29 Mayıs 2008 Perşembe

Merhaba

Bu ilk yazı. İlk yazılar zordur. Burası okunur mu okunmaz mı bilemiyorum doğrusu. Ama Oğuz Atay’ın Demiryolu Hikayecileri gibi ben de diyorum ki, “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?”

Buraya yazı yazma sebebim bundan 10 sene önce ev arkadaşımın grafik ve tasarım desteğiyle oluşturduğum web sitesinin yapılma sebebi ile aynı. O zaman kendimi ifade edebileceğim bir platform aramıştım. Ev arkadaşımla oturduğumuzda zamanımın neredeyse tamamını geçirdiğim masamın çok iyi bir web sayfası tasarımına imkan verdiğini farketmiştik. Masamda ilgilendiğim pek çok şeyin objesi vardı. Bülent Ortaçgil’in şarkısında da belirttiği gibi “dünyayı sığdırmış evine. Beşe dört metre yüz metreküp hava memnun”dum ve “arada sırada ne yapmalı, kime gitmeli kimden sormalı diye düşünür”düm. Benim dünyam karşımdaki duvarda bir film afişi, masanın üstünde güncel okuduğum kitapları dinlediğim cdleri koyduğum bir mini kitaplık, iki tane kocaman hopallör, bir telefon … idi.

Bu objelerin her biri bire bir ev arkadaşım tarafından modellendi. Bu objelere de ben yazılar yazdım. Kitaplar tıklandığında edebiyat, film afişi tıklandığında sinema, cdler tıklandığında müzik hakkında yazılar çıkıyordu.

Sitenin ana sayfasında ise bu masa ve koltuğun uzaktan blurlanmış halini gösteren bir resminin altında mealen şu yazı yazıyordu. Mealen çünkü laptopum çalındı ve tüm web sayafası içeriği uçtu gitti.

“Özledğimiz günler, usta işi aynaların yerini seri üretim aynalara henüz bırakmadığı günlerdi. O günlerde aynalar benzemezdi birbirlerine bu kadar. Her bir ayna farklı bir açıyla yansıtırdı dünyayı. Yerine yenisi konamazdı kırıldıysa bir kere ayna. Aynaların kırılmasının uğursuzluk getirmesi de bu yüzdendi.

İşte biz bugünlerde koyduk aynamızı karşınıza.

Özleyen varsa özlediğimiz günleri, otursun koltuğa birlikte bakabilmek için sonsuza”

Koltuğun üstüne mouse imleci geldiğinde koltuğun etrafında sarı bir ışık yanıyordu. Tıklayınca da masa oturunca göründüğü açıdan karşınıza geliyordu.

Her insan farklı açıyla dünyayı yansıtan bir aynaydı benim gözümde. Karşılıklı oturduklarında gözlerinin içine bakan dikkatli insanlar içiçe sonsuzluğu görüyordu. İnsanoğlunun insanoğluyla kurabileceği en sahici ilişki biçimi bence buydu. Yaratılan sinerjiydi insanoğlunu sonsuza götüren. Mıknatıslı bilyeler gibi. En dışardaki ilk bilyeye verilen küçük bir enerji ile mıknatıslı sistem saatlerce bir sağa bir sola sallanır. Tik tak. Tik tak.

Fakat o dönemde sitenin görselliği o kadar hoşumuza gitmişti ki, içerik amaçlı yazılarımız çok hafif kalıyordu. O görselliğe yakışır yazılar yazamıyorduk. Böylece bir süre sonra unutuldu gitti güzelim web sitesi. Burada görselliğin sadeliği işin sürdürülebilirliğini artırır umarım.

Bu bir ilk yazıydı. Tüm ilk yazılar gibi zor oldu.

3 yorum:

  1. bu site şu adreste görünebiliyor mu acaba? http://www.archive.org/index.php

    YanıtlaSil
  2. Maalesef evet. Time machine filan gibi başka yerleri de denedim. Ama yok ne yazık ki.

    YanıtlaSil
  3. hımm, ne fena.

    bi de şey, ben aynı o dediğiniz gibi bir site görmüştüm. ama yabancı bir kadına aitti. güzeldi.

    YanıtlaSil