Bu blogu yazarken, hep bir kalite kaygım oldu. Yazılarım belli kelime sayılarını geçsin, çok kişisel konular içersin, dert ettiğim şeyleri eli yüzü düzgün bir şekilde anlatayım istedim. Emekli olduğumda, neredeyse dertlerimin tümü yok olduğu için bu bloga da yazamaz oldum. :)
Emekliyken, çok film izledim. Bu filmler hakkında bir şeyler de yazdım kendimce, ama bu yazdıklarım burası için uygun şeyler değildi. O nedenle yazmadım buraya. Ama filmler konusunda benim dert ettiklerimi yazan, filmlere benim gibi bakan pek kimseyi bulamadım. Anlamadığında anlamadım diyen, bu film beni aşıyor diyen, filmin şurası ilginç gelin bunu konuşalım diyen birileri rast gelmedi.
Ben de bir film incelemeleri blogu yapayım diye düşündüm.
Görsellere değil kelimelere, sinemanın benim anlamadığım oyunculuk, sinematografi, ışık, kadraj gibi teknik detaylarına değil, tamamen ve sadece senaryoya odaklı bir blog olsun istedim.
Filmin sonunu söylemenin dünyanın sonu olmadığını düşünen, sevdiği filmleri defalarca izleyip her izleyişinde farklı tatlar alan benim gibi insanlara hitap etsin istedim. Spoiler olacak diye anlatmak istediklerine ket vurmayan bir blog olsun istedim.
"Film, alt metinlerle, metaforlarla zenginleştirilmiş üslubuyla dikkat çekiyor" gibi muğlak yorumlardansa, metaforun ne olduğunu, o metaforla neler anlatılmak istendiğini, alt metinde neler olduğunu belirgin şekilde açıklayan bir blog olsun istedim.
"Amma abartmışsın yahu, senin söylediğin şeyler filmi çeken adamın aklına bile gelmemiştir" dedirtebilen yorumlar olsun istedim. Yönetmenin ne anlattığı da şüphesiz önemli, ama izleyicinin ne anladığı ondan daha da önemli diyen bir blog olsun istedim.
Derin bakmaya çalışan, derini anlamaya çalışan bir blog olsun istedim.
Ve başladım: https://selimisikfilmizliyor.blogspot.com.tr/
İzlediğim her filim için yazmayı düşünüyorum. Yazılarımın kimi kısa, kimi uzun, kimi çok uzun olacak. Artık ne anlarsam o. House altında çalışan doktorları kovduğunda, hastalık teşhisi yapabilmek için hastane hademeleriyle falan muhabbet ediyordu ya, muhabbetin, etkileşimin, tartışmanın böyle etkileri olabileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla katkıda bulunursanız, çok sevinirim.
Son olarak, Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ından bir alıntı:
"Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor.”
Bu adam ölse bile, ne düşündüğü baki kalsın.