13 Nisan 2009 Pazartesi

OK. Oğulcan Kombi Tamamdır

Oğulcan Pirgelen yağ fabrikasından sonra gittiği Orakçı’nın karton ambalaj firmasında psikopat bir genel müdüre denk gelmişti. Yağ fabrikasının çalışma ortamı Hawai sahillerinde surf yapan insanlarsa, ambalaj fabrikasının çalışma ortamı Irak’taki Amerikan askerleri idi. Toygar, dışarıdan bir bakım şirketinin elemanlarının tulum giymemeleri yüzünden Oğulcan’ın genel müdürden fırça yediğini duyunca, Oğulcan’ın durumunun gerçekten parlak olmadığını anlamıştı. Bir süre diren diye gaz verdi Oğulcan’a ama biliyordu ki Oğulcan ambalajcıda en fazla altı ay çalışabilecekti. Hatta Oğulcan ve ailesi ciddi maddi problemler yaşamıyor olsalardı Toygar bu süreyi iki aya kadar indirirdi.

Oğulcan neredeyse her akşam Toygar’a yeni işyerinin yaptığı psikopatlıkları anlatıyordu ve psikolojik durumu da gittikçe kötüleşiyordu. En sonunda Oğulcan ailesiyle konuştu ve onların da tam desteğiyle bir süre işsiz kalmayı da göze alarak istifa etti. Birkaç işyeriyle de prensipte anlaşmıştı ve söylendiğine göre genel müdür onayı bekleniyordu. Fakat ekmek fabrikasının durumu diğerlerinden biraz daha farklıydı. O İstanbul'daydı.

Ekmek fabrikasının lojistik, planlama ve satınalma direktörü Bülent Saban, Oğulcan’ın Göksel Nesligüzel’e karşı mücadelesini destekleyen hatta örgütleyen cuntanın beyniydi. Bir süre daha yağ fabrikasında çalıştıktan sonra Bülent Saban ekmek fabrikasından gelen cazip teklifi değerlendirmiş ve İstanbul’da çalışmaya karar vermişti. Oğulcan’ın ambalajcıda mutlu olmadığını bildiğinden ve güvenceği birilerine de ekmekçide ihtiyacı olduğundan Oğulcan’a İstanbul’da iş teklif etmişti.

Oğulcan üniversiteyi İstanbul’da okumuş ve İstanbul’da yaşadığı süre boyunca hep memleketinde rahatça yaşayacağı günlerin hayalini kurmuştu. Oğulcan tam bir konfor ve huzur adamıydı. Annesinin evinden daha huzurlu ve konforlu bir yer yoktu onun için. Fakat hayat istediğine istediğini vermemek konusunda çok kararlıydı. Oğulcan’ın yolu hiç istemeye istemeye yine İstanbul’a düşmüştü. Bülent Saban’ın iş teklifini uzun süre beklemeye almış, tüm diğer alternatifleri beklemişti. En sonunda mecburen kabul ettiği teklif için de kesinleşene kadar olmasa keşke diye içinden dualar etmişti. Fakat olmuştu.

Dünyada Toygar’ın ev arkadaşı olmak isteyeceği üç kişiden biriydi Oğulcan. Dolayısıyla Toygar bu gelişmelerden memnundu. Oğulcan’ın da Toygar’ın evinde kalmaktan daha iyi bir alternatifi yoktu. Kısaca Oğulcan derli toplu, çamaşırların bulaşıkların otomatikman yıkandığı, ütülerin günü gününe yapıldığı, istediği yemeklerin hazırlanıp önüne geldiği, sevimli yeğenlerinin yaşadığı o konformist evi bırakıp, Toygar’ın dağınık ve pis evine yerleşmek zorunda kaldı. Sadece bu bile Oğulcan’ı yıpratmaya yetecekken, İstanbul’un gürültüsü, trafiği, kalabalığı da bonus oldu. Oğulcan yolda geçen zaman dahil günde oniki saatini işe ayırmaktan nefret ediyor, hergün aynı şikayet dolu cümleleri kuruyordu: “Amaaaan abi ben biliyorum kendimi, öğrenciyken de katlanamazdım bu kadar hengameye.” Toygar alışırsın dedikçe daha da alevleniyor, “abi alışırım tabii, insan herşeye alışır da neden alışayım yaw” diye büsbütün sinirleniyordu Oğulcan.

Üstüne üstlük ekmek fabrikasında da enkaz vardı. Toygar ile artık tek eğlenceleri, her ikisinin çalıştıkları şirketlerin de salaklıkta birbirlerine ne kadar yakın olduklarını örneklerle kanıtlamak oluyordu. Fakat Oğulcan’ın Toygar’dan farkı ekmekçide işlerin düzeleceğine dair umudu ve daha yüksek ve zamanında maaş almasıydı. Oysa Toygar kendi işinin düzelmesinden umudu keseli çok oluyordu. Öte yandan Toygar da İstanbul'u çok seviyordu.

Toygar yine saçma bir iş gününden evine giden yoldaki yokuşu tırmandıktan sonra apartmanıda çıkması gereken beş katın dördüncüsünü çıkmış, kan ter içinde beşincisine başlamışken kapısının tokmağına sıkıştırılmış bir doğal gaz faturasını görmüş ve şaşırmıştı. Çünkü daha önce doğal gaz faturası hiç orada olmaz, hep apartmanın girişinde tüm apartmanın faturaları ile birlikte bulunurdu. Allah allah dedi Toygar pek de umursamadan kapı tokmağından aldı faturayı, evine girdi ve okumadan masasının üstüne braktı.

Oğulcan gelene kadar, onun izlemediği bir dizinin bir bölümünü izleyebilecek kadar vakti oluyordu Toygar’ın ve o da bu zamanı iyi değerlendiriyordu. Oğulcan eve geldiğinde yemek söylediler dışardan ve gecenin geç saatlerine kadar devam edecek aslında sürekli birbirlerine aynı şeyleri anlattıkları muhabbetlerine başladılar. Saat 11’e doğru Oğulcan geleneksel cümlesini kurdu: “Toygar biri acil diğeri çok acil iki sıkıntım var. Çok acil sıkıntım, simdi kalkıp, banyoya gidip yıkanmak zorunda olmam, acil sıkıntım ise yaklaşık sekiz saat sonra yine işe gitmek zorunda oluşum.” Oğulcan’ı her defasında anlayışla karşılayan Toygar, “haklısın ve ne yazık ki bu sıkıntılarının geçmesinin tek yolu bu sıkıntılarının üstüne gitmek, zira dün de aynı sıkıntılarla boğuşuyordun” dedi. “Dün yıkanmamıştım ama” dedi Oğulcan. “O zaman bugün de yıkanma” diye cevapladı Toygar. “Abi her tarafım kokuyor ama” dedi Oğulcan, “o zaman yıkan abi” diye cevapladı Toygar. Bu diyalogun anlamsızca onbeş dakika kadar sürmesinin ardından Oğulcan yerinden doğruldu, ve banyoya gitmek üzere harekete geçti. Bu anı hayret, hayranlık ve takdir dolu duygularla izleyen Toygar, msnde birilerine laf yetiştirdiğinden o anın tadını doya doya çıkaramadı. 40 saniye sonra Oğulcan’ın içerden sesi geldi,

- Toygar oğlum bu kombi çalışmıyor.
- Anlamadııııııııım.
- Gelsene sen bi buraya.
- Lan noldu gel de burada anlat.
- Olm gelsene ya hasta etme adamı.
- İyi lan iyi geliyorum diye oflaya puflaya Toygar banyoya geldi. Oğulcan,
- Bu kombi çalışmıyor abi.
- Lan nasıl çalışmıyor?
- Baksana olm kırmızı ışık yanıyor dedi Oğulcan. Toygar rahatlamıştı, resetleytecekti kombiyi ve kombi çalışacaktı. Oğulcan’ın yanından kolunu uzatıp reset düğmesine bastı,
- Şimdi çalışıyor abi.
- O düğmeye basmak aklıma geldi de bir şey olur neme lazım dedim.
- Lan ne olabilrdi yaa, patlar mıydı?
- Ne bileyim abi bana ne.
Bu anlamsız diyalog sürerken kombinin kırmızı ışığı tekrar yandı. Kombi hala çalışmıyordu. Toygar,
- Abi o zaman bunun içine su basacağız, belli ki, basıncı düşmüş dedi.
- O nasıl olacak?
- Çekil bakayım. Toygar elini kombinin altına soktu ve oradaki dört vanadan tek gri olanını açmaya çalışıyordu,

- Ufffffffffff, elim kayıyor dönmüyor şerefsiz vana, havluyu versene. Havluyu alıp tekrar deneyen Toygar’ın eli acımaya başlayınca bıraktı. Oğulcan dedi Toygar,
- Şu gri vanayı görüyor musun onu açacaksın, benim elim ağrıdı.
- Şu mu?
- Heee o olması lazım. Valla bir kere daha başıma geldiydi, bunu çevirince düzeldiydi diye hatırlıyorum. Yalnız yanlış vanayı çevirirsen kaloriferlerin içindeki kapkara suyu boşaltıyordu.
- Valla tek gri olan bu, budur herhalde.
- Ben de öyle sanıyorum.
- Vay bee, ben olsam bunun için servis çağırırdım haaa.
- Lan ne alakası var?
- Olm bilmeyince napacam?
- Lan internetten baksan gene bulursun.
- Valla ben çağırırdım. Oğulcan bu konuşmaları yaparken gri vanaya da tüm gücüyle asılıyordu ve çevirmeyi başardı nihayet gri vanayı. Borularda kalan hava nedeniyle gecenin bir yarısı yüksek tondan tiiiiiiii sesi çıkmaya başlayınca Toygar,
- Biraz daha aç, iyi gidiyorsun Oğulcan dedi.
- Ohh be kesildi ses. Bu sırada kombinin içine halen su basılmaya devam ederken artık kombinin içi dolduğundan kombinin vanasından su tayzikli bir şekilde banyoya akmaya başlıyordu. Toygar,
- Kapat lan vanayı kapat diye bağırdı.
- Havlu ver iyice ıslandı elim kayıyor.
- Al. Oğulcan’ın vanayı kapatmaya başladığını yüksek tondaki tiiiiiiiii sesinin gelmesiyle anlayan Toygar hala tayzikle ayaklarını ıslatan suyu endişeli gözlerle izliyordu,
- Biraz daha sıksana olm diye bağırdı yine. Su kesilmişti nihayet, kombiyi tekrar açtı Toygar. Ne yazık ki kombi yine çalışmadı. İkisinin de elleri vanayı açmaya çalışmaktan ağrıyordu. Saat gece yarısını geçmişti. Oğulcan,
- Belki de servis çağırmalıyız dedi.
- Saçmalama yaa. En kötü Berkant’a havale ederiz, o halleder.
- Hahaha
- Biz bunu böyle bırakalım. Yarın ben bunu hallederim.
- Peki.

Toygar banyodan çıkmış yatmaya hazırlanırken, ağzında diş fırçasıyla Oğulcan, Toygar’a sordu.
- Peki hiç vanayı kapatamayacağımızdan endişelenmedin mi abi, Her yeri su bassaydı filan?
- Endişelenmedim.
- Hadi canım.
- Valla daha önce de kendimi bunun gibi çaresiz hissettiğim çok zaman oldu, ama ikisi dışında hepsini hallettim.
- Hahaha.
- Birinde bilgisayarın boardunu yakmıştım. O zaman televizyon kartım vardı. Bizim anten kablosunda da biraz elektrik vardı. Ben bilgisayarın fişlerini çıkarmadan bir kart takmaya çalışıyordum. O sırada televizyon kartına takılı olan anten kablosundan boarda kıvılcım atladı, bilgisayar kendi kendine çalışmaya başladı. Ben o panikle hemen fişi çektim. Çekmesem belki o elektriği regule edebilirmiş alet ama yandı. Ondan sonra dualar ederim ki, servisteki adamlar bunun kullanıcı hatası olduğunu çakmasın da garantiden kurtarayım diye. Öğrenciyim dünyanın parası o zaman alet. İkincisinde de laptopum çalınmıştı. Ben uzun süre bana birinin şaka yaptığını, eve girip laptopu bir yerlere sakladığını falan düşündüm. Çünkü laptopun olduğu odada uyuyordum ve sabah gözlerimi açtığımda laptop yoktu yerinde. Balkon camının kırık olduğunu gördüğümde anladım ancak çalındığını.
- Hahaha, nasıl yani hırsız camı kırmış, kappıyı açmış, senin uyuduğun odaya girmiş laptopunu çalmış ve gitmiş, sen de öyle kütük gibi uyumuş musun?
- Evet aynen öyle olmuş.
- Hahahaha
- Hadi olm ben yatıyorum. Sen de git yat.
- Tamam abi.

Her ikisi de yattılar, kalktılar işe gittiler ve tekrar eve geldiler. Toygar kombiyle biraz daha uğraşmış ama çalıştırmayı becerememişti. Oğulcan gelince,
- Hallettin mi Toygar kombiyi diye sordu.
- Hayır.
- Ama, ama söz vermiştin, ben yarın hallederim diye.
- Olmuyor olm Berkant’a havale edelim bence biz bu işi.
- İyi peki.

Toygar’ın aklında kombinin çalışmaması büyük bir alan kaplamaya başladı. Nolmuşltu kombiye, neden çalışmıyordu, ya çok masraf çıkarırsaydı, ya Berkant da halledemezseydi. Ama Oğulcan’a belli etmeden o geceyi de atlattı Toygar, yarın sabah yeni bir fikirle uyandı. Gün doğmadan neler doğuyordu. Su basıncı normal olan bir kombinin çalışmaması için kombinin bozuk olması dışında bir ihtimal daha vardı. Gazın kesik olması. Toygar olamaz dedi ben tüm faturaları otomatik ödüyorum, gazımı kesmiş olamazlar. O an aklına doğalgaz faturasının kapısının tokmağına sıkıştırıldığını hatırladı. Belki de sayaçla ilgili falan bir sorun vardı, belki o kağıt fatura görünümlü ama fatura olmayan bir ihbarname filandı. Hemen kağıdı aramaya başladı Toygar. Bulduğunda kağıdın sıradan bir fatura olduğunu, gazının kesilmesiyle ilgili falan hiçbir şey belirtilmediğini gördü Toygar, ama yine de doğalgaz sayacını bulup bakacaktı. Belki biri yanlışlıkla kapamıştı vanayı, ya da mühürlenmişti sayaç. Toygar vanayı apartmanın bodrumunda sanıyordu. Kapıyı açınca hemen soldaki sayacın üzerinde İgdaş yazısını görünce sevindi, aşağıya inmek zorunda değildi. Vananın pozisyonunu karşı komşununkiyle karşılaştırdı. Farklıydı, sevindi. Hemen vanayı açtı, ve kombiyi tekrar açtı. Muslukla aralarındaki yaklaşık iki günlük soğukluk yerini ılık bir akıntıya bırakmıştı. Toygar derhal gururla Oğulcan’ı aradı:

- Ok. Oğulcan kombi tamamdır.

11 yorum:

  1. süper hikayeymiş, tüm işlerimiz böyle çözülse keşke..

    YanıtlaSil
  2. :) Bence keşke tüm işlerimiz böyle olsa :) Nasıl olsa bir şekilde çözülebilse.

    YanıtlaSil
  3. bizim "oluversin" diye bir söylemimiz vardır. yani aslında "geliversin", "getiriversin", "yapılıversin".. bize dokunmasın, kendiliğinden gerçekleşsin.. böyle dediğimizde de yürekten istersek olduğuna inanırız, olur çünkü :)
    "piyango çıkıversin"e kadar gelemedik ama misal "kapıda görevli olmayıversin", "evin önünde park yeri oluversin" gibi daha ufaklarında bir başarı sağlayabildiğimizi gördük.
    tavsiye ederim :)

    YanıtlaSil
  4. Çok secret gördüm sizi sayın gölge boksçusu :)

    YanıtlaSil
  5. hahahahaha.. ben de tekrar bakınca kendimi çok secret gördüm ama demek bi bildiği varmış o insan evladının o kitabı yazarken. nitekim lanet olası çevre sokakta bile her gittiğimde apartmanın önünden bi araba ya çıkıyor ya da çıkmış o boşluğu beni bekliyor oluyor. biz bunun secret filan olduğunu algılayamayıp adına "park perisi" diyorduk ama haklısın, bildiğin secret bu :) şimdi bunu geliştirip "bir milyon dolarım oluversin" dediğimizde başarı elde etmek için ne lazım ona çalışmak gerek..çok çalışmam lazım çook :)

    YanıtlaSil
  6. Valla park perisi de güzelmiş.

    Bir de 1,000,000 USD projesi tutarsa %1 komisyon bedeli mukabili 10,000 USD'ni alırım :p

    YanıtlaSil
  7. bu "komisyoncu sansar" ifadesi sana hiç gitmedi selimcim :)

    YanıtlaSil
  8. ahah
    %1 komisyon da ben isterim diyerek, ortasindan dalarim valla muhabbete :)

    YanıtlaSil
  9. Bence herkes "bir milyon dolarım oluversin" desin. Kimin olursa o diğerlerine (bu durumda sadece 2 kişi) %1 komisyon versin. Herkes mesut mutlu yaşasın, insanlar elele tutuşsa, hayat bayram olsa, uzansak sonsuza

    YanıtlaSil
  10. gazı kim kesti ki? ne fena insanlar var şu dünyada. oğulcandan şüphelendim. yıkanmak meselesine renk getirmek istemiş olabilir.

    YanıtlaSil
  11. o "gazı kim kesti" sorusuna ben de kafayı taktım ama Selim bey, "mesele o değil, bilsek kime ne faydası var" diyerek tıktı lafı ağzıma.. mecburen ilgimizi ordan çevirdik

    YanıtlaSil