü bir şey benim istediğim” sorunsalına ve temelde içinde bulunduğum insansızlık durumuna.

İnsansızlık durumum da ayrıca tuhaf ya, insanlarla olmaya katlanamıyorum, insansız olmaya ise katlanabiliyorum ama bundan mutlu değilim. Yani öyle biri(leri) olmalı ki, bir kere tamamıyla yeni olmalı hayatımda. Eskileri biliyorum. Onların henüz yenilerken hayatıma getirdiklerini getirecek biri(leri) olmalı, ya da eskiler kendilerini yenilemeli. Böyle bol paslı güzel bir oyun istiyorum. Maradonalar, Jordanlar istemiyorum. Zaten olamam ya, kendim de öyle olmak istemiyorum. İnsanlar sahaya baktıklarında, bu adam diğerlerinden daha iyi bunu transfer edelim diyememeli. Tüm taşlar yerlerinde ağır olmalı ve yerlerinden ayrıldıklarında sıradanlaşmalı. Ne oyuncu başka bir takımda yıldızlaşabilmeli, ne de takım başka bir oyuncuyu aldığında hiçkimse ayrılmamış gibi devam edebilmeli. Herkes ve herşey vazgeçilmez olmalı.

Samimiyetle bu hayattan istediğim bu ve ne kadar psikopatça! İyi bir oyun ortaya koymak için herkesin ve herşeyin birbirlerine çılgınlar gibi muhtaç olmalarını istediğime inanamıyorum. Resmen kölelik lan bu, sadece bu defa kölelerin efendisi güzel oyunun ta kendisi. Fena halde idealizm kokuyor ayrıca. Ben şahsen idealin tarifini “ne oyuncu başka bir takımda yıldızlaşabilmeli, ne de takım başka bir oyuncuyu aldığında hiçkimse ayrılmamış gibi devam edebilmeli”den daha güzel yapamam. Fena halde kurgusal bir ideal, hoş zaten idealin kurgusal olmayanı da olmaz ya. Bir acayip “doğadan doğal olmayanı talep ettik, insan olduk” iyi bok yedik çeşitlemesi. Özetle psikopatça bir ütopya istiyorum.

Psi psikopatım, billah yaparım, seni seviyorum der, senden kaçarım.

1 yorum: