15 Ocak 2010 Cuma

Doğaçlama Bir Tiyatro Oyunu: İki Adam Testi

Yine böyle saçma sapan bir sınıflandırma yapacağım işte, napayım hayat şartları.

İki adam var. Biri açık diğeri kapalı. İki adam var, biri ilkeli, diğeri faydacı. Biri konuşan diğeri susan. İki adam var işte, biri unutmaz, diğeri unutur. Biri yalnız, diğeri sosyal. Biri tavizsiz, diğeri tavizkar.

Şu aralar bir çölün ortasında 35 kişi ile aynı binada oturan ben ve bir diğeri ve bir Perşembe akşamı. Çölün perşembesi sizin oraların Cumartesisi çünkü çölün pazarı Cuma. Perşembe günü akşam saat 7’ye kadar çalışan iki adam. Biri ben biri diğeri. İşten çıkmak istiyorlar artık, gözlerinden uyku akıyor, karınları aç. Çıkıyorlar ve adına villa dedikleri 35 kişi ile beraber kaldıkları çölün ortasındaki binaya geliyorlar. Gidip doğru düzgün bir yemek yemek istiyorlar fakat buna güçleri yetmiyor. Çünkü villadaki standart yemekhane yemeğini sevmiyorlar ikisi de. Daha yoldalarken anlaşılıyor ki villada bir faaliyet var. Damdaki terasın ışıkları yanıyor, bir hareketlilik fark ediliyor 500 m. öteden. Aha mangal yapıyorlar, senin rakıya meze çıktı diyor diğeri bana ve kornaya basıyor. Terastaki herkes aşağı bakıyor.

Ben iniyorum ve Allahsızlar diye bağırıyorum, insan bir haber verir. Anlamıyorlar. Hızlı adımlarla çıkıyorum yukarı. Siz diyorum ne terbiyesiz insanlarsınız, haber vermiyorsunuz. Afiyet olsun diyorum ve aşağı odama iniyorum. İki dakika sonra iki kişi geliyor, biri valla benim de haberim yoktu, telefon açtılar çıktık diyor, diğeri abi siz zaten bu saatlerde gelmiyorsunuz ki, o yüzden ben haber vermedim. Birine sen hiç konuşma fuzuli işler müdürü diyorum, düzgün bir idari işler amiri olsaydın bunu sen akıl ederdin, sonra diğerine dönüyorum, senin işin benim gelip gelmeyeceğimi düşünmek değil diyorum, arayacaksın söyleyeceksin, gelirim gelmem sana ne. İkisi de kolumdan tutup yukarı götürmeye çalışıyorlar. Yok diyorum gelmem. Yukarıda patron da var diyorlar tatsızlık çıkmasın ne olur gel diyorlar. Yok diyorum, ne çıkıyorsa çıksın gelmiyorum. Arabadaki diğer adam da çağırıyor, hadi gel diyor. En sonunda tamam gelirim ama hayatta bir şey yemem diyorum. Açlığın gücüne daha çok inandıklarından, yukarı çıksın nasıl olsa yer diye düşündüklerinden tamam diyorlar sen gel.

Yukarı çıkıyorum. Bu işin elebaşısı geliyor, bak diyor böyle tavuk kanadını bir daha bulamazsın. Yemem abi sağol diyorum, elimi bile sürmem. Yapma diyor, siz yapmışsınız ben bir şey yapmıyorum diyorum. Bu sefer suçu birbirlerine atıyorlar. Diyorum ki hiç boşa uğraşmayın hepiniz eşdeğerde suçlusunuz. Hiçbiri ne suçu, seni aramak zorunda mıyız, yemezsen yeme diyemiyor. Herkes bana yedirmenin telaşına giriyor. Arabada beraber geldiğim adam da önce sen yemiyorsan ben de yemiyorum diyor sen bilirsin abi diyince gizli gizli yemeye çalışıyor. Ses etmiyorum. Yemiyorum ve hepiniz hiç ummadığınız zamanlarda duyacağınız laflarımla bunun bedelini ödeyeceksiniz diyorum ve iniyorum. Tekrar ikna turları başlıyor. Şimdi gidiyorum bir daha yapıyorum tamam haklısın diyor elebaşısı, yap abi diyorum, sabaha kadar yap, sabaha kadar yemem. Yeminler ediyorlar, bilinçli olarak aramamış değiliz diye. Dinlemiyorum bile. Çok üzüldüler yapma diyor arabadaki ikinci adam, ben de böyle biriyim abi yapacak bir şey yok diyorum. Sıkılıyorlar ve herkes gidiyor. Ben de hiçbirşey yemeden yatıp uyuyorum. Ertesi gün kahvaltıya çağırıyorlar, gitmiyorum. Ne yiyeceksin diye soruyorlar, sanki beni düşünüyorlarmış gibi. Yüzlerine vurmuyorum, tostumu yapar yerim ben diyorum. Huzuru bozan oluyorum, arıza çıkaran adam oluyorum. Sen diyorlar ne arıza adamsın. Evet diyorum ben arızayım, işinize geliyorsa. Asosyalsin sen diyorlar, sakıncası mı var diyorum, yalnız kalırsın böyle yaparsan diyorlar, zaten yalnızım ben diyorum. Nuh diyorsun peygamber demiyorsun diyorlar, Nuh dediğime şükredin diyorum. Sonunda beni yalnız bırakıyorlar, üstüme gelmezlerse unuturum sanıyorlar.

Peki ben bu tiyatroyu niye sergiliyorum. Çünkü iki tür adam var. Biri açık diğeri kapalı, biri ilkeli, diğeri faydacı, biri konuşan diğeri susan, biri unutmaz, diğeri unutur, Biri yalnız, diğeri sosyal, biri tavizsiz, diğeri tavizkar. Birinci adamı anlayamıyor, ikinci adam. Birincinin hep kendini naza çektiğini sanıyor. Oysa aslında ne söylediğini bilen, tüm açıklığıyla düşündüğünü söyleyen, birinci adam. Diğeri en susması gereken konularda bır bır konuşuyor, en konuşması gereken yerde susuyor, aman diyor aram bozulmasın, aman diyor tatsızlık çıkmasın, aman diyor, yarın işim düşer. Oysa birinci adam, konuşması gereken yerde susmuyor ama sevmediği geyikten de kaçıyor. Sen hiç konuşmuyorsun diyorlar, birinci adama, ama sonra akıllarına birinci adamın konuşmaları gelince, kafaları karışıyor. Lan biz buna hiç konuşmuyor dedik ama bu herif bütün önemli işlerde hiçbirimizin söyleyemediklerini söyledi diyorlar. Hem patavatsız diyorlar birinci adama hem hiç konuşmuyor, sonuçta kafaları karışıyor. Anlamıyorlar. Anlamalarını beklemek boşuna.

Onların anlamaları gereken şey belli. Birinci adamla ilgilenmeyecekler, birinci adamı zorla sağa sola götürmeyecekler. Yalnız yaptığı işler için niye bizi de çağırmadın demeyecekler. Birinci adamla ikinci adam sadece beraber çalışırlar. Başka da beraber yapabilecekleri hiçbirşey yoktur. Yalnız kalmamak için birinci adama tutunmaya çalışmayacaklar.

Eğer o damda bir kişi de bana sen kimsin bana terbiyesiz diyorsun, sen kimseyi çağırmadan eğlenmeye gitmedin mi, her gün öğlen yemeği için biz buradaki saçma sapan sandöviçleri yerken sen dışarılara kaçıp adam gibi yemeğini yemıyor musun, hem biz seni her yere çağırmak zorunda mıyız deseydi, çok memnun olurdum. Ama ne yazık ki o damda bunu söyleyebilecek bir kişi yoktu. Ve nihayet artık bana ilişmeyecekler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder