1 Ocak 2010 Cuma

Daha İyi Bir Hayat

Elinden tutabileceğini düşünüyorsun, yardım edebilirim sanıyorsun. Aslında derdin belli, daha iyi bir hayat. Umurunda da değil ettiğin yardımın ondaki etkileri. Hayır umurunda da onun açısından değil senin açından. Bir tür yansıtma bekliyorsun işte al gülüm ver gülüm hesabı. Bir tür vermeden almak Allah’a mahsus çeşitlemesi, almak için önce vermek istiyorsun. Yatırım planı gibi, ekersen biçeceğinin garantisi yok ama ekmezsen biçemeyeceğin kesin. Konumu, durumu fena olmayan tarla buldun mu ekmek istiyorsun. Sırf bir şeyler biçebilmek için ama, tarla umurunda değil.

Daha iyi bir hayat istiyorsun, bunun yolu alabildiklerinden geçiyor. E sen de almak için vermek istiyorsun hepsi bu. Ama verdikten sonra almak için de verirken bazı şartların oluşması gerekiyor. En baştan sözleşmeler imzalanmalı boş yere vermemek için. Sürekli kapalı dükkana kira ödemeyi kim ister ki.

Daha iyi bir hayatın bedeli var. Sana yatırımı riskli bulurlar diye, kendini yatırım için daha elverişli hale getirmeye çabalamıyorsun. Ömrünce de çabalamadın. Çünkü körü körüne yatırabileceklerine güvendin sen hep. Kaybetmeyi kabullenme kapasitenden medet umdun. Kaybetmeyi doğal, kazanmayı acayip olarak değerlendirdin.

Aslında çok da kaybetmedin ki! Kaybetmeyi göze aldığın doğru ama çoğunlukla kaybedeceğini önceden sezip yatırımdan vazgeçtin. O yüzden bir sermaye birikimin var şu anda, ama bir koyup beş de almadın hiç. Bir koyup beş alanları kıskanıyorsun içten içe. Ama bunu kesinlikle inkar edersin. Ne uzuyorsun, ne kısalıyorsun, “benden ne köy olur, ne kasaba” sendromundan, garson boy psikozundan kurtulamıyorsun bir türlü. Nefret ediyorsun bu durumdan.

Ama bir konuda haklısın. Ahlaki değerlerin ve adalet duygun nedeniyle haksız kazanç getirecek yatırımlara girmiyorsun ve aslında bir koyunca beş veren yatırımların çok büyük kısmının haksız kazanç getirecek yatırımlar olduğunun farkındasın. Ahlaki değerlerini daha iyi bir hayat isteğinden üstün tutuyorsun. Hem haklı olmak, hem de çok kazanmak istiyorsun. Ama hayat genelde sana “sen kazandın ama ben haklıydım” vakaları getiriyor. Haklılıktan vazgeçemediğin için kazanmaktan vazgeçiyorsun. Kazanamadığın için başarısız sayıyorsun kendini, ama hiç düşünmüyorsun hem haklılık hem de kazanmak istemek açgözlülük olmuyor mu?

Sen haklı olduğun ve çok kazanacağın o mucizevi fırsatın kapını çalmasını bekliyorsun. Eğer bu fırsat kapını çalarsa ödediğin bedellere değecek, çalmazsa canları sağ olsun diyeceksin. Beklentilerini kısman bu yüzden. Pasifliğin bu yüzden.

Ama şimdi düşün bakalım, aslında aza kanaat getirir görünürken, aslında en büyük açgözlülüğü sen yapmıyor musun? Pasif pasif otururken, aslında sürekli etrafı gözlemlemiyor musun sinsice? Ahlaklı, erdemli olacağım derken, mucizelere gözünü dikecek kadar kibirli oluşunu yalandan bir tevazu kılıfına saklamıyor musun?

Söyle bakalım, sen neye hizmet ediyorsun? Ne istiyorsun? Daha iyi bir hayat mı, güldürme beni.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder